Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Biraz huzur...

Biraz huzur...
 

Çoktandır hayatla boğuşmayı bıraktım, kendi akışına bıraktım gidiyor. Zaten kısacık hayat bu kadar yıpranmaya değmiyor diye düşünüyorum ama o kadar can sıkıcı şeyler insanın gözüne gözüne sokuluyor ki duyarsız kalamıyor insan. Bazen kaçışlar da iyi geliyor böyle. Gündemsiz kalmayan güzel ülkemin gündemini takip edemez hale geliyor ya insan bazen. İşte o zaman ne gazeteye bakıyorum ne de haberlere. Edebiyat sevgim ağır basıyor, okuyorum ne bulduysam.

Yine de olmuyor. Tamam, siyaset gündemini takip etmeyi bırakıyorum, bunca kirlilik içinde zaten pisipisine hayata veda eden gencecik insanlara üzülürken bir de son derece aptalca ölümler yok mu? İşte haberlerde söylüyor, yüzme bilmeyen üç kız kardeş üçü birden girilmez denen yerde denize girip boğuluyorlar. Şimdi üzülmek mi lazım kızmak mı karar veremiyorum. O kadar sıradanlaşıyor ki bu ölümler ne haliniz varsa görün diyesi geliyor insanın.

Kader diyorum, akılsızlık diyorum olmuyor. Bin türlü olay var şiddet üzerine gazetelerde ya da cinnet haberleri. Adam almış silahı eline, karısını, çocuğunu sonra da kendini öldürmüş. Neydi derdi de bu kadar çıldırdı. Kıskançlık krizleri, ekonomik bunalımlar, sıkışmışlıklar, çıkmazlar insanları delirtiyor.

İçimdeki isyankar ben rahat bırakmıyor ki beni bir huzurlu olayım. Etrafımdaki saygısızlıklara tepkisiz de kalamıyorum. İnsan gözünü kapatamıyor ki. Örneğin; kornasına basıp canhıraş feryatlar çıkaran, birbiriyle yarışan, gaza basarken acaip sesler çıkaran arabalar sinirimi zıplatıyor her seferinde. Evim nikah dairesine yakın. Gelen her gelin arabasının önüne atlayan bir takım çocuk çeteleri yüreğimi ağzıma getiriyor örneğin. Alacağı birkaç lira için arabalara yapışıp son hızla giden arabaya asılan çocuklara nasıl kızmazsınız. Bazıları bir zarf verip uzaklaştırıyor, bazısı arabayı durdurup inip üzerlerine yürüyor. Çocuklardan kurtulmak mümkün değil. O kadar taciz ediyorlar. Bir gün birinin eli kurtulup düşecek arabanın altında kalacak da bunun suçlusu kim olacak onu da bilmiyorum.

Örneğin, karşımdaki parkta mangal meraklısı halkımın bıraktıkları çöplere kızıyorum, gittikçe o kadar kalabalıklaşıyorlar ki artık çimlere yayılmaktan yeni gelenlere yer kalmıyor, onlar da mangallarını kaldırımlara koyar oldu. Öyle ki etraf yağ kokusundan geçilmiyor. Akşam biraz deniz kenarında yürümek istediğiniz zaman vay halinize. Dumanların arasından ne mümkün yürümek. Eve geldiğinizde üstünüz başınız et kokuyor buram buram. Bu ne mangal merakıdır, ne et sevgisidir bu kadar ben anlamıyorum.

Giderlerken bari çöplerini yanlarına alsalar hayır onu da yapmıyorlar, olduğu gibi bırakıp gidiyorlar. Bazı düşünceli zatlar oradaki çöp sepetlerine bırakıyorlar ama düşünmüyorlar ki onları da köpekler ya da kargalar alıp alıp dağıtıyorlar etrafa. Ya banklara oturup çekirdek çitleyenler. Kabukları olduğu gibi yerde. Yanlarından geçerken bütün kabukları toplayıp başlarına dökesim geliyor da kendimi zor tutuyorum.

Bazı keyif düşkünleri de deniz kenarındaki kayalardan denize girip güneşlenmeyi tercih ediyorlar ama güneşlendikleri yer İstanbul’un bildiğiniz sahil yolu. Altlarında da bildiğiniz don. Öyle pervasız öyle çirkin ama hiç gelen geçen umurlarında değil. Güzel ülkemin güzel insanları(!) diyor içimden de bir sürü güzel(!) laflar edip geçip gidiyorum yanlarından.

“Mutluluğu başka yerde değil, kendi yüreğinizde arayın. Huzurun kaynağı dışımızda değil içimizdedir…” diyen Tolttoy’un sözünü dinleyip içime dönmek istiyorum. Bırakıyorum ne yaparlarsa yapsınlar dışımdaki insanlar. Hayat bir deniz değil ki boğulalım içinde değil mi, bir yarış ta değil üstelik. Koşturmaların sağ sola kızmaların sonu da yok.  Herkes bildiğini okuyor.

İşte şimdi biraz balkonumda oturup keyif yapayım derken bitmeyen kaldırım çalışmalarının gürültüsü, beton delen makinenin dinmeyen sesi bütün keyfimi aldı götürdü. Bu ne bitmez yol çalışmasıdır bilmiyorum.

Onun yerine rengarenk çiçeklere, yemyeşil çimenlere, ağaçların meyvelerine, gölgeliklerin serinliğine, hayvanların olanca sevimliliğine, sımsıcak parlayan ısıtan, bazen bulutların arasına gizlenen güneşe, ara sıra atıştıran havayı serinleten yağmura odaklanıp yaşamın güzelliklerine vuruyorum kendimi.

 Hayatta çok güzel şeyler de oluyor deyip huzurlu şeyler düşünmeye çalışıyorum. Belki de bir tatil ihtiyacı kimbilir sanki yıl boyunca koşturup durmuşum gibi. Şimdi dinlenme zamanı deme şımarıklığına da girmek istemiyorum. Ama güneş o kadar güzel çağırıyor ki deniz de o kadar güzel parlıyor ki elde değil o sularda yıkanıp arınmak istiyorum işte.

Hayat işte, hani denir ya “çatlak bir bardağın içindeki su gibidir hayat, içsen de akıp gidecek, içmesen de” . Onun için sürekli çirkinlikleri, haksızlıkları, adaletsizlikleri görüp sıkılan bünyeyi biraz da güzelliklere çevirsek. Yüzleşsek içimizdeki benle, onunla otursak şöyle karşılıklı, dinlesek, onun yaptıklarını, yapamadıklarını, isteklerini, elde edemediklerini, uktelerini, dertlerini bir bir sıralasak.

Kimse her istediğimi elde ettim ya da kimseye haksızlık etmedim demesin mutlaka vardır içinde gizli kalmış bir yerlerde bir şeyler. Bir bir toplasak bütün huzuru kaçıranları bir çöp poşetine atsak hepsini ve yepyeni bir sayfa açsak ne güzel olurdu. Yeni sayfada yeni bir nefesle hayata günaydın deyip dışarı çıkarken, içini tıka basa doldurduğumuz o çöp poşetini de yanımıza alıp ilk gördüğümüz çöp bidonuna atsak. Mümkün mü, bilmem. Yoksa değil mi?

Kendimizi en çok kendimiz yeniyor, yoruyor onu biliyorum. Ödünç gülümsemeleri bırakıp şöyle ağız dolusu gülmek ne iyi gelir insana. Yeni bir şans ister ya insan hayattan, o şans verilse yeniden başlasa herşeye, hayata, bir önceki yaşamdan dersler çıkararak. Yine de bu beyin bizim kafamızda bu yürek bizim içimizde olduğu sürece aynı şekilde sürüp gider gibi geliyor.

Aslında sıkıntılar beynimizin yorumlayış biçiminde diye düşünüyorum.

Sizce?

 

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..