Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Öykü
 

Biraz geç kalmanın bedeli...

Biraz geç kalmanın bedeli...
 

Gecenin ilerleyen saatinde telefon çaldığında, koltuğa uzanmış film izliyordu Nermin. Sırası mıydı şimdi! Arayanın Kenan olduğunu anlayınca sevindi. Yıllar öncesine dayanıyordu arkadaşlıkları; dört yıl aynı yerde çalışmışlardı. Aralarında duygusal bir şeyler vardı o sıralar ama kelimelere bile dökülmemişti. Doğal olarak, onun bir adım atmasını beklemişti Nermin. Bu yüzden, kendisine evlilik teklif eden o adamı, ilk ona söylemişti.

Tekrar aynı şehirde buluştuklarında, Nermin’in evliliği bitmişti. Bir akşam yemeğe çıktılar birlikte. Konuşmadan anlaşmışlardı sanki, eşini getirmemişti Kenan. Karısını tanımıyordu Nermin, aradan geçen yılları sadece arkadaşıyla paylaşmak istemişti. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar konuştular; daha çok Nermin anlattı. Kenan zaten çok konuşmazdı. Evliliği iyi görünüyordu, anlatacak bir derdi yoktu belki. Bir de oğlu vardı, iki yaşında. Onu anlattı biraz. Sevindi Nermin. Boşanmış olmasına rağmen evlilikten yanaydı. Güzeldi “aile” olmak. Her şeyini paylaştığın biriyle, şöyle sevgiyle, güven içinde yaşamak güzeldi… Hele bir de çocuk olursa, daha da güzeldi…

Yıllar sonra buluşmanın keyfiyle ilk kez rakı içmişti Nermin, Kenan’a eşlik etmek için. O ise peş peşe yuvarlamıştı kadehleri. Anlattıklarını içselleştirip üzüldüğünü düşünmüştü Nermin de. Arkadaşlık “paylaşmak”tı ne de olsa. Gece yarısını geçmişti çıktıklarında. Kenan bırakmak istedi Nermin’i evine, “Bir kahve yaparsın belki, ” diyerek. İstemedi Nermin. Sanki “sende kalayım” der gibiydi Kenan. Evli olduğunu unutmuşa benziyordu. Nermin unutmamıştı ama. Kadın olarak yalnız onun karısını değil kendini de düşünüyordu ve tek başına da olsa “aile” gibi yaşadığı apartmana, bu saatte bir erkek tarafından bırakılmak hoş değildi. Olmaz dedi ve bir taksiye atladı hemen. Nasıl böyle bir şey düşünebilmişti, hayret etti. Evliliğinde mutlu görünüyordu oysa. Yanıldığını anlaması çok sürmedi.

Birkaç ayda bir gelen gece telefonlarında uzun uzun sohbet ediyorlardı; keyifle. Ama o gece keyfi yoktu Kenan’ın. Boşanmaya karar vermişlerdi ve ayrı bir eve taşınmıştı Kenan. Daha sık aramaya başladı Nermin’i ve ısrarla evi için yardım istiyordu. Nermin temizlik için bir kadın bulmaya çalışıyordu ki, anladı…

Niye olmasındı? Belki yıllar önce söyleyemediklerini söyleyecekti, sevdiğini itiraf edecek, “boşanır boşanmaz evlenelim” diyecekti. Gitti sonunda. Bu kez Kenan konuştu, Nermin dinledi. Çocuğunu anlattı durmadan, ona iyi bir “gelecek” sağlamanın derdindeydi. Evliliklerinde çocukları olmadan başlayan sorunlar, büyüklerin dediklerinin aksine, çocuk olunca daha da artmıştı. Bu kez çocuk var diye boşanmayı düşünememişti Kenan ama düzelmemişti hiçbir şey, sonunda ayrılmaya karar vermişlerdi.

Nermin, çocukların evliliği kurtarabileceğine hiçbir zaman inanmamıştı ve bu yüzden çocuk sahibi olmadan boşanmıştı. Çocuğu olsa da boşanırdı biliyordu. Çünkü çocuklar evdeki gerginliği o kadar iyi ve “fazla” anlıyorlardı ki! Fazla anlıyorlardı çünkü anne babaların kavgaları bitse bile, çocukların her an, “kavga olacak mı?” korkuları hiç bitmiyordu. Oysa anne babalar evliliklerini hep “çocukları” için sürdürürlerdi. Bir kere bile olsun dürüst olabilselerdi keşke… Çocuklarını aptal yerine koyacaklarına; sevgilerinin bittiğini, ayrılmalarının en iyisi olduğunu, evlilikleri bitse de onun anne ve babası olmaları gerçeğinin asla değişmeyeceğini anlatıp çocuğa, boşanmayı başarabilselerdi… Sevgisiz bir ortamda büyüyeceğine, sevildiği iki evde, iki oda sahibi olurdu çocuk. Ayrılmak, en azından çocuğu eksiltmez çoğaltırdı.

Bunların hiç birini söylemedi Nermin. Aksine; “Yıkmak kolay, yapmak zordur, tekrar deneseniz.” dedi, inanmasa da. Karşı koydu Kenan; artık herkes öğrenmişti. Ama Nermin adı gibi emindi, “çocuk” diye tutturan biri mutlaka geri dönerdi. Ve yine adı gibi emindi çocuk evliliğin sürdürülmesine yetmezdi… Ama insanlar yaşananlardan ders almak yerine, "çocuk için" deyip sürdürdükleri evlilikleriyle en çok çocuğa zarar veriyorlardı. Huzursuz, huysuz, hırçın, mutsuz, sevgisiz çocuklar büyütülüyordu fedakarlıklarla ve koca bir aldatmacayla; çocukların aptal yerine konduğu bir aldatmaca.

O geceden sonra bir kez daha buluştular Kenan’ın evinde. Sonra istemedi Nermin. Kenan ayrılacaksa buna katkısı olsun istemedi. Kendisi karar vermeliydi. Kararını iki ay sonra evliliğine geri dönerek vermişti Kenan. Çok geçmedi, tekrar gece sohbetleri başladı; sevginin bittiği, duyguların törpülendiği bir evliliğin sürdüğü ne zaman görülmüştü ki… Konuşmak istemiyordu Nermin ama “ihtiyacım var” demişti Kenan; bir arkadaşa ihtiyacım var.

Tekrar “bir akşam yemeğine çıkalım” dediğinde, istemedi Nermin. Çok ısrar etmişti Kenan; kabul etmeden önce, “Ama yaşananlar geçmişte kaldı, unutma.” demişti ve bunu söylerken, sadece onun evinde paylaştıkları iki geceyi söylemek istemişti. Yanılmıştı.

Nermin’i ayakta karşıladı Kenan, ama sallanıyordu. Oturur oturmaz elini tuttu Nermin’in, öptü öptü… Çekemedi elini Nermin, huzursuz, şaşkın bekliyordu. Yıllardır söyleyemediğini söyleyebilme cesaretini bulabilmesi için aradan geçen yıllara ilaveten kaç kadeh rakı içtiği belli değildi de bu kadar zor muydu; yüreğinden geçeni söylemek; “seni seviyorum” demek…

Sonunda söyledi. Durmadan tekrarlıyordu; “seni seviyorum”. Ve "on beş yıl önce hata yaptık" diyordu. Yaptık mı? Asla! Kendi yüreksizliğine Nermin’i ortak edemezdi. O küçük ilçede, dedikodulara aldırmadan onunla gezip tozmuştu Nermin. Ne yapsaydı, evlenme mi teklif etseydi? Nermin sadece dinledi… Yüreği onun dediklerini duymuyordu artık. En son, o iki gecede bitmişti sevgisi; birey olamayan birini uzun yıllardır çok bile sevip beklemişti.

"Gidiyorum ben" diye ayağa kalktığında “bırakmam” dedi, Kenan , “bırakmam”. Biraz geç kalmıştı; on beş yıl kadar… “Mutluluklar dilerim” diyeceğine, “evlenme, bekle” deseydi.

Kalktı ve arkasına bile bakmadan yürüdü gitti Nermin. Aradı durdu Kenan. Açmadı telefonu. Aradan birkaç ay geçtiğinde aramıştı tekrar Kenan ve boşanmışlardı artık. Bir düzen kurmuştu kendisine, sesi huzurlu geliyordu. Çocuk annede kalmıştı, birlikte oldukları zamana kadar özlemiş oluyorlardı birbirlerini ve iyi vakit geçiriyorlardı; seçilmiş “baba-oğul” zamanlarında.

Gece aramalarında “ben ararım sen arama” diyen Kenan, “Arar mısın?” dedi, telefonu kapatmadan önce, sustu Nermin. “Bir arkadaşa ihtiyacım var” dedi Kenan, “yatacak bir kadına değil.” “Olur, ararım.” dedi Nermin. İnsan arkadaşından boşanamazdı ki…

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..