Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '16

 
Kategori
Deneme
 

Bir Şeyler Üzerine

Bir Şeyler Üzerine
 

Ahlak; üzerinde onlarca, yüzlerce tanım yapılmış bir kavramdır. İnsanların birlikte bir arada, devletler arasında toplumlar arasında sağlıklı yapı kurmaya çalışmışlar ve bu kavram belki de dünya üzerinde en fazla tartışılan kavram olmuştur.

Üzerinde öncelikle mutabakata varılması gereken en önemli kavramlardan biri olmasına rağmen çoğu insanın, zümrenin milletin ahlaktan anladığı ve anlamak istediğinde çok büyük farklılıklar olmuştur.

Toplumda insanların kendi bedenleri, başkasının bedenleri ve maddi varlıkları ile ilgili hoşa gitmeyen şeyleri yapanlar genellikle ahlaksız olarak adlandırılmıştır. Kişinin kendi bedeni ile neler yapacağı diğerlerine zarar vermeye başlayınca bu durum tepki çekerken, gizlilik içerisinde yapılan her türlü faaliyet kapsam dışında kalmıştır. Kişinin kendine olan sorumluluğu inancımıza göre mutlak suretle yerine getirilmesi gereken eylemlerdir. Ancak özünde gizlilik içerisinde yapılan fiiller denetim dışıdır. Bir nevi özel bölgesidir. İş devlet ve toplum düzenine gelince birlikte yaşamanın gerektirdiği ve yüzyıllar boyunca oluşan gelenekler, dini inançlar, bilimselliği yapılan çalışmalarla ortaya çıkan gereklilikler de toplumsal sözleşme içinde yerini almıştır. Çevre kirliliği, çevre kirliliğine karşı alınması gereken topyekûn çalışmalar, eylemler gibi.

Topluma hâkim olan inanç ne olursa olsun, toplumun üzerinde mutabakata varmış olduğu toplumsal ahlak sisteminin kabul edilmiş olması ve bu toplumsal normlara herkesin inanması gerekir. Toplumda oluşan bu geniş tabanlı mutabakat kimi yerde etik, kimi yerde din, kimi yerde de gelenekler tarafından kabul edilmiş olabilir. Türkiye mevzubahis olunca bu ülkede yaşayan insanlar daha dün bir araya gelerek devlet kurmadıklarına göre Anadolu’da bin yıllık birlikte yaşama geleneği, İslam Kültürü tarafından konulan ve üzerinde mutabakata varılan yazılı olan veya olmayan kanunlar, ananeler halk tarafında bir şekilde özümsenmiştir. Aynı şekilde öncesi de devlet geleneği olan toplumlar, o toplumlara ait bireylerce (Ermeniler, Araplar, Lazlar, Çerkesler, Gürcüler, Kürtler) de ortak bir paydada uzun yıllardır anlaşılmıştı. Bu anlaşma sayesindedir ki uzun yıllar bir arada yaşayabilmişlerdi. Bir başka husus ise Anadolu öncesi Türk topluluklarının, diğer toplulukların da mutlaka toplumsal kılavuzları ve akıl hocaları vardı. Bu akıl hocaları mutlaka Alparslan, Anadolu’ya girerken de vardı ki, o günlerde Bizans saflarından birçok Türkler dışındaki unsurlar Alparslan’ın ordularının safına katılmışlardı…

Türkiye’de yaşayan tüm aydın kesim; şayet tüm toplumun üzerinde anlaştığı bir ahlak kavramı üzerinde anlaşma sağlar bunu da toplumsal ahlak normu haline getirebilmiş olsaydık çok güzel bir devlet felsefesi inşa etmiş olurduk. Devlet veya toplum çok büyük insanlar kümesi değildir. Günümüzde bu aslında birkaç televizyon kanalı, radyo kanalı, gazete, toplumsal liderlerin elindedir. Bu bir nevi görünmez anayasa, görünen anayasanın desteği, toplumsal huzurun inşasının belkemiği olabilirdi. İnsanlar birbirine şüphe ile bakmaz, “acaba” sorusu akıllarına gelmez, gelmeyebilirdi. Toplumdaki bölünmüşlük duygusu ahlaklı adaletle tamir edilebilir. Ancak bu geçmişe göre hem daha kolay hem daha zordur. Zordur çünkü aşırılıklardan ayrılıklardan beslenen kişi ve kurumlar artmıştır. Kolaydır çünkü bir söz teknoloji sayesinde, anında canlı olarak herkese ulaşmaktadır. Yani günümüz virüsü de ilacı da geçmişe göre çok daha hızlı dağıtacak, yayacak kapasiteye ulaşmıştır. Seçim yapanların doğru olanı seçmeleri, çoğunlukların şansına, iyiliğine olacaktır. Bir yer sofrasında yüz kişi yemek yiyordu. Bu bir ölü yemeğiydi. Ölü evi, ölmüşleri anmak ve ona duacı olmak adına bunu yapıyordu. Bu yemek bir birliktelik, birlikti. Bu yemek eğer ölü yemeği değil de piknik olsaydı, bu durumda herkesin pikniğe katkı yapması istenirdi. Adet de budur, güzel olan da budur. Bu yemeğe, pikniğe katılanlar imece usulü de bu işi yapabilirler, birlikte de yapabilirler. Bu pikniğe getirilenler yenilecek, bir kişi yiyecek getirirse yüz kişi birden aç kalır, yüz kişi birden yiyecek getirirse sofrada herkesin tuzu olur, herkes gururla yemeğini yer. Benim anlayışıma göre toplum da esasında budur. Böyle bir piknikte bizler kuralları belli olan bir faaliyeti gerçekleştirirken, birinin diğerini hor görmesi, birinin uyanıklık yaparak gücü olduğu halde, yiyecek getirmeyip daima başkalarının getirdiğini yemesi, hem de getirenlerden daha fazla yemesi aynı zamanda bunu alışkanlık haline getiren bir pişkin olması o topluluk tarafından kabul edilebilir değildir. Görev edindiği, görevde hile yapan üye, farz edelim ki “mangalcı” eti düzgün pişirmezse, lezzetli et yenemeyeceği gibi, sebzeleri yanlış suda yıkayan bir salatacı veya mezeci, diğerlerinin bu mangal veya piknik keyfini zehir edebilir. Herkesin görev ve sorumluluğunu kendi pişirdiği eti kendi yiyecek disiplin içerisinde pişirmeye özen göstermesi gerekir. Biz Türk vatandaşları da esasında bu piknikteki insanlar gibiyiz. Sadece zamanla ilgili bir algılama uzunluk kısalık gibi algı farkı var. Bize göre çok kısa bir süre olan bir gün, mangal veya piknik keyfi bir ömür de olabilirdi. Nitekim yeryüzünde binlerce yıldır oldukları yerde olanca heybetiyle duran iki kaya veya dağa göre bu bir kelebek ömrüdür!

Ahlak; toplumda herkesin pişirdiği yemeği başkasına ikram ederken, gönüllü veya gönülsüz verirken gösterdiği itinadır, özendir. Siz başkasına kötü yemek hazırlarsanız başkaları da size kötü yemek hazırlar. Kötü yemek yiyen hasta olur, asabi olur, yemeği ağız tadıyla yiyemez. Kötü yemeği hazırlayanın da uzun vadede sürekli güzel yemek yeme gibi bir lüksü yoktur. Dolayısıyla ahlak benle senle başlar; biz, bütün, tam ile sona erer.  Kuralsız bir koşuda birinci olmaz. 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..