Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Birbirimizi anlamaya çalışmak

BİRBİRİMİZİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK BU KADAR MI ZOR?

Anayasa değişiklik paketinin açıklanması ve tartışmaya başlanmasından sonra bir kez daha görüldü ki, toplum olarak biz birbirine tahammül edemeyen ve hatta kendi gibi düşünmeyeni düşman gören insanlardan oluşan bir toplumuz. Bunun niye böyle olduğuna ilişkin sosyolojik, felsefi değerlendirmeler yapacak değilim! Kaldı ki bunu yapacak denli kendimi yeterli de görmem, onu bilim adamları yapsın. Ancak bu durumun bizim üzerimizde oluşturduğu sosyal baskı ve ilişkilerimize yansıyan olumsuz etkisi üzerinde durmak istiyorum.

Geçenlerde, düzenlenmesi planlanan bir organizasyona ilişkin yapılan toplantıda yaşanan ve beni müthiş etkileyen bir olaydan yola yola çıkarak görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Aynı dar çevrede yaşayan ve bir arada iş yapmak durumunda olan grupta, düzenlenecek organizasyona hangi yazarların çağrılmasının doğru olacağı konuşuluyordu. Doğal olarak değişik isimler öneriliyor ve bu kişilere nasıl, kim vasıtasıyla ulaşılabileceği tartışılıyordu. Bu arada ulusalcı yanı ağır basan bir arkadaşımız bir öneride bulundu.” Gelin bu toplantıya Mehmet ve Ahmet Altan kardeşleri çağıralım” dedi. İnanın şaşırdım ve hatta mutlu oldum, demek ki ”ulusalcı görüşteki insanlarda artık Altan kardeşlere tahammül edebiliyorlar” diye değerlendirdim. Ben toplumda giderek hoşgörü ve birbirimizi anlama kültürü gelişiyor galiba diye sevinirken öneriyi getiren kişi gerçek yüzünü ortaya koydu. ”Onları getirelim de, herkes yüzüne tükürsün.” Bu nasıl kin, bu ne biçim düşmanlık? İnsanlar nasıl bu kadar önyargılı olabiliyorlar? Gerçekten anlamak olası değil. Kaldı ki, böyle düşünenlere sorsanız, bir kez olsun bu insanlarla yüz yüze gelmemişler, sohbet etmemişler, onların fikirleri konusunda derinliğine bir tartışmanın ne içinde ne yanında olmamışlar! Peki aynı şekilde bende onlar gibi davranıp, ”asıl sizin yüzlerinize tükürmek gerek, yüreğinizde azıcık insan sevgisi, düşünceye saygı, barış ve demokrasiye yönelik inanç ve sorumluluk olmadığı için” desem, nereye varır bu tartışma ve sürtüşmelerin sonu? Yakın tarihimizde hiç kimsenin cesaret edemediği şeyleri söylediği, statükocu devlet anlayışına ısrarla ve inatla karşı durarak bir çoğumuzun kabullenemediği gerçekleri soğuk su gibi yüzümüze çarptığı, ezberlerimizi bozduğu için bile olsa saygı duymamız gereken bir yazarı böylesine çirkin, böylesine aşağılık biçimde yargılamaya kalkmaya kimin hakkı ya da haddi olabilir?

Görüşlerini beğenmeyebiliriz, kişi olarak fiziği, duruşu, konuşması bize itici gelebilir. Ya da kimileri “ben zaten onun babasını da sevmezdim” diyebilir. Ancak söyledikleri, yazdıkları sizin alışık olmadığınız bir derinlik, hiç de haz etmediğiniz duruluk ve yaklaşım içeriyor diye bir insana, bir yazara bu düşmanlık; ne kadar ilkel, ne kadar gerici ve kafatasçı bir anlayıştır! Ahmet Altan ve arkadaşları bu memlekette darbe mi yaptılar, darbe mi planladılar ya da darbecilerle işbirliği mi yaptılar? Ya da bankaları hortumlayıp, devlet ihalelerine fesat mı karıştırdılar? Yoksa terörü onlar kışkırttı, faili meçhul cinayetleri onlar organize ettiler de, bizim mi haberimiz yok? Kanlı pazarı, 1 Mayısı, Madımak toplu katliamını onlar mı yaptı?

Toplumda birçok insan önyargılı yaklaşsa, okumamak, yazdıklarını görmezden gelmek için özel çaba gösterse de Taraf gazetesi Türkiye de demokrasi adına, özgürlükler ve insan hakları adına çok önemli bir misyon üstlenmiş, çok zor koşullarda, böylesine olumsuz ve önyargılı bir kamuoyu baskısına rağmen tarihsel öneme sahip bir işlevi yerine getirmiştir. En azından toplumda bazı tabuları yıktığı için bile bu çevreye daha hoşgörülü yaklaşmamız gerekmez mi? Kuşkusuz, cumhuriyetten bu yana, ittihatçı öğreti ve koşullandırmaların etkisiyle oluşmuş statükocu anlayışların öyle kolayca değişmesi pek mümkün olamıyor. Ama en azından bu insanlar ne düşünüyor, ne söylemeye çalışıyor diye anlamaya çalışmak, ezberlerimizi bir kenara bırakıp yeniden dünyayı, ülkemizde olup bitenleri değerlendirmek için çaba göstermek gerekmez mi? Ama görünen o ki, dünyada ve ülkemizde oluşan zihinsel gelişim ve değişimi hazmedemeyen statükonun toplumdaki iz düşümü siyasi partilerin içindeki o gerici, çağ dışı kafalar değişmediği sürece toplumda gerçek anlamda bir dönüşümün gerçekleşmesi hayli zaman alacak ve pek kolay olmayacak. Geçmişimizle yüzleşmeden, ezberlerimizi bozmadan, geçmişte bize zorla dayatılmış ilkel öğretilerden kurtulmadan ne kendimizi, ne toplumu değiştirmek mümkün olamıyor. Sosyal, kültürel, etnik farklılıklarımızı bir zenginlik olarak algılamaya çalışarak, bir birimizi ötelemeden, kendimize benzetmek için zorlamadan, sevmeye, saygı duymaya, en azından anlamaya çalışsak? İnanın hiç de zor değil!

ayhanongun@gmail.com
 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..