Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '13

 
Kategori
Eğitim
 

Bir öğrenme macerası

"Hüzün geriye kalandır. biraz blues dinleyin benim için…"

Sanırım Leman dergisinde okudum, 2007 yılıydı. “Türkiye’nin en önemli filozofu Ulus Baker’i kaybettik.” Kimin yazdığını hatırlamıyorum, Cezmi Ersöz olabilir ya da Nihat Genç. Uzun uzun Ulus Baker’i anlatıp ne büyük bir insan olduğunun altını çiziyordu. Beni bir merak aldı.

Türkiye’de filozof olduğundan bile haberim yoktu. Üstelik yedi dil bilen, müzikten sinemaya ve futbola kadar her alanda yetişmiş bir filozof. Ulus Baker’in peşine düştüm…

İnternetten araştırdım ve ilk görüntülerine ulaştım. Saç baş karmakarışık, sırtında sarkmış ve tüylenmiş desenli bir kazak, elinde sigarasıyla ders anlatıyordu. ODTÜ’nün Sosyoloji Bölümü hocalarındanmış. Sonra İstanbul’a geçmiş ve Bilgi Üniversitesi’nde dersler vermeye başlamış. Öğrencisi olmayı şiddetle istedim.

Ulus Baker bilgi konusunda ne kadar erişilmezse, öz bakım konusunda da o kadar ihmalkar. Dediklerine göre birisi zorlamasa aylarca yıkanmayabilirmiş. Düşen gözlük camını “O gözümde sorun yok.” diye taktırmazmış. Giysilerinin üzerine uyup uymaması ona göre hiç önemli değilmiş. Bu ilginç insana karşı merakım giderek arttı ve öğrenme maceram başladı.
Önce annesi Pembe Marmara’yı tanıdım. Kıbrıslı öğretmen ve şair. Pembe Marmara ile Ümit Yaşar Oğuzcan şiir konusunda yazışırlar. Bu yazışma bir süre sonra aşka dönüşür. Birbirlerini görmeden evlenmeye karar verirler. Ümit Yaşar Adana’da, Pembe Marmara Lefkoşa’dadır. Bir saat kararlaştırırlar ve aynı anda herkes kendi yüzüğünü takar. Böylece nişanlanırlar ama aileler araya girince evlenemezler.

Yıllar sonra Ümit Yaşar Kıbrıs’a gider. Bayrak televizyonunda onunla bir program yaparlar. Sunucu söyleşi sırasında: “Sizin rahmetli Pembe Marmara’yla bir ilişkiniz olmuştu galiba.” der. Ümit Yaşar: “Pembe öldü mü?” diye hüzne boğulur. Öldüğünü duymamıştır.

Pembe Marmara Sedat Baker adında bir ruh bilimciyle evlenir. Ulus’u doğurur, şiirler yazar, öğretmenlik yapar. O bunlarla uğraşırken Sedat Baker evli bir kadınla ilişki kurar. O kadınla bir otelde yemek yerken, kadının kocası tarafından öldürülür.

Pembe Marmara oğlunu alıp İstanbul’a gelir ve Ulus Baker öğrenimini Türkiye, Sovyetler Birliği ve Fransa’da sürdürür. Sonra da bitirdiği okula yani ODTÜ’ye ders vermeye gelir.
Öğrendiğim her şey beni heyecanlandırdı. Ulus Baker için hazırlanan

http://www.korotonomedya.net sitesinden yazılarını okudum. Bulabildiğim bütün videolarını izledim. Okudukça ilgim ve sevgim arttı. O gün bugündür onu izlemeye devam ediyorum. Çünkü öğrencileri onu yaşatmak için her yıl yeni bir etkinlik buluyorlar.

En son Ahmet Tolgay’ın Kıbrıs gazetesindeki yazısını okudum. Ulus Baker’in Lefkoşa’daki mezarını anlatıyor. “Özgür İpek, birkaç gün önce çıkageldi ve uzun sohbetimiz sırasında “Ulus Baker’in mezarını hiç ziyaret ettin mi abi?” diye sordu. Biraz da utanarak etmediğimi söylediğimde, zaten onu yeterince tanımayan Kıbrıslıların mezarına pek uğramadığını ama Türkiye’den gelen hayranları ve öğrencileri için  o mezarın bir uğrak ve hatta tapınak yeri olduğunu açıkladı Özgür...

Ertesi gün  yağışlı bir havada Lefkoşa Kabristanı’na gidip Ulus Baker’in yattığı yeri aradığımda, sevgili Özgür’ün ilgimi neden oraya çekmeye çalıştığını çözümledim…

Muhteşem dehasını sade ve savruk görüntüsüyle maskelemiş olan Ulus Baker, tam da kişiliğine yakışan  biçimde sade ve sıradan bir mezarda yatmaktadır… Gösterişsiz mermer  mezar taşının üzerinde fotoğrafı bile yok… Ama asıl enteresan olan, ziyaretçilerinin mezarı üzerine  bıraktıkları… Çiçek değil tabii ki bunlar!..  Baker’in kısa yaşamı boyunca haşır neşir olduğu nesneler;  tutkuları yani: Rus votkası, sigara, hangi çalgıdan koparıldığını anlayamadığım metal bir parça, dostları tarafından kurulan ve onun sevdiği türde müzik yapan “Bandista” adlı topluluğun konserinden tek kişilik bilet  ve bu grubun Marx’tan alınan ilhamla ürettiği “Anlatılan senin hikayendir” adlı albüm… “Bandista”, akordeondan klarnete uzanan çalgılarla ve derin anlam yüklü şarkı sözleriyle, tam da hocaları  Ulus Baker’e layık, kendine özgü bir müzik türü geliştirmekte... 

Yaşamı boyunca ve ölümünden sonra ciltlere sığmayacak kadar hakkında yazı yazılması ve söylev verilmesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin gelmiş geçmiş hocaları arasında çok saygın ve ünlü bir konuma kavuşması, bu üniversitede onun anısına öğrencilere parasız gösteriler sunan “Ulus Baker Sineması”nın açılması ölüm yıldönümlerinde ODTÜ’de törenlerle anılması,  nasıl bir Ulus Baker efsanesi oluştuğunun bazı kanıtları…”

Ben de onu ölümünden sonra tanımama rağmen sıkı takipçilerinden biriyim. "Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım.

Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var.

Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist." Bunları anlatan bir adam sevilmez mi? Tanıyın siz de seveceksiniz.

 
Toplam blog
: 11
: 1933
Kayıt tarihi
: 27.08.06
 
 

Edebiyat öğretmeniyim. Sanırım iki oğlum var :)) Evden o kadar uzun ayrı kaldılar ki nasıl büyüdükle..