Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '14

     
    Kategori
    Üniversitelinin Sesi
     

    Bir kep uğruna ya Rab!

    Bir kep uğruna ya Rab!
     

    Hani şu gecenizi gündüzünüze kattığınız, dershanelere tonlarca paralar döktüğünüz, uğruna sosyal hayattan bir-iki yıl, bilemedin üç-dört yıl feragat ettiğiniz, içinizde "kapağı atsak çok rahatlarız aslında" hissiyatı uyandıran ÖSYM içerikli sistematik sınav durumu var ya... İçine girince o işin öyle çok "rahat" olmadığını, hatta "içeride" işlerin daha zor yürüdüğünü ancak ve ancak o büyük rüyaya erişince anlayabiliyor insan. 

    Başlangıç noktasına gelecek olursak, "kapağı atma" işi aslında çok sağlam bir kurtarıcı olarak görünüyor. Sınavlar, tercihler, yerleştirmeler... Hop, bir bakmışız, bir elimizde bavul, bir elimizde tomarla liste, yurt başvurusu, burs başvurusu, yemekhane bursu çıkar mı telaşesi, önümüzde miniminnacık bir ideal uğruna atılmış, milyon tane adım! İstedik ki biraz da hayatı öğrenelim, anneden-babadan uzakta az biraz daha özgür bir yaşam sürelim, biraz paranın kıymetini öğrenelim, geçim derdi bilelim. Zaten puan da tutmazdı bizim memlekette! Şimdi düşününce, bu kadar çok kararı tek başıma alabilecek yaşta mıydım o zaman, bunu ben de bilmiyorum. 

    Zihin şöyle bir kendini toparlayıp "Ben neredeyim? Burası neresi?" algısına ulaşınca, dersler birer ikişer başlayıp da ilk vize kendisini kapıdan gösterince asıl soru kulaklarda çın çın ötmeye başlıyor aslında. "Doğru yerde miyim?" Benim kendi nazarımda, ÖSYM'nin -bir öğretmen adayı olarak- pek tasvip etmediğim sistemsel hatası burada başlıyor. Bu kadar yolu, bu kadar çabayı gösterip bir yerlerde eğitime başladığımızda hala neden doğru yerde olduğumuzdan bir türlü emin olamadığımız konusu. 

    İlk zamanlar kendime "Kategori az, meslek dalı çok." diye sevimli bir yanıt bulmuştum. Fazlasıyla optimistik, bir o kadar da "Ama onlar ne yapsınlar canım!" diyen bir yanıt bu. Oldu mu, olmadı tabi! 

    Doğru yerde olamadığından ilk aldığı o büyük kararlardan çok daha büyüklerini almak durumunda kalan, o zaman zarfında da yetişkinliğin acı tecrübelerini yavaş yavaş edinmeye başlamış arkadaşlarım oldu, sadece arkadaşlarım olsaydı iyiydi, bir de ben varım onların arasında. 

    Anladığım kadarıyla, duyguların kemirgeni "gelecek kaygısı" öğrenciliğin ilk yıllarında pek uğrayan bir şey değil. O daha çok, edinilen mesleki bilgiyle ilgili olarak ne yapılabilir sorusuna hiç cevap gelmemesiyle başlayan bir durum. Bazılarımız için "hayalcilik" ne kadar rahatlatıcıysa, bazılarımız da fazla "gerçekçi" olduklarından işlerin ne kadar ciddi olduğuna kafa yormaya başlıyorlar. 

    Peki ya hakikaten yanlış yerdeysek? Ya okuduğumuz bölüm yeterince bize göre değilse? Ya da iş alanı açısından gerçekten çok elverişsizse? Ya devlete kapağı atamıyorsak? Ya da, hiç sevememişsek? Ne olacak o zaman...

    Cevap hiç basit değil, benden söylemesi. Sistemin bu anlamda bize herhangi bir kolaylık sağlamadığı, taa en başından "Bak bu bölüme geliyorsun ama, burada şöyle şöyle zorluklar var, önün kapalı gibi duruyor senin, tamam seviyorsun ama işsiz kalırsın, o bölüm hiç sana göre değil ki!" demediği ortada. O yüzden herkes kendi işini kendisi yapacak, çaresi yok. 

    Ya gidecek, elini taşın altına koyup gerçekten iyi düşünecek bu sefer, ÖSYM çarkının içerisinden bir kez daha ama bu sefer daha kararlı ve bilinçli olarak geçecek, alnının akı yüzünün pakıyla yeni yaşamına merhaba diyecek, bu arada en başta yaşadığı bütün sıkıntıları bir kere daha yaşayacak, tek farkı bu sefer biraz daha tecrübeli olduğundan kendince daha az sıkıntı yaşayacak. Geride kalan, hafiften boşa gitmiş hissiyatı yaşatan yıllarına da "Sizden de öğrendiğim şeyler oldu ama be!" diyerek selam çakacak! 

    İşin "Ah, ne gelir elden!" kısmına naçizane ışık tutabilecek bir-iki karamalayı başka bir bloga saklıyorum. Şimdilik tek diyebileceğim şey, sanırım insan olarak her birimiz ya dayatılanı kabul etmeye, ya önümüze konanı tüketmeye çok meyilliyiz. Sonra haklı olmanın hiçbir şeye yaramadığı bir dünyada yaşıyorken, işler böyle kolay çözülmez doğal olarak. Kendimizi güzelce bir tanırsak, hayata karışmadan önceki sağlam tecrübe alanımız olan eğitim, biraz daha sancısız bir sürece dönüşebilir sanırım. 

    Ne diyelim, "Bir kep uğruna..." verdiğimiz çabamız, savaşımız, hepimizin leyhine işler, herkes tek seferde attığını vurur da, ne zaman kaybı, ne gam çekmez umarım! 

    Herkese sorunsuz bir üniversite hayatı, neşeli bir kep töreni dilerim! 

     
    Toplam blog
    : 1
    : 4192
    Kayıt tarihi
    : 14.09.11
     
     

    11 Şubat 1990 İzmir doğumluyum ama aslen Niğde'liyim.  İlk ve orta öğretimimi İzmir'de tamamladım..