Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '09

 
Kategori
Eğitim
 

Bir öğretmen varmış oralarda

Yazarı: Abdullah Demirtaş

Öğretmenimiz 1932 yılında Ordu’nun Ulubey ilçesi Eymür köyünde dünyaya gelmiştir. Abdullah Hoca, tüm bu maceralı ve dopdolu hayatını eşiyle birlikte yaşamıştır ve eserine de aslında “iki öğretmen varmış oralarda” desek daha doğru olur, diyor.

Eserinin ilk bölümünde, eşine olan vefa duygusunu ve üzerinde emeği geçenleri yâd ediyor. Daha sonra asıl bizim konumuz olan, azimle geçen ve halen devam etmekte olan 77 yıllık bir hayatı sunuyor bizlere.

Bir Varmışım, Öğretmen Olacakmışım…

Beşikdüzü’nde, yatılı bir Köy Enstitüsü olduğunu, eğitmeni Ahmet Beyden öğreniyor. Ve çok fazla seçeneği olmadığı için 1944 yılında tüm hazırlıkları yaparak yola koyuluyor. Tüm işlemler yapıldıktan sonra 1/C’li Abdullah olarak okula başlıyor

Köy Enstitüsünde hayat hiç de kolay değildir. Çünkü orda yemek, bulaşık, bahçe işleri ve ısınma işlerinde öğrenciler bizzat çalışmakta, aynı zamanda eğitim/öğretime devam etmektedirler. Oradaki derslerin yarısı akademik (Matematik-Fen Bilgisi-Türkçe-Sosya Bilgiler gibi teorik dersler) yarısı bağ bahçe vs. uygulama dersleridir.

Bu okulda okuyan her öğrenci yazın en az yirmi kitap bitirmek ve birkaçının da özetini çıkarmak zorundadır.

Abdullah Hoca bu okuldan birincilikle mezun olur.

Kendi Köyüne Öğretmen Oluşu…(1948)

Haziran 1948 de mezun olduktan sonra Ordu ilinin Eymür köyüne, yani kendi köyüne atanır. Köyde ilk iş olarak, daha okullar açılmadan oyun alanını düzeltmek, okulun iç ve dış badanasını yapmak, sıraları ve masaları onarmak işini bizzat kendisi yapar. Zaten mezun olduğu okulda tüm işleri öğrenciler yaptığı için eli her işe yatkındır. Gezici Başöğretmenler okula ne zaman gelse hep memnun ayrılırlar. Hatta bazen teftişe lüzum dahi görmezler. Çünkü “Köyde okul, öğretmen demek, bayram demek, bayrak demek, milli günlerin kutlanması demektir.” Abdullah Hoca da bunları gerçekleştirir.

Ayrıca okulda kitaplığı zenginleştirir. Çünkü ona göre iyi okumayan ve okuduğunu anlamayan öğrenci hiçbir zaman başarılı olamaz. O yıllarda okullar Cumartesi öğleye kadar açıktır.

Yine Abdullah Hoca Eymür’de görev yaparken, Enstitüde aldığı Arıcılık dersinden de faydalanarak, okulun bahçesinde arıcılık yapar. Yine bir arkadaşının tavsiyesi üzerine ipek böcekçiliği yapar. İpek Böcekçiliği, köyde ve oralarda daha önce hiç yapılmayan bir iştir. Abdullah Hoca köyünde görev yaparken, vali okulu ziyaret eder ve çalışmaları beğenmiş olarak okuldan ayrılır…

Yeni Bir Köy Okuluna Atanması (1951-1952)

Yaz tatilinin sonuna doğru tayin haberi gelir. Eymür’ den yani kendi köyünden artık ayrılır. Yine Ordu’nun Alibey köyüne tayin edilir. Buraya da Başöğretmen olarak yani, okulun her şeyinden sorumlu olarak atanır.

Alibey köyü sahilde çok güzel bir köydür. Burada halkın en önemli gelir kaynağı fındık işleridir. Okula göreve başlamadan önce, tüm komşu ve çevrelerle diyaloga geçer ve okulun altyapısını oluşturur. Okul çağındaki çocukları tespit eder. Bilhassa kız öğrencilerin tespitiyle ilgilenir.

Bu köyde yaptığı en ilginç şeylerden biri, kestane toplayarak, topladığı kestaneleri satıp okula tebeşir almasıdır. Yine bir ara tatilden faydalanarak harita, şema, fiş tablo vs. hazırlar. Bu ve benzeri birçok çalışmanın ardından 1954’te, artık bu köyden de ayrılık vakti gelir ve yeni bir yolculuk başlar…

Kendi Köy Okuluma Tekrar Dönüyorum (1954-1956)

1953-54 öğretim yılı bittiğinde, okulla ilgili resmi işleri halletmek için Ordu’ya gittiğinde sürpriz bir teklif daha alır. Daha önce üç yıl çalıştığı kendi köyü Eymür’e tekrar gönderileceğini duyar. Hem şaşırır, hem de kendi köyü olması hasebiyle sevinir. Alibey köyüyle Eymür gelenek-görenek ve olanakları birbirine çok benzeyen iki yerdir. Tek farkları birinin sahile ve merkeze biraz daha yakın olmasıdır. Bu da çevreyle irtibatı güçlendirmiştir. Alibey köyündeyken bir inek ile bir miktar tavuk satın alarak, süt ve yumurta ihtiyaçlarını onlarla gidermeye çalışır. Bu köyde de, yaz tatilini okulun eksiklerini tamamlamakla ve mezun olanları yüksek okullara hazırlamakla geçirir.

Köylerde sekiz yıllık görevi ile birlikte askerlik zamanı gelir. Köylerde öğretmen kıtlığından dolayı askere biraz geç çağrılır. Mayıs ayında okul işleri biter bitmez askerlik şubesine gider ve gerekli işlemleri yaptırır. Askerlik görevine Ankara Polatlı’da başlar. Askerde manga çavuşu olmuştur ve on kişiden sorumludur.

Askerlik görevini yaparken yeni bir sınav teklifi alır ve Gazi Pedagoji bölümü için sınav başvurusu yapar. Sınavı başarıyla geçer. Kendi deyimiyle, yine kader ağlarını örmeye devam eder.

Abdullah Hoca hayatta hiçbir göreve talip olmaz ama ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere, görevler hep kendisine tebliğ edilir ve o da bunlara kayıtsız kalamaz. Hatta Rize Eğitim Fakültesine ‘kurucu dekan’ olarak atanmasında da kendisini başbakan bizzat arayarak teklifi iletir. O tam bir görev ve hizmet adamı olarak ömrünü geçirmiş birisidir, diyerek Abdullah hocanın bu muazzam otobiyografisine devam ediyoruz.

Tekrar Öğrenci Oluyorum–Gazi Pedagoji Bölümü (1957-1959)

Gazi Orta Öğretmen Okulu Pedagoji Bölümü ilk giriş Eleme Sınavlarını kazanan Abdullah Hoca’dan, Eylül ayında yapılacak sınavlara katılması istenir. İzin alıp Ankara’ya gelerek sınava girer. Aradan bir müddet geçtikten sonra, sınavı kazandığı ve Pedagoji Bölümüne kayıt yaptırması istenir.

Orada öğrenci olabilmek için 3-5 yıl öğretmenlik yapmak ve açılan tüm sözlü ve yazılı sınavları geçmek zorunludur. Bu nedenle de dönemin en prestijli okulu sayılırdı. İkinci bir dilekçeyle de subaylık teklifini, istemeyerek de olsa reddederek, Gazi’ye kaydını yaptıran Abdullah Hoca artık oranın öğrencisi olur. Artık yeni bir sayfa açılır ve Abdullah Hoca için artık ilkokul öğretmenliği sona erer.

Gölköy İlköğretmen Okulu İlk Tayinim (1959-1961)

Kura sonucu, Kastamonu’ya Meslek Dersleri öğretmeni olarak gidecek olan Abdullah Hoca bundan dolayı çok sevinçlidir. Çünkü öğretmenliği çok sevmektedir.

Kastamonu yolculuğunda, bir de trafik kazası meydana gelir.

Abdullah Hocanın o yılları, Türkiye’nin karışık yılları ve darbe günleridir. Çünkü 14 Mayıs 1960 tarihinde askeri irade yönetime el koyar.

Bu okulda görev yaptığı sırada, yaz tatili yaklaşırken bir haber daha gelir ve Temmuz-Ağustos aylarında Denizli’ye giderek askeri birliğe teslim olması istenir. Mesleğinden dolayı öğretmen olarak Denizli’de askeri birliğe teslim olur.

Temmuz ayı başlarında Gölköy İlköğretmen Okulundan gelen bir telefonla, Abdullah Hoca’ya bir müjde daha verilir. Müjde, yurt dışı sınavlarına yaptığı sınav başvurusunun kabul edilmiş olmasıdır. Abdullah Hoca’yı yeni bir hayat bekliyordur artık. Yine tarihten bir kesit sunacak olursak, bu yıllarda da başbakan ve iki bakanın idamına karar verilmiştir.

Tekrar Abdullah hocanın o ilginç ve azimli hayatına dönecek olursak, Abdullah Hoca bu kez Ankara’da 9 aylık dil kursuna katılır ve oradan de tüm hepsinde olduğu gibi başarıyla ayrılır. Artık sıra, ABD’de hangi okulda görev yapacağını beklemeye gelir. Amerika’nın kuzeyinde yer alan Washington’daki State Üniversitesi’ne gönderileceği bildirilir ve kader ağlarını örmeye yine devam eder.

Gazi Pedagoji Bölümünü de kazanan Abdullah Hoca, buranın da ne kadar prestijli olduğunu bilir ama yurt dışına da devletin imkânlarıyla gidecektir. Bu öyle küçük bir fırsat değildir. Son karar olarak ABD’ye gitmeye karar verir ve yaşamında yeni bir sayfa daha açılır. Böylece, Abdullah Hoca için artık hayatında ilk defa gideceği ABD’nin yolu görünür.

ABD’ye İlk Gidiş (1962-1965)

Amerika’ya gittiğinde, ilk hafta otelde kaldıktan sonra İnternational Students House (uluslar arası öğrenci evi) ne yerleşir.

Abdullah Hoca gönderildiği proje gereği, Gazi’deki iki yıllık eğitimine ilaveten üç ve dördüncü sınıflarını okuyarak dört yıllık bir üniversite mezunu olacaktır.

İlk kayıt için dekana gittiğinde, dekan “Okuma durumun nasıl, okuma biliyor musun?” der. Abdullah Hoca, biraz da şaşkınca, “Tabi ki biliyorum. Okumayı ilkokuldan beri biliyorum, ” der bu sorunun ne anlama geldiğini birazdan öğrenecektir. Çünkü dekan bey, ‘okuma derken’ hızlı okumadan bahsetmektedir. Abdullah Hoca’nın verdiği cevap dekanı güldürür. Çünkü bir üniversite öğrencisi, yatmadan evvel en az otuz sayfa hızlı okumalıdır.

22 Kasım’da dersteyken, ABD başkanı Kennedy’nin Teksas’ta vurulduğu haberi de bir başka tarihi boyutu olarak Abdullah Hoca’nın otobiyografisinde göze çarpan hadiseler arasında yer bulur. Bu haberin geldiği yıl bir de güzel haber alır Abdullah Hoca. Çünkü eşi bir iş münasebetiyle yanına gelecektir. Bu Abdullah Hoca için çok mutlu edici bir haberdir. Çünkü o eşine çok değer veren birisidir.

Ve iki yılın sonunda Mayıs ayında artık Abdullah Hoca mezun olur. Artık bu ülkeden ve bu okuldan tekrar Türkiye’ ye dönüş vakti gelir.

Bolu’dan Hasanoğlan’a (Ankara’ya) Tayin… (1965-1968)

Abdullah Hoca Bakanlığa gittiğinde, Ankara’ya 45 km uzaklıktaki bu yere tayin teklif edilir. Zaten geçmişteki görevlerine bakıldığında görüldüğü gibi, ilerleyen bölümlerde de Abdullah Hoca’nın hiçbir göreve talip olmadığı görülür. Tüm görevler kendisine tebliğ edilir. Bu da işin enteresan yönlerinden biridir.

O, her görev verilişinde mütevaziliği elden bırakmaz. Hasanoğlan geniş bir alan üzerine üzerine kurulu, yeni binaları, iş atölyeleri, derslikleri, yemek ve yatakhaneleri, kitaplıkları, laboratuarları, personel lojmanları, sebze ve meyve bahçeleri, toplantı salonları, özel müzik ve sanat atölyeleri, kooperatif, sera, kümes ve hayvan bakım yerleri, sosyal tesisleri vb. ile modern denilebilecek bir yerleşkedir.

Ülkemizde ilk kez yeni kurulan Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bölümünün, mezuniyet sonrası öğrencileri için master ve doktora programları düzenlediğini öğrenir Abdullah Hoca. Bir gün bölüme gidip öğrenci olup olamayacağını sorar ve olumlu bir cevap alır. Hemen başvurup gerekli sözlü ve yazılı sınavlarını geçerek, Klinik Psikolojisi Bölümüne kaydedilir. Bir taraftan da Atatürk İlköğretmen Okulu’na devam etmektedir.

Hacettepe Üniversitesinde dersler akşam ve hafta sonları verilir. Bu yüzden okula devamsızlık sözkonusu olmaz. Abdullah Hoca derslere trenle gidip gelir. Gidiş gelişlerde mutlaka kitap okur.

H.Ü. Eğitim Bölümüne Asistan Oluşu (1968-1970)

İlk dönemin sonuna gelindiğinde Abdullah Hoca, yine şaşırtan bir teklifle karşılaşır. Hacettepe Eğitim Fakültesi bölüm başkanı Abdullah Hoca’ya asistanlık teklifinde bulunur. O da bu teklifi tereddütsüz kabul eder. Yönetmelik gereği bilim ve dil sınavlarını başarıyla geçer. Buradan da başarıyla ayrılan Abdullah Hoca Amerika’ya ikinci kez yolcu…

ABD’ye İkinci Yolculuk (1970-1985)

Yurt dışına kez daha, kendinden emin olarak gider. Çünkü artı tecrübe edinmiş ve orası hakkında epey bilgi sahibi olmuştur. Üstelik bu kez oraya yerleşir de.

Amerika’da bir gün gazeteleri karıştırırken, on yıl önce üç ay çalıştığı Georgetown Üniversitesi’ne tam zamanlı bir kütüphaneci arandığı haberini okur. O hafta içinde gidip başvurur. Eski deneyimlerinden de olsa gerek, oraya kabul edilir. Çünkü daha önce orada bulunmuştur. Hemen kabul edilir ve eski işini bırakarak Georgetown’daki yeni işine başlar.

Georgetown’daki On Yıl (1975-1985)

Georgetown Amerika’ya ilk geldiğindeki İngilizce öğrendiği bir akademik kurumdur. Üniversite eski ve Katolik bir üniversitedir. Üniversitede çalışırken bir yandan da tezlerini tamamlamaya çalışır. Burada çalışırken de kader ağlarını yine örmeye devam eder ve yeni bir teklif daha alır. Bir arkadaşı ona isterse Türkiye’de Kültür Bakanlığı Yayımlar Genel Müdürlüğünde yönetici olarak çalışabileceğini söyler. Abdullah Hoca da ülkesine olan özleminden ve ülkeye faydalı olacağını düşündüğünden dolayı bu teklife de evet der. Yine bir görev daha, kendine başkaları tarafından tebliğ edilmiş olur.

İkinci Kez Ülkeye Dönüş (1985-2003)

Üniversitedeki işini bırakarak ülkeye dönen Abdullah Hoca, bu görevi de layıkıyla yerine getirmeye çalışır.

Daha sonra sırasıyla Abdullah hocanın hayat macerası:

Hacettepe Üniversitesi’nde Öğretim Üyeliği (1986-1994)

Öğretmen Eğitimi Konusunda Danışmanlık Görevi (1994-97)

Süleyman Demirel Üniversitesinde Öğretim Üyeliği (1997-2000)

Rize Eğitim Fakültesi Kurucu Dekanlık (Başbakan bizzat arıyor.) (1997- 2000)

Başkent Üniversitesi Görevi (2000-2003)

Son Amerika ziyareti (2003-2005) şeklinde devam ediyor.

Abdullah Demirtaş’ın Tavsiyeleri

· Doğmuşum, büyümüşüm ve yaşlanmışım… Ve herkes gibi, er ya da geç yok olacağım; bu geçici rüya bitecek elbette…

· Ne olaylar yaşamış olursak olalım, önemli olan, bunlardan geriye kalanlardan neler öğrendiğimiz ve hangi sonuçlara vardığımızdır.

· Yaşadıklarımdan edindiğim kişisel tecrübelerimden sizlere bazı tavsiyelerde bulunabilmek belki de en önemli katkı olacaktır.

· Hemen şunu belirteyim, belki de benim için önemli olan bir şey başkaları için çok önemsiz de olabilir. Eğitimciler tavsiyelerin etkili olmadığını söylerler. Haklı olabilirler. Çünkü her birimizin geçmişteki yaşam tarzı farklı olabilir.

· Her şeyden önce “doğru” ve “çalışkan” olmak dolayısıyla tembelliğe yer vermemek gerekir. Varsa beğenmediğimiz tarafımız düzeltip kendimizi geliştirmeye çalışmak, bizi daha mükemmel insan olmaya götürür. İnsan olarak hata yapabiliriz. Bu şekilde iyi ile kötüyü fark ederek, birbirinden ayırıp yaşamımızda daha doğru tercihler yapabiliriz. Fakat hataları devam ettirmeden “zararın neresinden dönersek kardır” sözünü hatırlayarak her geçen gün kendinizi iyiye doğru yöneltmeli ve asla umutsuzluğa düşmemelisiniz. Çünkü Allah bize uzun bir ömür vermiş, böylece kendimizi daha çok geliştirme ve hayatta daha mutlu olma yolunu biz kullarına açmıştır. Bahşedilmiş bu hayatı iyi kullanmak bizim elimizdedir.

· Her zaman “sabırlı” olabilmelisiniz. Eminim bunu ilk kez duymamışsınızdır. Bütün kutsal kitaplarda da üzerinde durulduğu gibi, sabırlı olanlar selamete, er ya da geç ulaşmışlardır. Büyük suçlara bakın ki, hemen hemen hepsinde ani verilmiş kararlar vardır. Sabırlı olduğumuz zaman yeniden düşünme şansımız vardır ve aldığımız kararlarda olayın seyri değişebilir

Kime karşı sabırlı olmalıyız? Önce kendimize, sonra da başkalarına karşı sabırlı olmak bir olgunluk ve eğitim işaretidir. Birisi size kötülük eder ve sizi kızdırmaya kalkarsa, karşınızdakinin bir sorunu var demektir. Ona kızmak yerine yardım etmek gerekir. Özellikle öğretmenlik mesleğinde sabır ve empati çok önemlidir. Öğrencilerle “haklıyım, haksızsın” gibi tartışmalara girmeden daha sonra sakin kafayla, değişik yöntemlerle, meseleye ışık tutmak daha mantıklıdır.

Bir diğer örnek davranış da, her durumda “nazik” olabilmektir. Uygar davranışlar göstermek, çiçek yetiştirmek, eğitime önem vermek, hayvanları sevmek, tembellikten uzak durmak ve insanlara karşı dürüst, güler yüzlü ve nazik olmak, uygar olmanın örneğidir. Aynı şekilde kendi aile yaşamımızda da sevgi, saygı, barış, inanç ve itimada dayalı bir yaşam sürdürmeye çalışmanın, sayılamayacak faydaları vardır. Nezaketli olmaktan bahsederken “alçakgönüllü” olmanın, kibir ve övünmeden uzak durmanın da, arzu edilen bir fazilet ve erdem olduğunu hatırlayalım.

Diğer bir özellik de, kişiliğiniz ve düşünce dünyanız için Yüksek İdealler benimsemeniz ve bunlara ulaşmak için harcayacağınız güçtür. “ Boş çuval ayakta durmaz” atasözünde olduğu gibi kişilerin arzu edilen yüksek idealleri, yani kendileri için benimsenmiş amaçları olmadıkça, yaşamlarında nereye doğru kürek çekeceklerini bilemeyeceklerinden, zaman enerjilerini boşa harcarlar.

Hangi mesleği seçmişseniz onu gerçekleştirmek için birden değil, adım adım hedefinize varabileceğinizi ve bugün yapabileceklerinizin gelecekte size neler getireceğini, bir başka deyişle, şimdi ile gelecek arasındaki köprüyü kuramazsanız, size neler kazandıracağını bilemezsiniz.

Daima “iyimser” olunuz ve “büyük düşününüz”. Büyük dediğimiz kişilerin büyüklüğü, kendilerine olan özgüvenlerinden ve yeteneklerini keşfedip acele etmeden, sabırla ve zevkle bu uğurda bıkmadan çalışmalarından gelmektedir. Kişiliğinizdeki gizemli güç, sizin yeteneğinizden daha büyük olabilir. Size düşen iş; iyi bir amaç, bir ideal, belirlediğiniz bu yolda sabırla ilerlemektir. Çünkü yollar adım adım yürümekle biter.

Bir diğer tavsiyem de “yaşam boyu eğitim” herkes için kaçınılmazdır. Dünyada her şey inanılmayacak derecede gelişmektedir. Değişime ayak uyduramadığımız zaman yaşam sevincimiz ve gücümüz günden güne azalacaktır. Özgürlüğümüzü devam ettirebilmek için gelişmeleri takip etmek ve “düzenli ve sürekli okuma” alışkanlığı kazanmamız gerekmektedir. Zaman ve mekânda ne olup bittiğini, başkalarının ne düşündüğünü ve ne yaptığını ancak okuyarak elde edebiliriz. Bugünkü okuduklarımızın yarın bize ne getireceğini kestirmek oldukça güçtür. Bir bakarsınız hiç ummadığınız anda karşınıza çıkar ve işinize yarar.

Okumanın yanı sıra “yazma” sanatı da ihmal edilmemelidir. Çünkü okuma ve yazma ikiz kardeş gibidirler. İkisini birden sevmelisiniz.

Bir başka bulunması gereken cevher de, en az bir “Yabancı Dil”dir.

Sonuç:
Yaşamdan zevk alıp mutlu olabilmek için, daima iyimser ve sabırlı olup, büyük düşününüz.

NOT:

Bu özelliklerin tamamı yazarımızın kendisinde mevcuttur. O yüzden de çok boyutlu düşünebilen, çok başarılı, istekli, heyecanlı, mesut ve umutlu bir kişidir.


Mehmet Uğur

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..