Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Bir kadın haykırışı

Bir kadın haykırışı
 

Bu fotoğraf www.milliyet.com.tr arşivinden alınmıştır.


Bir kadın okuyucumuz son günlerin en hararetli tartışma konusu olan türban hakkındaki görüşlerini e-posta aracılığıyla bize iletti. Ben de sizinle paylaşmak istedim...

Kesinlikle inanamıyorum. Kadınların erkeklerden kaba kuvvet dışında hiçbir konuda ‘eksik’ olmadığının hatta üreme ve üretme yetileri ile artıları olduğunun artık saklanamadığı bir yüzyılda hâlâ birtakım erkeklerin bir bez parçasını kullanarak, kadınlara ‘farklı’ olduklarını kabul ettirmeye, kadınları bu yolla sindirerek, beyinlerini yıkayarak, gerçek kapasitelerine ve güçlerine kavuşmalarını engellemeye çalışmalarına inanamıyorum. Dehşet ile dayatılan ‘türban özgürlüğü’ komedyasını ve bunlarca insanın Türkiye’nin kişisel gelir dağılımı, bölgesel gelir dağılımı, işsizlik, aşırı yüksek faizler, artan uç akımlar gibi koskoca sorunları dururken hâlâ bu kısır ve anlamsız konuya odaklanılmasını ve erkeklerin bir bez parçası için verdikleri savaşımı, evet, “dehşet” ile izliyorum.

“Dehşet”im iki kaynaklı. Birincisi, yine birçok defalar olduğu gibi, ülkenin sorunlarını oy kaygısı dışında görmezden gelen politikacılar tarafından yönetiliyor olduğumuzun bu vesile ile tekrar kanıtlanması. İkincisi, demek diğer sorunlarla karşılaştırıldığında, kadın özgürlüğü olgusu bu adamları ne kadar rahatsız ediyor ki bu bez parçası konusunu devamlı ısıtıp tekrar gündeme getiriyorlar. Ne denli cinslerinin saltanatını ciddiye alıyorlar ve özgür kadınları tehlike olarak görüyorlar ki, akılları sıra yumuşak iniş, gelenek ve görenek dayatması, ‘Allah’ korkusu ile genç kadınları o bezin altında hapis edecekler. Hiç mi özgüvenleri yok bu adamların? Hadi eşlerini geçtim, hiç mi anacıkları hiç mi kızları yok bu insanların? Onlara nasıl kıyıyorlar? Bir erkek nasıl kendi kızının, her şeyden önce kendi beyninde ikinci sınıf vatandaş olarak kendisini hissetmesine sessiz kalabilir? Nasıl el oğlanları şu kadar para kazanırken, şu denli şu işte o kadar başarı yaparken, kendi öz kızını, kendi genlerinin evladını, o el oğlanlarından aşağı görür, onu bir bez parçası arkasında gizleyerek, her fırsatta ‘haddini’ öğretir? Bu nasıl bir babadır?

Gerçekleri görelim ve kendimizi aldatmayalım. Kadının en yaraştığı yerin ‘yuvaları’ olduğunu düşünen bir iktidarımız var. Lütfen kaç bakanın eşi çalışıyor, söyleyin. Lütfen kaç bakanın evlendikten sonra çalışan kızları var, söyleyin. Lütfen kabinede kaç kadın bakan var, söyleyin. Ah, pardon, tabii ki ‘Kadından Sorumlu Bakan’ımız bir kadın. Kadının beyni ancak kadın işlerine yeter, özür dilerim. ‘Haddimi’ bilemedim. Lütfen anti-militarist diye savunduğunuz bu iktidarın eksilerini de açık açık konuşalım. Artık bu iktidar ikinci beş yılında. Gayet oturmuş bir iktidar. Ama umut ettiğiniz gibi ‘gelişmiş, uygarlaşmış, herkese eşit mesafede’ bir iktidar mı? Aydın yazarlarımızı Çankaya’ya davet etmek uygarlaşmak için ne yazık ki yeterli değil. Türkiye’de ekonomi bakanı veya adalet bakanı veya eğitim bakanı veya enerji bakanı veya dış işleri bakanı olacak kadın mı yok? Bakan müsteşarlıkları yapacak kadın mı yok? Var ve hepsi de kariyer sahibi, açık başlı beğensinler beğenmesinler Atatürk devrimi kadınları. Osmanlı’da hiç oluşamadı bu kadınlar. Bugün varlar, azlar ama daha da aza indirgenmek isteniyorlar.

Ben etrafta yöneten bir kadın varlığı görmüyorum bu iktidarda. Üst yönetime aday bir kadın dahi görmüyorum. Evet, kadınlar var, erdemli aile kadınları, hanım insanlar, örgüt mekanizmasının en altında oy toplayan, gerçekte partiye çok kazandıran ama nedense iş üst yönetime, hatta orta yönetime geldiğinde unutulan kadınlar. “Namuslu”, haddini bilen kadınlar. Orta kademelerde de şansa, artık kadın göstermek zorunda oldukları için listelere konulan kadınlar var. Ama çoğu karar mekanizmasında değil. Bakanlar Kurulu'nda (Kadın Bakanı hariç) hiç değil. Doğrudur, kadının yeri yönetim değildir. Yönetmek, kararları vermek hiç değildir. O yalnız belirli sınırlar içinde, yumuşak hatlarla çizilmiş evdeki getir-götür, alışveriş kararlarını verir. Gerçek kararlar, beyin, karakter gücü erkektedir. Madem kadınlar ‘halk tarafından tercih edilmiyor’ seçimlerde, peki, atanan kadro da bu iktidar tarafından atanmış kaç kadın var? “Çok” demokratik bir iktidarımız var, erkeklerin isteği dışındaki oluşumlarla ilgilenmiyor!

Evet, bu iktidar, kadınları üniversitede görmek istiyor, ama bir bez parçası altında. Onlar özgürlük adına bir bezin altına hapis edilmiş, her attığı adımda erkeklerden farkını bilincine kazımış, o denli kazımış ki bu gerçekliği sorgulamayan, camide erkeklerin arkasında, arka bölmelerde namaz kılan, öldüğünde dahi öndeki boş musalla taşına ‘bir erkek gelebilir’ diye konulmayan ve bunu gelenek, görenek, aile saadeti adına kabullenen, sorgulamayan, sorgulayamayan, bir eşi olmadan yaşamayı dahi düşünemeyen, her şeyin en iyisini erkeklere bırakan fedakar, vefakar ve uysal kadınlar istiyorlar. Üniversitede okusunlar ama bitirince hayırlı bir izdivaçla evinin üniversite mezunu kadınları olsunlar. Çalışırlarsa da eğitim, sağlık ve hizmet sektörlerinde hem kendileri gibi konumlarını sorgulamayan kadınlar yetiştirsinler hem de onlara hizmet etsinler. Zaten bir kadına bir erkeğin hizmet vermesi uygun olabilir mi? Kadın kadına bakar çünkü kadınlar erkeklerden farklıdır. Görünüşteki ekonomi açısından da güzel bir durum. Zaten yüzde 25 olan çalışan kadın oranı yüzde 5-10’a düşerse aynı işler işsiz erkeklere verilir ve evet, Türkiye’de işsizlik sıfır olur! Hükümetimiz işsizliği gidermede üstün başarı göstermiştir!

Ne kadar ilginçtir ki bu kadınların geri planda tutulmalarına neden olarak gösterilmek istenen dinimiz, tüm dinler arasında Allah karşısında kul farkı gözetmeyen, peygamber dışında hiçbir kula ayrıcalık tanımayan, gerçek anlamda eşitlikçi tek dindir. Ama her nedense, en baştan beri, erkekler bu eşitliği ve kulluk hakkını Arap kültürünün yerleşik gelenekleri sayesinde yalnızca kendilerinde görmüşlerdir. “Kadın örtünmeli.” Niye? “Erkeği yanlış yola sevk etmesin, nefsini yanıltmasın.” Peki, erkek bakmasın, erkek kendine hakim olsun, erkek kaba kuvvetini ve kaba nefsini köreltsin. Olmuyor mu? Tüm dünyada ve Türkiye’de uygarlaşabilmiş bu kadar erkek varken, hâlâ 1300 yıl öncesinin geleneklerine var gücü ile yapışmak, hele hele erkeklerin bu konuda en önde savaşmaları, zaten ‘yönlenebilir’ kadınlarını yönlendirmeleri, imandan değil, her şeye rağmen, kadınlara, kendi kızlarına, kendi annelerine rağmen, tamamen toplumdaki yerleşik hegemonyalarını, aile içi ve dışı iktidarlarını her ne pahasına olursa olsun sürdürme arzularından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle din referans gösterilmektedir. Halbuki, din, kişi ile Allah arasında, kişinin özel yaşamına ait bir öğedir. Yaşadığımız yüzyılda hele hele çağdaş uygarlıklara erişmeye çalışan Türkiye’de toplum alanında dinin referans gösterilmesi toplumu ortaçağ karanlıklarına itmek demektir.

Nereye kadar beyler? Ne zamana kadar kadınların kendi güçlerini fark edip kendi özgüvenlerini kazanıp kendi efendileri olmalarını engelleyebileceksiniz? Bu uyutma politikaları daha kaç zaman sürecek?

Uyanın. Ey ahali! Ey kadınlar, ey kızlar! Gün sizin gününüzdür, yarınlar sizindir. Erkek dayatmacılığına, ikinci sınıf vatandaşlığa, ‘korunmuş’ konumlarınıza , ‘maddi’ ve ‘manevi’ rüşvetlere hayır deme, özgürlüğünüzü ve bu şekilde beyin gücünüzü kazanma vaktidir. Erkeklere hiçbir konuda öncelik tanımayın, tanıtmayın. Her konuda en iyiyi, en zoru başarmaya çalışın. Çevrenizdeki kadınların yenikliğini görün ve bunu değiştirmek için her konuda yeni açılım başlatın. Bir seks nesnesi değil, bir üreme makinesi değil, bir hizmetkar değil, bir süs eşyası değil, tamamen erkeklerle eşit, onların başı açıksa sizin de açık, onlar kot pantolonlu, kısa kollu tişörtlüyse siz de öyle, onlar mayolu ise siz de aynı, her konuda eşit koşullarda, en az onlar kadar iyi, en az onlar kadar akıllı, en az onlar kadar başarılı olabileceğinizi bilin ve öyle olun. Her şeyi sorun, sorgulayın, kendi mantığınızı ve muhakeme yetinizi tümüyle kullanın. Olayları, simgeleri ailenizde veya toplumda öyle benimsendiği ya da algılandığı için kabullenmeyin, siz kendiniz geleceğinize, çocuklarınızın geleceğine karar verin. Konuşun, korkmayın. Erkekler bugüne kadar yönetti de ne oldu? Ne durumda dünya? Savaş, tehdit, mantıksızlık, duygusuzluk...

Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi İslam’ın en evrensel filozoflarının da yuvası olan, on binlerce yıldır uygarlık beşiği olmuş Anadolu topraklarında, buraların bugün yitirilmek istenen geçmiş kültürleri, onca kadın tanrıçaları ve kadın kralları varken, kendi sentezini yaratmak yerine Arap kültüründen çıkmış bir bez parçası altında bu toprakların yeni bitme kız çocuklarının önlerini kesen, kadınlara ait yüzünü, bilim ve mantık ile yönetilmeye çalışan demokratik Avrupa’ya değil, tamamen hanedanlarla ve monarşilerle, din esasına dayanarak yönetilen Orta Doğu’ya yönelten bir iktidarın size ne verebileceğini görmek için aynı Orta Doğu ülkelerine bakmak yeterlidir. Yazgınız ve hakkınız bu değildir. Afganlara bakın, Suudilere bakın, İran'a bakın, kadın nerededir bu toplumlarda görün.

Zaten yüzde 52’si kadın olan ve ekonomik zengin öz kaynakları olmayan Türkiye, siz olmadan, siz tamamen üretim ve beyin iş gücü zincirine dahil olmadan kalkınamaz. Kadınların kendi özgür evrim ve gelişimlerini tamamlayamamaları, en önemli kaynağı insan zenginliği olan, insan kaynağını ekonomik olarak en üste çıkarması gereken Türkiye için toplumsal bir intihar olur. Kadının gücünü geliştirmesini manen engellemeye çalışan zihniyetin ekonomik açıdan tutarı hiç yoktur. Erkekler yüzyıllardır süren yönetimlerinde kadınları ezerek bu toplumu kalkındıramamışlardır. Becerileri sınırlıdır. Kadınları yönetimin her alanına tamamen katmadıkları sürece de başaramayacaklardır. Kadınların sağduyusu, mantığı, beyni, insanlığı gerektir bu toplumu kalkındırmak için, aynen erkeklerinki gerek olduğu gibi. Kadın ve erkek özgür bireyler olarak bu kalkındırmayı gerçekleştirmek durumundadırlar.

Sayın Devlet Bahçeli kadınları ikinci sınıf vatandaş yapmaya yönelik yasalara destek vererek, ‘milliyetçilik’ kavramını yalnız erkeklere indirgemiştir. Bu vebali ödeyemez. Nüfusun yüzde 52’sini yok sayamaz. Türkiyelilere Araplığı empoze etmeye alet olamaz. Geçirilecek yasa türban yasası değil tam aksine ödenek sorunu yaşayan kız öğrencilere, ailesi üniversiteye gitmesine izin vermeyen kız öğrencilere, kuran kurslarının güdümünde olmayan, laik ve bilimsel bilinç gelişimine yönelik, parasız devlet yatakhaneleri açma ve kızların özgüvenlerini geliştirerek, mezun olup çalışma hayatına atılmalarını sağlama yasası olmalıdır. İş bulmaya da devletten başlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devlet kurumları kadrolarında halen kadın mühendisler yok denecek kadar azdır. Anadolu’daki mühendis kadroları kadınlara kapalıdır. Neden? Kadınlar öğretmen olabilir ama mühendis olmaları özendirilmez. Olduklarında da kolay kolay iş bulamazlar. Neden?

Mecliste ve dışardaki erkeklerin amacı, üniversiteye gidemeyen yüzde 1 kadını üniversiteye sokmak değildir. Bu bahanedir. Amaç, üniversiye tüm baskılara rağmen gitmeyi başarmış kızları türbana sokmaktır. O kızları bilim referansı yerine din referansı boyunduruğuna almaktır. Bu şekilde, erkekler koşulsuz egemen olabileceklerdir çünkü beyinleri fethetmiş olacaklardır. Bu yasa, insan haklarına, kadının vatandaşlık haklarına aykırıdır.

Gün, kadınları, erkeklerden farklı kılma günü değil, tam aksine kadınlara bugüne dek sağlanmayan olanakları sağlayarak, kendilerini her açıdan erkeklerle tam eşit görerek, göstererek, birey olarak gelişmelerine olanak vermek ve ülkenin akıl, bilim, teknoloji, sanat, ekonomi ve yönetim birikimlerine tam katkı yapmalarının önünü açmaktır. Manevi parmaklıklar arkasında üretmek ve yaratmak sınırlı olmaya mahkumdur. Ancak özgür, başaracağına inanmış bireyler doyurucu katkılar yapabilir, ülkeyi ilerletebilirler. En değerli kaynak, insan ve beynidir. Beyin gücü ve karakter, erkeğin tekelinde değildir.

1000 yıldır ezilen Türkiye kadınının çilesini görmeyip temsilde pozitif ayrımcılığı demokrasi ile bağdaştıramayan bir hükümet, kadınlarına değer veren bir hükümet değildir. Kadın vatandaşlarını “namuslu” ve “namussuz” diye sınıflandırabilen, kadınlara bu şekilde ‘erkeklere ait bir mal’ olgusu ile bakan bir hükümet, kadınlarına değer veren bir hükümet değildir.

Atatürk’ün başlattığı ancak köklü yaygınlaştırmaya ömrünün yetmediği ‘kadını 1. sınıf vatandaş yapma’ projesi, eğer 2008 yılında “kadınlara üniversitede ve kamuda türban giyme özgürlüğü”ne dönüştü ise bu 70 yılda kadın haklarında ve kadın hakları bilincinde ne denli geri kaldığımızın acınacak bir kanıtı ve erkek egemen ikiyüzlülüğünün son aşamasıdır. Hiçbir kadın, bir bez parçası altında, o bez parçasını takmayan erkeklerin yanında özgür olamaz. Olursa, o bir efsanedir. Ama her insan bir efsane olamaz, toplumumuz için gereken efsaneler değil, ortak akıl, bilim, teknoloji, sanat, ekonomi ve yönetime her gün katkı yapan üretken, yaratıcı, özgür bireylerdir.

Kadınlar! Türkiye’nin kadınları! susmayın, silkinin, kalkın ve durdurun bu esareti!

Erkeklere hiçbir konuda öncelik tanımayın, tanıtmayın. Her konuda en iyiyi, en zoru başarmaya çalışın. Çevrenizdeki kadınların yenikliğini görün ve bunu değiştirmek için her konuda yeni açılım başlatın. Bir seks nesnesi değil, bir üreme makinesi değil, bir hizmetkar değil, bir süs eşyası değil, tamamen erkeklerle eşit, onların başı açıksa sizin de açık, onlar kot pantolonlu, kısa kollu tişörtlüyse siz de öyle, onlar mayolu ise siz de aynı, her konuda eşit koşullarda, en az onlar kadar iyi, en az onlar kadar akıllı, en az onlar kadar başarılı olabileceğinizi bilin ve öyle olun. Her şeyi sorun, sorgulayın, kendi mantığınızı ve muhakeme yetinizi tümüyle kullanın. Olayları, simgeleri ailenizde veya toplumda öyle benimsendiği ya da algılandığı için kabullenmeyin, siz kendiniz, geleceğinize, çocuklarınızın geleceğine karar verin. Konuşun, korkmayın. Gün sizin gününüzdür, yarınlar sizindir. Erkek dayatmacılığına, ikinci sınıf vatandaşlığa, ‘korunmuş’ konumlarınıza, ‘maddi’ ve ‘manevi’ rüşvetlere hayır deme özgürlüğünüzü ve bu şekilde beyin gücünüzü kazanma vaktidir. Biliniz ki ekonomik özgürlük olmadan, özgür olamazsınız. Başınızı açın. Aileniz diretiyorsa peruk takın ve üniversitenize gidin. Çalışın. Üniversiteye gidemiyorsanız bir işe işçi olarak girin ve çalışın. İşin ve başarının küçüğü büyüğü yoktur. Kazanın. Kazandığınıza sahip çıkın. Sesinizi çıkartın. Aklınızı kullanın ve konuşun. Bir bez, iki bez veya bezlerin simgelediği, size tabu yaptığı tüm yasakları sorgulayın. Sizin kimseden çekinecek ya da yoksunacak durumunuz yok. Allah size fazlasını vermiş, eksiğini değil. Yalnız değilsiniz. Toplumun çoğunluğu sizsiniz. Tek başınıza yapamıyorsanız, beraber yapın. Kadınlara destek verin. Kızlarınızı ezdirmeyin. Ne yapıp edip onları okutun. İki ayaklarının üzerinde durmak için çalışmaları gerektiğini onlara öğretin. Gerekirse taş taşıyın. Ama sinmeyin, ezilmeyin. Gücünüzü kullanın. Kendiniz için, çocuklarınız için. O doğruyu göremeyen babalarınız, kardeşleriniz, kocalarınız ve oğullarınız için. Bu toplum ancak sizin sayenizde sizin katkılarınızla kalkınabilir, çağdaş ve uygar olabilir. O oğullar veya torunlar ancak bu şekilde “muasır medeniyetlere” erişebilir.

İstanbul 05.02.2008

 
Toplam blog
: 18
: 958
Kayıt tarihi
: 02.03.07
 
 

Hayatta herkesin güçlü bir duyguyla doğduğuna inanırım. Benimki merak. Küçüklüğümden bu yana dünyada..