Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Bir iletişimcinin sektöre ısınma turları

“Biz artık ekranda seviyeli programlar görmek istiyoruz.” Bu söz, bayağılığın hat safhada olduğu bir programdaki izleyiciye ait. Stüdyodaki hanımefendi televizyondaki programların düzeysizliğinden şikayet ediyor ve ısrarla kalitenin arttırılması gerektiğini savunuyordu. Ancak bu savunmayı yanlış mekânda yaptığının farkında bile değildi. “Yahu hanım TRT’deki herhangi bir programda değilsin; ve söylediklerine sen de inanmıyorsun” dediysem de nafile; mikrofonu almıştı bir kez eline. Aslında o anda bu hanımefendinin seviyeli programdan neyi kastettiğini ve seviye kelimesinin ondaki karşılığını merak etmedim değil. Sahi neydi o hanımefendinin ve onun söylediklerini destekleyenlerin kalite kriterleri? Mesela programlarda daha çok göbek atılması arttırabilir miydi programların kalitesini? Kalitenin diğer adı eğlence miydi yani onlar için? Neden olmasın?

Sözünü ettiğim olay şahit olduklarımdan yalnızca bir tanesi. Eminim bir çoklarınızın da buna benzer durumlarla karşılaşmışlığı vardır. Belki de kendinizi hiç hoşlanmadığız bir programı izlerken yakaladığınız olmuştur. Siz bu duruma bir anlam vermeye çalışırken bir taraftan da programı takip etmeye devam etmiş de olabilirsiniz. Neden olmasın?

Yazdıklarıma karşıdan bakınca şöyle bir tablo ile karşılaşıyorum: Bir tarafta içi boşalmış ‘düzeyli program istiyoruz’ klişesi, diğer tarafta ekranı saran programlara kayıtsız kalamayan sizler; ve her iki tarafın da buluştuğu ortak payda: “Başka alternatifimiz yok, medyanın bizlere sunduğunu izlemek durumundayız.”

Yukarıdaki ifadeden anlaşılacağı üzere tüm sorumluluk medyaya ait. Açılımı: halkımız aslında mankenlerin ışıltılı dünyası yerine şööyle ailece oturup iguanaların ya da panterlerin gizemli dünyasını izlemek istiyor. Fakat medya tarafından halkın istekleri göz ardı ediliyor!

Türk toplumunun sıkça başvurduğu ‘yansıtma mekanizmasının’ bu konuda da devreye girdiğini görüyoruz. Nasıl ki bir öğrenciye kırık notu hocası veriyorsa, Türk izleyicisi de ‘seviyesiz’ diye nitelendirilen programları izlemek durumunda bırakılıyor, hani keyif aldığından falan izlemiyor! Aslına bakarsanız ne halkımız savunmaya geçerken söylediklerine inanıyor ne de ben az önce yazdıklarıma.

ÇUVALDIZI MEDYAYA BATIRMAKTAN VAZGEÇİN!
Tamam kabul ediyorum medya çalışanları sütten çıkmış birer ak kaşık olmayabilir; ve hatta sistemin işine gelecek şekilde de hareket ediyor olabilir. Ancak hepten günah keçisi olmayı da hak etmiyorlar. Televizyon neticede ticari bir kurum, izleyenler de genel bir ifade ile birer müşteri. Dolayısıyla medyanın halkın isteklerini tamamen göz ardı ediyor olması düşünülemez. Kabul, harcı hazırlayan yine medya, ama o harcın hangi yemeğe katılacağını izleyenler belirliyor. Bu durumda televizyon kanallarının temel politikasının ‘halkın mantalitesine uygun programlar üretip yayınlamak’ olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Açılımı: Sen müşterinin velinimet olduğunu bilip gönlünü hoş edeceksin ki, ileride zararına satış yapmak durumunda kalmayasın.

Aksi taktirde medyanın yaptığı körler mahallesinde ayna satmaya benzer; ve en iyimser ihtimalle aynalar ancak kalp gözü açık olanlardan alıcı bulur ! (Bu yazdığıma polyanna bile güler be) Bunun pekala farkında olan medya çalışanları da oyunu kuralına göre oynayarak, hedef kitlenin ihtiyaçlarına cevap verebilecek programlara yöneliyor.

Mesela Gelin-Kaynana ya da Popstar programlarını ele aldığımızda, bu programların çok eleştirilmelerinin yanı sıra çok da izlendiklerini gördük. Neden? Bu programlar izleyicilerin beklentilerini karşılıyor da ondan. Peki ne istiyor izleyici? Öncelikle eğlenmek istiyor elbette. Ki sözü edilen programlar izleyiciyi eğlendirmek adına biçilmiş kaftan. –Aman canım, saçmalığın hat safhada olduğu bu programlarda insanlar eğlenecek ne buluyor anlamıyorum? diye düşünenlere açıklama- İzleyicilerin eğlenebilmesi için programda illa ki komik bir durumun yaşanması gerekmiyor. ‘Milyonların önünde küçük düşürülen; her türlü hakarete maruz kalan neyse ki ben değilim, bir başkası’ düşüncesi bile -farkında olmasalar da- insanlar için bir eğlence kaynağı olabiliyor.

Bunun dışında, programlardaki yarışmacılarla kendini özdeşleştiren izleyici, ekrandaki karakterin davranışlarını kendi davranışlarının dışa vurumu gibi algılayıp eğleniyor da olabilir. Her daim en iyi olanın kazanmaması da yine eğlenmek için bir başka faktör olarak karşımıza çıkabilir.

Kim bilir belki de izleyici bu düşüncelerin hiç birine sahip olmadan yalnızca günün stresinden ve sıkıcılığından kurtulmak için bu programları izliyor da olabilir.

Durun daha bitmedi. İzleyici eğlence istemekle kalmıyor; gerilim istiyor, aksiyon ve göz yaşı istiyor, meraklanmak ve merakını dindirmek istiyor, yani istiyor da istiyor.

İzleyici beklentilerini iyi bir şekilde analiz eden yapımcılar da tüm bu unsurları içinde barındıran ortaya karışık bir içerik hazırlıyor. Nerede aklı noksan, malzemesi bol vatandaş varsa onlar özenle seçiliyor ve yarışmacı sıfatıyla programa dahil ediliyor.

Ve sonuç: Benimle Evlenir misin? Evlenirsen Neden Evlenirsin? Evlenmezsen Derdine Yanar mısın? AbidikStar, GübidikStar, Ali Baba’nın Çiftliği, Dingonun Ahırı vs. vs.

Yani ben diyorum ki ‘balık tutmak isteyen oltanın ucuna kendi sevdiğini değil balıkların sevdiğini takar.’ Türkçe meali: Çuvaldızı medyaya batırmaktan vazgeçin!

ŞİMDİ GÜNAH ÇIKARMA ZAMANI
Şimdi ben bunları yazdım yazmasına da, vakti zamanında medyayı recm edercesine yazılar yazdığımı bilen arkadaşlar, “Ne ayak?” diye sormazlar mı bana? Sorarlar. Hafifletici bir etken sayılır mı bilemem ama ben bir dördüncü sınıf öğrencisiyim. Ve sektörün işleyişine ısınmam lazım, bunun için geç bile kaldım. Hem dün dündür bugün bugündür! (Büyüksün baba!)

Tamam kabul ediyorum, “Ortağı oldum düzeneğin, kendimi öpesim var!”

 
Toplam blog
: 8
: 750
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi 4. sınıf öğrencisiyim ve yazmayı seviyorum. Başka da bir numa..