Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '09

 
Kategori
Beslenme / Diyet
 

Bir obezitenin günlüğünden

Bir obezitenin günlüğünden
 

"RESİM:ALINTI"


Yiyecekler gözüme eroin gibi görünmeye başladı. Sanki her lokmada zehirliyorum kendimi.

Mercek altında yediğim içtiğim herşey.

Lam ile lamel arasında sıkıştırılmış bir obeziteyim ben.

Hesapsızca yiyip biriktirdiğim kilolarımla dertte artık başım.

Yiyip içip borçlandığımdan kredi borçlarımı ödüyorum şimdi.

Ölçüp biçiyor diyetisyenim. Karın içindeki yağlarımı. Kemik kütlemi. Vücudumdaki su oranını. Boyuma göre kilomun kaç olması gerektiğini hesaplıyor. İşliyor dosyama. Yağlarım kasların arasına sıkışmış. Ya ben mi dedim gidin sıkışın kasların arasına, yerleşin bir güzel diye beni sarmalayan yağlarıma.. Demişim meğer.

Bu kilo ne kötü şey. Diyette ondan kötü. Kibrit kutusu büyüklüğünde beyaz peynir, beş zeytin, kağıt gibi kesilmiş bir dilim kepek ekmeği. Domates, salatalık… Sabah kahvaltım.

Ara öğünüm var sonra bir çay bardağı yoğurt, bir elma, bir galeta.

Bir küçük kase çorba, iki köfte büyüklüğünde et içeren sebze yemeği, iki yemek kaşığı makarna ya da pilav, yağsız, elma sirkeli salata en iyi öğün bu.

İkindin 3 kuru kayısı, iki adet ceviz.

Saat altı gibi bir galeta ve yarım dilim yağsız beyaz peynir.

Akşam sebze yemeği, yağsız-elma sirkeli salata, bir çay bardağı yoğurt.

Saat dokuz buçuk gibi bir galeta ve bir porsiyon meyve.

Yatmadan bir saat evvel de bir bardak süt.

Şöyle bakınca ne çok şey tüketiyorum değil mi?

Hayır acıkmıyorum lakin istediğini yiyememek kötü. Nefis işte çekiyor. Hele hele yasaklandı mı daha da takılıyor aklın.

Simit mesela ne kadar çok severim. Ama bir simit ediyor dört dilim kepek ekmek… Yasak.

Sonra patlamış mısıra dayanamam. Yasak o da.

Dondurma en sevdiğim tatlı. Yasak.

Meyve yeme alışkanlığım yoktur ki benim. Hani bin yıl düşünsem aklıma gelmez meyve yemek. Tamam yanlış yaptığımı kabul ediyorum. Karbonhidratlarla beslenmeyi sevdiğimi de kabul ediyorum.

Sonra, sonra hareketsizim. Sekiz saat masa başında oturmak zorundayım. Öğle tatili bir saat. Hem yemek yiyip hem yürüyüşümü bu araya sığdırmak zorundayım.

Biliyorum hepsi benim sağlığım için. Belimdeki fıtık, dizlerimdeki kireçlenme için. Vücudumu taşımakta zorlanan ayaklarım için. Nefes darlığım için. Kalp çarpıntılarım için. Tehdidi altında olduğum tansiyon ve şeker için. O ikisi ki genetik miraslarım benim.

Peki… Cezam bu kadar ağır mı olmalıydı?

Bir kere geliyor insan hayata. Yiyip içemedikten sonra ne keyfi var yaşamın. Her lokmada kalori hesabı yapmak niye? İstediğimiz, sevdiğimiz şeyleri yesek ve kilo almak gibi bir derdimiz olmasa.

Estetik olarak umurumda bile değil görüntüm. İstediğimi, beğendiğimi alıp giyemiyorum başka. Kiloma göre bulduğum şeylerin ise yakışmadığını görüyorum üzerime.

Kilo al, kilo ver. Metabolizmamı da bozdum. Pantolonları, etekleri bir daralt, bir aç. Yoruldum.

Yemek kültürümüz… Öyle enfes yemeklerimiz var ki… Yemek olmadan olmuyor adeta sohbetin bile tadı. Düğünlerimiz… Altın günlerimiz… Çay saatlerimiz… İş yemeklerimiz… Doğum günlerimiz… Yılbaşı gecelerimiz… Cenazelerimizde bile yemek var.

Gel de yeme. Gel de geç git.

İyi de nereye kadar. Bir ay? İki ay? Altı ay? Bir sene?

Sonu yok. Beslenme biçimimi değiştirip bir ömür boyu öğrendiğim şekilde beslenmem gerek. İri puntolarla yazdım beynime. Mantığım kabul ediyor da nefsim de çekmese olu olmaz şeyleri.

Düşünsenize yaş yada kuru pasta yok. Kuruyemişler yok. Kızartmalar yok. Çikolatalı gofretler yok. Lezzetli olan herşey yasak. Nerde saman tadında yiyecekler var serbest. Salata yağsız olacak, süt az yağlı, peynir yağsız. Öyle kaşar gravyer, tulum gibi çeşitleri unutmalısın. Zeytin abaküsteki boncuklardaki gibi sayıyla. Çay şekersiz, kahve kafeinsiz. Televizyon ekranında her gün gözümün içine baka baka oğluna sucuk pişirme sanatını öğreten baba ekmeğini şöyle bir bastırıp sucuğun üzerine illaki dese de sucuk yasak. Kısaca hayat da yok.

Tamam bir şey demedim, hepsi de sağlığım için biliyorum ama hayat akıp gidiyor. Yemeden içmeden de tadı çıkmıyor ki. Nereye kadar çer çöp, ot yemek. Geçer mi bir ömür böyle? Sabır iradem, sabır.

Hesapsızca yiyip biriktirdiğim kilolarımla dertte artık başım.

Lam ile lamel arasında sıkıştırılmış bir obeziteyim ben.

Lımbır lımbır yağ getiriyorum gözlerimin önüne. İşte diyorum karnımın içi. İğrenmeye çalışıyorum. Sarkmış et parçaları, boğum boğum. Et görmek istemiyorum. Yiyecekler gözüme eroin gibi görünmeye başlıyor. Sanki her lokmada zehirliyorum kendimi. Böyle olması gerek. Zayıflamam gerek. Çünkü… Çünkü; mercek altında yediğim içtiğim herşey.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..