Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '08

 
Kategori
Öykü
 

Bir ölüm bir yaşam

O gün sabah uyandığımda içimde tuhaf bir sıkıntı, titrek bir sevinç vardı. Hayatımda gördüğüm en trajik, en acıklı olaya, bir kadının bu kadar güçlü olabileceğine ilk kez şahit olmuştum o gün.

Mesleğim Hemşirelik. Özel bir hastanede kadın doğum servisinde görev yapıyorum. Mesleğim gereği her gün bir çok olayla, türlü sevinçlerle, üzüntülerle, gözyaşları ve gülümsemelerle karşılaşıyorum.

Tabii ki ölümlerle de ama o gün yaşadığım olay, gördüğüm çift hayat boyu unutulmayacaklardandı.

O gün hastaneye vardığımda Doktor Bey henüz gelmemişti. Kapıda doğum yapmaya çok az zamanı kaldığı belli olan genç bir kadın bekliyordu. Ben hasta odasını hazırlamak için odaya girdiğimde arkamdan geldi. Endişe, acı ve sorgu dolu gözlerle bakıyordu bana ve gözleri artık ağlamaktan şişmiş, kıpkırmızı olmuştu.

“Buyurun. Bir sorun mu var?” dedim.

“Evet. Doğum yapmak istiyorum bir an önce.” dedi.

Oysaki hiç sancısı varmış gibi değildi. Belli ki daha zamanı vardı.

“Sancınız mı var?” diye sorduğumda.

Henüz sancısı olmadığını ama ne olursa olsun, nasıl bir acıyla olursa olsun bir an önce bu bebeği doğurmak istediğini söyledi. Tam bu sırada Doktor Bey içeri geldi. Genç kadın ona da aynı yalvarırı bakışlarla baktı.

“Lütfen Doktor Bey; bebeğimi doğurmak istiyorum bir an önce.” dedi.

Doktor Bey de öyle çok şaşırmıştı ki. O da sancısı olup olmadığını sordu.

“Seni muayene edelim. Bakalım gerçekten acilen bu bebeği doğurman gerekiyor mu?” dedi.

Doktor bey böyle söylediğinde genç kadının gözlerinden öfke, ateş ve çaresizlik fışkırdı

“Bakın Doktor Bey. Şu anda sancım yok. Bende çok iyi biliyorum ki bebeğimin normalde doğması gereken gün bugün değil. Bende tüm bu olanların farkındayım. Ama ne olursa olsun bugün doğmak zorunda yavrum. Yoksa her şey için çok geç olabilir.” dedi.

Böyle söylerken artık hıçkırıklarla ağlamaya başlamıştı. Doktor Bey’de, bende çok şaşırmıştık gördüğümüz manzaraya. Genç kadın Doktor Bey’in ellerinden sımsıkı tutmuş yalvarıyordu. Doktor Bey;

“Bu şekilde hareket etmek bebeğinizin sağlığını tehlikeye atabilir ama.” dedi.

“Hayır benim bebeğime hiçbir şey olmayacak. Ama bugün doğması çok önemli bizim için. Lütfen Doktor Bey yalvarırım” diye yalvarıyordu.

Genç kadın Doktor Bey’e bu şekilde yalvarırken yüzü aniden acıyla kasıldı. Belli ki sancısı gelmişti. Annesinin doğurmak için bu kadar acele ettiği bebekte doğmak için acele ediyordu.

Doktor Bey bana. Artık doğum zamanın geldiğini acilen doğumhaneyi ve doğum için hastayı hazırlamamı söyledi. Genç kadın sedyede doğumhaneye giderken dua ediyor. Yalvarıyordu.

“Allah’ım. Lütfen ne olur. Ne olur oğlunu bir kez olsun görmesine izin ver.” Diyordu.

O kadar şaşırmıştım ki. Neden böyle olduğunu da çok merak etmiştim açıkçası. Doğum boyunca hep;

“Dayan hayatım. Dayan aşkım. Birazcık daha dayan lütfen” ve “ Hadi bebeğim acelemiz var. Çabuk gel ne olursun.” Diye haykırıyordu.

İki saat süren doğumdan sonra çok sağlıklı, güzeller güzeli bir erkek bebek dünyaya geldi. Genç kadın bebek doğduktan hemen sonra;

“Bebeğim iyi değil mi? Yaşıyor değil mi?” dedi ve bayıldı.

Dakikalar sonra ayıldığında görevli arkadaşlar anneyi de, bebeği de odasına çıkartmışlardı. Genç kadın gözünü zorlukla açtı. Yerinden doğrulmaya çalıştı, beceremedi. Yanına gittim.

“Durun. Fazla hareket etmeyin.” dedim.

“Gitmem gerekiyor. Bebeğin nerede?” dedi.

Buna izin vermeyeceğimi söylediğimde;

“İzin istemiyorum zaten. Bebeğimi babasına götürmem gerek.” dedi.

“Hayır. Gerçekten bunu yapamam. Daha yarım saat önce doğmuş bir bebeği dışarı çıkaramazsınız. Annesi bile olsanız” dedim.

Genç kadın yattığı yerden hıçkıra, hıçkıra ağlıyor. Bilinci kayıp bir şekilde Lütfen bebeğimi verin bana diye ağlıyordu. Kendini zorlayarak yataktan kalktı. Ne kadar yapmayı, lütfen desem de beni dinlemedi. Ellerimi tuttu.

“Evli misiniz?” diye sordu.

“Evet. Evliyim.” Diye cevap verdim.

“Peki, anne misiniz? Çocuklarınız var mı?” diye sordu bu kez.

“Evet. İki oğlum var benimde.” dedim.

“Peki, kocanız hayatının son dakikalarını yaşıyor olsa ve son isteği çocuğunu görmek olsa. Siz her fedakârlığı göze almaz mısınız?” dedi.

“Nerede kocanız?” diye sordum.

“Burada. Bu hastanede. Üçüncü katta beyin hastalıklarında yatıyor. Geçen aylarda beyninde bir tümör tespit etmişlerdi. Ameliyat olacaktı doğumdan sonra.” dedi.

Gözleri uzaklara dalmıştı ve gözyaşları yanaklarını ıslatıyordu. Fısıltı gibi çıkan bir sesle:

“Son isteği oğlunu bir kez olsun görebilmek, kucağına alabilmek, koklayabilmekti. Masada kalırım, oğlumu göremeden ölürüm korkusuyla ameliyatı bile erteliyordu. Ama önceki akşam aniden hastalandı. Burnu kanamaya başladı. Hemen hastaneye getirdim ama.

Ama dün akşam doktoru artık çok geç olduğunu. Belki bir gün yada birkaç saatlik ömrü kaldığını, ellerinden hiçbir şey gelmediğini söylediler.

Ben onun son isteğini gerçekleştirmeliyim. Ne pahasına olursa olsun.”

Ellerimi öyle çok sıkıyordu ki. Sanki tırnaklarını etime geçiriyordu.

“Yalvarırı. Yalvarırım yardım edin bana. Bu benim hayatım kadar önemli bir durum.” diye yalvarıyordu. Bende dayanamamıştım artık yalvarmalarına ve haklılığına onun durumunda olsaydım eminim bende aynı şekilde davranırdım.

“Peki. Ama çocuğu ben taşıyacağım. Yoksa ikiniz birden düşersiniz” dedim ve bebeği almaya gittim.

Geri döndüğümde genç kadın toparlanabildiği kadar toparlanmaya çalışmış. Hazır olmuş, beni bekliyordu.

Benim kucağımda bebek annesi koluma girmiş bir şekilde ağır adımlarla asansöre yürüdük. Üçüncü kata. Beyin hastalıklarına çıktığımızda kadının sürekli akan gözyaşları birden durdu.

“Ağlamamalıyım. Onu bu durumdayken daha fazla üzmemeliyim.” dedi.

Kocasının yattığı odaya girdiğimizde uzun boylu, zayıf, yakışıklı ama çok hasta ve bitkin olduğu her halinden belli olan genç bir adam yatıyordu.

Genç kadın usulca sokuldu kocasının yanına. Gözleri buluştu. Buruk ve acı bir şekilde gülümsediler birbirlerine. Genç kadın fısıltılı bir sesle;

“Aşkım. Bak sana kimi getirdim. Bebeğimizi getirdim. Doğdu ve ilk olarak babasını görmeye geldi.”

Genç adam kucağımdaki bebeğe baktı. Sonrada bana. Yalvarıyordu sanki gözleri.

“Lütfen alabilir miyim kucağıma?” dedi.

Bebeği genç adamın zayıf kolları arasına bıraktım. Gözlerinden yaşlar akıyor, bebeğin battaniyesini ıslatıyordu. Bebeğini kokladı. Derin, derin uzun, uzun kokusunu çekti içine.

“Küçüğüm. Canım oğlum. Cennet kokulu bebeğim. Gidiyorum ben. Hayatta en son istediğim şey seni ve anneni yalnız bırakıp gitmek ama hayat işte bu. Tanrı sana can verirken benim canımı almayı uygun gördü.

Biliyorum annen sana çok iyi bakacaktır. Seni çok sevecek, kollayacak ve benim yokluğumu sana hissettirmemek için her şeyi yapacaktır.

Sende annene iyi bak olur mu küçüğüm. Nasıl sen annene emanetsen, annende sana emanet bebeğim. Canım yavrum benim.” dedi.

Sonra yine bebeği uzun, uzun kokladı genç adam. Sonra karısının elini tuttu.

“Aşkım. Seni çok seviyorum. Ben seni tanıyarak, seni severek başladım yaşamaya. Nefes aldığım sürece de seni hep çok severek, hep sana âşık olarak yaşadım. Şimdide son nefesimi verirken yine seni çok severek ölüyorum her şeyim.

Bebeğimiz sana emanet. Çok sev onu oldu mu? Kimsenin ona zarar vermesine, üzmesine izin verme. Gerçi vermesin biliyorum bunu. Sen çok güçlü bir kadınsın aşkım. Benim bitanem, bebeğimin annesi, benim canım karımsın. Yine güçlü ol aşkım. Bensizken de güçlü ol bebeğimiz için.” dedi. Sonra bebeğini tekrar kokladı.

“Seni çok seviyorum canım oğlum.” dedi ve bebeği benim kucağıma uzattı titreyen ellerle. Tekrar karısının gözlerine bakarak.

“Seni de çok seviyorum canım karıcım. Hem de her şeyden çok. Elveda Bitanem.” dedi.

Gözünden akan bir damla yaşla son nefesini verdi ve gözlerini kapattı.

Genç kadın kocasının ölü bedenine sarıldı. Kocasını alnından ve dudaklarından öptü.

“Bende seni çok seviyorum canım kocacım. Ve sana yemin ediyorum. Son nefesime kadar da seni sevmeye devam edeceğim. Sana veda etmiyorum. Çünkü sen hep benimle, benim yanımda, benim içimde yaşayacaksın aşkım. Seni çok seviyorum canım kocacım.” dedi.

Yataktan kalktı zorlukla yürüyerek yanıma geldi.

“Gidebiliriz artık. Bundan sonra yalnız bebeğim için, kocamın bana bıraktığı emaneti için yaşayacağım. Oğlumun adını YAŞAM koyacağım.

Yaşam bana sevdiğim adamı, kocamı bağışlamadı. Umarım oğlumu YAŞAM’IMI bana bağışlar.” dedi.

Ve ağır adımlarla. Kucağımda YAŞAM’la birlikte odasına gittik.

 
Toplam blog
: 25
: 618
Kayıt tarihi
: 12.09.08
 
 

03/12/1983 Eskişehir'de doğmuşum. Lise Mezunuyum. Şu anda bir sigorta şirketinde çalışıyorum. Kitap ..