Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

aygoz Özlem Eryoldaş

http://blog.milliyet.com.tr/aygoz1

20 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Bir midye kabuğunun içinde..

Bir midye kabuğunun içinde..
 

Bir midye kabuğunun içinde hapsolmuş gibi dışına çıkabilmeyi ümit edersin bazen.

Ya da akvaryumdaki küçük balık gibi derin okyanuslarda yol alabilmeyi. Büyük balıklara yem olabileceğini hesap edemeyerek.

Susuz kaldığında çöl'ün ortasında "serap" görmek istersin. Koşar gidersin beklediğin serab'a doğru.

Yosun tutan taşlara bakarsın. Kayganlıklarına. Elinden geçip giden hayatın gibi imgelersin. İçine çekerken yosun kokusunu, ciğerlerine hapsedersin. İleride bir gün gerekeceğini bilerek.

Beyninin sana oynadığı küçük "dejavu" oyunları gerçekleştirirsin usunda. "Evet öyleydi kesinlikle, " dersin. Hep mutlu "an"lardır. Kendini kandırma seanslarını seversin. Mutlu olduğun anların coşkusu hakim olsun istersin belleğinde. Hüzünleri silip atarsın beyninin en ücra köşesine.

Birisi çıkar sana "Geçmişe dönmek istermisin?" der. Hemen en unutulmaz anlarını hatırlarsın. "Unutmaya çalıştıklarının aslında unutamadıkların" olduğunu bile bile.

Yalnızlığına hep bir suçlu aramaya çalışırsın. Hata karşı taraftadır. Sende değildir asla. O bırakıp gitmiştir, seni yalnızlığa mahkum etmiştir. Dinlediğin hüzün şarkılarının, arabesk yaşantının tek mimarı "o'" dur .

Sorgulamalar yaparsın hep karşı tarafa. "Ben haklıydım, " demek ezberin olmuştur.

Kuralları sevmezsin. "Kural varsa ben yokum, " dersin. Ama hep kuralına uygun yaşarsın yaşantını. "Tabuları yıkmaya varım!" dersin. En büyük tabu sendedir. Yıkmaya yaklaşmak yerine, daha da bir eklersin kendi tabularını belli belirsiz. " Buda benim kuralım" dercesine.

"Ben hayatımda hiç açık parantez bırakmadım, " dersin. Yalanların en büyüğüdür oysa. Yarım kalan bir şeyin yokmuş gibi hayatında.

Güçlü gözükmeye çalışırsın en aciz anında. Bundan da garip bir mutluluk duyarsın. İçin için sevinirsin. "Beni güçlü biliyorlar, onlara destek olabiliyorum, " dersin. Çığlıklarını yüreğinin ücra köşesinde dinlendirmeyi çok iyi başarırsın.

Onları duyamaz kimse. Sen istemedikten sonra. Bir gün istesen bile, mutlaka bastırırsın bir şekilde. "Kimseleri üzmeye hakkım yok, " dersin. "Onlar ki benim güçlülüğümden destek alıyorlar." Uzun yolculuklarında geçtiğin tünelleri sayarsın. Her tünelin sonunda görünen ışık, umutlandırır seni.

Şimdi çıkacağım diye sevinirsin. Tıpkı hayatında görmeyi umut ettiğin ışıklar gibi. İçindeki "sen" ve varolan "sen" çelişkiye düşersin bazen. İçindeki "sen" yapmak istediklerini engeller ya da sen öyle algılarsın. Kukla misali olduğun dönemlerdeki, iplerini hep salıverirsin sahibine. Çektiği yöne gitmeye gücün olmasa da gidersin.

Yüreğinin elleri dokunmak istediğin de karşındakinin yüreğinin eline; "dur" der biri belli belirsiz. O kadar ileri gidemezsin. Geri çekilirsin hemen. Haddini bilirsin. Onun yüreği ona aitdir.

Acaba o da benim gibi "içsel hesaplaşmalar" yapıyor mu günü geldiğinde diye düşünürsün.

O da "mahkum ediyormu kendini benim gibi zamanı geldiğinde acaba?"

Sonra yorgun düşersin. Düşünmekten, hayal etmekten, umutsuzluktan, serzenişlerden, insanların ben merkezciliğinden, nankörlüğünden.

Uzanırsın ölü bir yılan gibi. Sessizce. Birinin gelip uyandırmasını beklersin. Belki beklediğin karşındakinin yüreğinin ellerinin dokunuşudur kim bilir?

Tüm kayıp yaşadığın zamanları hesap etmekten korkarcasına uzayıp gidersin yüreğinin yoluna.

Zamanı uyandırmak istersin kimi zaman, vazgeçersin başaramayınca..

Susmayı tercih edersin kulaklarını tıkayıp..

 
Toplam blog
: 185
: 1494
Kayıt tarihi
: 10.03.07
 
 

Yazabilmenin özgürlüğüyle... İstanbul'un bir bahar sabahında dünyaya gelmişim. Keşfetmek, anlayabilm..