- Kategori
- Gündelik Yaşam
Bir Ses, Bir Müzik Bazen...
Görecek güzel günler var her şeye rağmen
Bazı anlar olur. Kulağımıza dolan bir müzik alır bizi yıllar öncesine götürür. Ya da yıllar, yıllar sonra duyduğumuz bir müzik. Bir an için belki tüm vücudumuzun donduğunu ya da başımızdan aşağı kaynar sular döküldüğünü ya da kalbimizin deliler gibi çarptığını hissederiz. Yüzümüz aydınlanır ya da gözlerimiz dolar. Ağlamak isteriz ama boğazımıza bir şey tıkanır.
Neden mi? Belki de radyoda müzik programlarında hep çalmasını isteyip büyük bir heyecanla beklediğimiz müzik belki de hiç ummadığımız bir anda kulağımıza dolmuştıur.
Gençlik yıllarımızda ya da halen daha bir müzik programında şarkılardan fal tutmuşuz ya da arkadaşlarımız bizim için tutup “Haydi bundan sonra ki çalacak parça senin olsun” demişlerdir. Belki aldığımız hediyelerin içinde o müzik parçası en güzel hediye olmuştur bzim için.
Bazı müzikler ise bizim yaşamımızın dönüm noktalarının belirleyicisi ve hatırlatıcısı olmuştur.
Benim dönüm noktalarımı belirleyenler ise daha önce yazdığım yazılara eklediğim Türk Hafif Müziği, Türk Sanat Müziği, Yabancı müzik ve benzeri müzikler değil. Türküler olmuştur.
Türkülerin hepsini severim elimden geldiğince dinlemeye çalışırım. Ama içlerinden birkaç tanesi vardır ki duyduğum anda bulunduğum ortamda fizksel olarak bulunsam bile beni bulunduğum zaman ve mekandan alır geçmişe götürür. Farkında olarak ya da olmayarak zamanda yolculuk yaptırır.
Ne zaman uzaklara, gurbete yolum düşecek olursa Bedia Akartürk’ün söylediği “Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar” türküsü aklıma gelir. İlk defa kuş olup evden uçup başka bir şehirde okumaya giderken radyoda bu türkü çalmıştı.
Daha sonra öğrencilik yıllarımda gurbet’in ağır gelip sıla’yı özlemeye başladığı anlarda bu duygularımı en güzel dile getiren Belkis Akkale’nin söylediği “Dağlar Seni Delik Delik Delerim” türküsü oldu. Bu türküyü dinlediğimde aklıma gurbette geçirdiğim günlerim ve o günlerde yanımdan eksik olmayan ve bu türküyü dinlerken bizi hatırla diyen arkadaşlarım gelir.
Gurbetten sıla’ya döndükten sonra hiç beklemediğim bir anda ummadığım bir şekilde kalbime bir kor düştü, içim buruldu, yaralandım. Bu duygularımı en iyi anlatan ise yine bir türkü oldu. Aşık Mahzuni Şerif’e ait “Dom Dom Kurşunu”
<ı>by cdegdası>
Ne zaman umutsuzluğa kapılsam, güneşli bir günün ortasında kendimi kapkaranlık bir yerde hissediyor olsam, o zaman
İlk önce aklıma sözleri Sabahattin Âli’ye ait “Aldırma Gönül” ‘ü
<ı>by barrlassı>
ya da Aşık Daimi’ye ait “Ne Ağlarsın Benim Zülf-ü Siyahım” türküsü aklıma gelir.
Farkında olmadan ikisinden birini mırıldanırken yakalarım kendimi
Herkesin bir hikayesi ve bu hikayeyi süsleyen bir ses, bir müzik olmuştur. Benim yaşamımın en önemli kesitlerini bazen buruk bazen aydınlık bir biçimde süsleyen ise hep türkü olmuştur.
Türküler, bizim duygularımız, sesimiz, acımız, sevincimizdir. Bizi, bize anlatır.
Ama en önemlisi ne yaparsanız yapın türkülerden kaçamaz ve onları yakamazsınız.