Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

Bir veli toplantısı ve Topçu Teğmen Burak Evirgen

Bir veli toplantısı ve Topçu Teğmen Burak Evirgen
 

Bugün saat on üçte sekizinci sınıfta okumakta olan oğlumun okulunda öğretmen-veli toplantısı vardı. Okul yeni. Bu yeni okul, birkaç yıl önce Kartal'ın merkezinde durup dururken yıkılan Eczacıbaşı İlköğretim Okulu'nun yerine yapılmış. Eczacıbaşı İlköğretim Okulu Kartal'ın gözde okullarından biriydi. Bitişiğine yapılan ek binada da Kartal İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü bulunuyordu. Okulun yeri şimdilik arsa. Binası, deprem bahane edilerek yıkıldı. Şimdi bu okul arsasının ne olacağı bilinmiyor. Oysa İstanbul'daki sağlam okullar yıkılmak yerine daha çok güçlendirilerek depreme dayanıklı hale getiriliyor.

Eczacıbaşı İlköğretim Okulu'nun öğrencileri ile öğretmenleri ve velileri yıllarca çile çektiler. Okulun alt katında da Kültür Bakanlığı'nın desteği ile bir de tiyatro salonu vardı. Amatör bir tiyatroydu. Oyunlar sergileniyordu, tiyatro meraklısı gençlere kurs veriliyordu. Okulla birlikte bu tiyatro da yokoldu. Hem bir eğitim yuvası, hem de bir sanat merkezi aniden yıkıldı, yokedildi. Öğrencilerimi her oyuna götürüyordum. Şimdi daha uzağa, Kadıköy'e; Haldun Taner'e götüreceğim öğrencilerimi.

Bu yeni okulun adının Eczacıbaşı İlköğretim Okulu olacağını düşünmüştüm. Daha önce gittiğimde dikkat etmemiştim. Bir de duvardaki tabelaya baktım ki farklı bir ad var: "Teğmen Burak Evirgen İlköğretim Okulu" yazıyor. Bir asker adı. Vatana, millete, cumhuriyete kanat geren bir komutan adı. Bu kez birbiri ardına sorular zihnimi kurcalamaya başladı: "Neden başında "şehit" kelimesi yok?..", "Bu bir hata mı yoksa unutkanlık mı?..", "Sınıfı da yazılı değil!.." Bu sorularla sınıfa yöneldim. Genç; çok genç, teğmenken... diyorum; ihtimaller üzerinde kafamı yoruyorum, sınıf öğretmenimiz gelinceye kadar. Eve gidince internetten öğrenmek olacak ilk işim, diye düşünüyorum. Sınıf öğretmenimizden aldığım tutanak kağıtlarına konuşulanları yazıyorum. Ne de olsa meslektaşız, ama öğretmenimizle henüz tanışmış değiliz.

Öğretmenimiz anlatıyor: "Okulumuz yeni, okuldaki herşey yeni, sınıflar bize zimmetli; biz de sizin çocuklarınıza zimmetliyoruz. Zarar veren öğrencinin velisi karşılar. Kılık kıyafet; gömlekler pantolon ve eteklerden dışarıya çıkartılmayacak; gravatlar gömlek yakasından aşağıya sarkıtılmayacak. Tuvaletlere çok çirkin addedeceğimiz yazılar yazılıyor; bunları yapmasınlar. Okula zamanında gelsinler. Sabah saat tam dokuza on kala okulda olacaklar. Çıkış saat on dört ellidir. Öğlen arasında, evi yakın olan veliler; çocuklarının öğlen yemeği için eve gelmesini istiyorlarsa idareye başvuracaklar. Okula geliş ve son çıkış saatine kadar hiçbir öğrenci bahçe duvarının dışına çıkartılmaz. Zaten kapıda güvenlik var. Okulda yemek veriliyor aylık seksen ytl'dir. Ayrıca okulda kantinde var, ama "hamburger" ağırlıklı, ne kadar sağlıklı olacağına siz karar verin. Ayrıca etüt var. Etüt saat on beş ile on altı otuz arasındadır. Aylık elli ytl'dir". Öğretmenimiz anlattı, ben de üşenmeden uzun uzun yazdım.

Sıra geldi kararlar ile dilek ve temennilere...

Ben söz alarak:"Sayın hocam okullara sene başından sene sonuna kadar yarışma yazıları geliyor; sınıfımız bu tür kültür, sanat, edebiyat... yarışmalarına katılsın. Sizler bu konuda çocuklarımızı yönlendirseniz..." Öğretmenimiz:"Okulumuz yeni olduğundan, okulumuzun adını duyurmak adına biz de böyle bir karar aldık" dedi. Bir şey daha istedim:"Çocuklarımızı her dönem en az bir kez birlikte tiyatroya götürsek; kardeşlik duyguları gelişir, sanat sevgileri gelişir." Bu isteğim, istemekle kaldı. Bir daha söz aldım, bu kez velilere: "Çocuklarımızın kitaplarını biz de okuyalım; ders kitabı deyip geçmeyelim. Örneğin "İnsan Hakları ve Vatandaşlık Bilgisi" ders kitabını baştan sona kadar mutlaka okuyalım" dedim. Bu isteğim şaşkınlık yarattı. Öğretmenler ve anne-babalar hep "oku" der çocuklara da kendileri okumaz!.. Meğer sınıf öğretmenimiz de "Atatürkçülük ve İnkılap Tarihi" ile "İnsan Hakları ve Vatandaşlık" derslerine giriyormuş. Be mihval ile toplantı sona erdi.

Oğlum ile çıkışta okulun bahçesinde görüştük. Kendisine çikolatalarını verdim, "Ben oruçluyum baba" dedi. "Al iftarda yersin" deyip doldurdum ceplerine. Mütevazı bir harçlık da verdim. O anaevine, ben de ayrıevime gittim.

Oğlum dört buçuk yıl benimle aynı okulda okudu. Bu dört buçuk yılda salt ben oğlumu görmeyeyim diye annesi tam iki kez oğlumu başka okula götürdü. Son olarak da beşinci sınıfın tam ortasında benden çok uzakta bir okula götürdü. Üç gündür de; benim huyu da kendi de güzel oğlum, Teğmen Burak Evirgen İlköğretim Okulu'nda...

Çıkışta bir dershaneye uğradım, oğlumu yazdırmak için. Bir eğitimciden çok, bir şefkat adamı olan dostuma "peki parası?.." deyince de; bana "ne getirirsen!.." cevabını verdi.

Ayrılıkevime gelince internetten Teğmen Burak Evirgen adını aradım.

Topçu Teğmen Burak Evirgen. Kardeşi Saint Joseph Lisesi öğrencisi Korkut Evirgen. Baba Albay Berker Evirgen. Anne Ganime Evirgen... Her iki has oğul adına iki okul var: Birisi Dolayoba Korkut Evirgen İlköğretim Okulu, diğeri de Kartal'da Teğmen Burak Evirgen İlköğretim Okulu...

Hikayesi: Liseli onurlu evlat Korkut Evirgen lisede sınıfta kalıyor; " ağabeyim okudu, başarılı oldu, ben sınıfta kaldım" karamsar düşünceye kapılıp intihar ediyor. Tam yirmi yaşında hayata veda ediyor. Kardeşini çok seven Topçu Teğmen Burak Evirgen de çok sevdiği kardeşinin ölümüne dayanamıyor, altı ay sonra kardeşinin Maltepe Başıbüyük'teki mezarı başında intihar ediyor. Henüz yirmi iki yaşında... Anne Ganime Evirgen ile baba Albay Berker Evirgen o zamanın değeriyle dört yüz bin dolarlık üç dairesini Milli Eğitim'e bağışlıyor. Bu iki okula da her iki evladın adları ayrı ayrı veriliyor.

Gazeteler: "Altı ay içinde iki evladını kaybeden Ganime annenin şimdi yüzlerce evladı var" diye yazıyor.

Benim de içim nasıl sızlıyor... Ganime anneyi görsem de "Benim de oğlum senin okulunda okuyar; o da asker omlak istiyor" deyip ellerinden öpsem... Evet ellerinden öpüyorum görmesem de seni Ganime annem!..

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..