Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '21

 
Kategori
Felsefe
 

Bir Ömrü Ömürsüz Yaşamak

Hep ileri bakmak ve ileri gitmek için çıkılan yolda ilerlemeye devam ederken birden bire kırk kış ve kırk yaz mevsiminin bittiğini, buna bir on kış ve on yaz mevsiminin eklenmesiyle artık geride kalan 50 kış mevsimi ile yaz mevsimlerinin her birinin sırtıma bir küfe içinde bindiğini görmek…

Yola çıktığın insanların hiçbirinin artık seninle olmamasını da eklediğinde, ceketini sırtına alıp “gitme vakti eldi” dediğini duyuyorum içsesimin.

Bir kavganın içindeydim. Kavga benim değildi hiçbir zaman. Kavganın, kavgaların ne anlamı vardı? Bir kavgam oldu bu kavgaların içinde bilgiye ulaşmak ve İNSAN olmayı başarabilmek.

Kimin hayatını yaşadığımızı bilmeden ölenler kervanına katılmamak için kendi hayatımızı aradık yıllarca, sonunda bulduk.

Böylece ayrıldık yaşamı avuçları içinde sananlardan. Yaşamın avuçları içinde yaşayanlardan olduk. Bir gemiyle gölde açılanlara inat bir kayığa binip okyanusu geçmeye karar verdik.

Kışın lodosuna, fırtınasına, yağmuruna, karına aldırmadan; yazın sıcağına, sıcağın içimizi yakmasına da aldırmadık. Alabora olmamızın an meselesi olmasına rağmen,  dalgaların alay ettiği bu kayığın yolu hak ve adalet olduğundan sulara gömülmedi. Dalgalara yenilmedi. İlahi bir el vardı tutan, umutla yol almasını sağlayan.

Nereden nereye gittiğini çoğu zaman bilmeden yol aldı kayık. Okyanusun tüm canlılarını severek, onlara gülümseyerek, hiç birini diğerinden farklı görmeyerek, Tanrı’nın üstünlüğünün üstüne söz söylemeyip okşadık başlarını tebessüm ile.

Aslında yaşam çok basitti! Yaratan bize sadece “SEVİN” demişti. Ama insan denilen varlığa bu yetmemişti. Onlar hırslarının, yükselme arzularının, daha çok mal edinmenin, çok daha fazla para kazanmanın,  diğeri, öteki, o, şu, bizden, onlardan gibi Tanrı’nın sevmediği her şeyi sevdiler. İşte o insan denilen canlılardan ayrıldım bu 50 yılda.

Ayrılmanın da bedelini ödedim ödüyorum. Ödemeye devam etmeyi düşünüyorum. Çünkü Tanrı bana benden hediye.

Nefis ile İblis arasında bir bağ var mı? Diye sorarak geçen uzun yılların ardından insanın içine konan nefisle, Tanrı ile sorun yaşamış olan İblis’in bir yakınlığının olmadığını gördüm.

İnsanın nefsine yenilmişi İblis’in masumiyetinin de kanıtıydı.

Uzun yolculuklar yaptık kitapların içinde binlerce kitap yüzlerce mekân ve mekânlarda canlılarla iç içe olunca gördük ki, iç içe olmak yok olmakmış. Bu da ayrılmamıza sebeplerden biri oldu o tür insan denilen canlılardan.

Biz bildik ki Tanrı’ya hangi millet ne isim koyarsa koysun itikat değişmezdi. Ama çok ileri gitti insanoğlu. Öyle ileri gitti ki Tanrı’nın adına asıp kesenler çoğaldı.

Bir sevgi derdimiz vardı oysa sadece severek yaşayıp severek Tanrı’ya dönebilmek.

Çoğu kez yolumuza çelikten dikenler koydular, üzerine basıp geçtik. Bazen Tanrı’ya yakın olduğunu iddia edenler bizi Tanrı’sız da yaptı. Onun da üstesinden getirdi bizi Yaratıcım.

Hayy deyip, çıktığımız yolun bugün itibariyle geri sayımına girdiğimiz için Hu deyip Huy’a yönümüzü tamamen dönüyoruz.

Dünya sizin olsun. Daha çok malınız, daha lüks pahalı arabanız olsun, daha çok paranız olsun.

Biz sizinle aynı kayığa binmedik ki aynı yöne gidelim! Hak erenler bize gelin dedi oraya gidiyoruz.

Gelen gelsin gelmeyenler de nasılsa mecburen gelecek. Her canlı her nesne her şey BİR’e gidecek nasılsa. BİR olacak. Biz şimdiden BİR’e geldik. Ne mutlu! Bir ömrü ömürsüz yaşayabilene ne mutlu!

 

 
Toplam blog
: 49
: 964
Kayıt tarihi
: 03.02.13
 
 

Öğretmen / Yazar - Şair  ..