Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '09

 
Kategori
Gönüllülük
 

Birlikte başarabiliriz

Birlikte başarabiliriz
 

Hayat, büyük bir takım oyununda aldığımız rolün uygulaması… Bizler de bu oyun içinde aldığımız rolü sahnelerken pek çok kişi ile takım oluşturuyoruz, zaman zaman da kendi içimize dönüyoruz…

Nedir bu içinde bulunduğumuz takımlarda bize düşen rol? Kimi takımlarda rolümüz bellidir. Annemizin, babamızın çocuğu, okulumuzun öğrencisi, işyerimizin çalışanı… Bir de bunun dışında seçtiğimiz veya seçildiğimiz roller var… Evin yaramazı, uslusu, okulun çalışkan öğrencisi, işyerinin işkoliği gibi…

Bir futbol takımında kaleci mi, golcü mü olacağımıza bazen biz karar veririz, çoğu zaman da antrenörümüz. Küçük yaşlarda kendi beceri ve yeteneklerinin farkında olmayanlar ki; bu doğaldır, başkaları tarafından yönlendirilirler. Genelde pek çok kişi gol atıp adının duyulmasını ister. Kalede kalmak işkence gibidir. Kendi yeteneklerimizi göremediğimiz için “antrenör kaleci yaptı” olur. Zamanla kendi seçimimiz olarak kabullenmezsek, başkalarının seçimiyle başarılı olma olasılığımız iyice düşer. Burada antrenöre düşen görev, oyuncunun yeteneklerinin farkına varması ve kendisinin başarabileceği rolünü seçmesini sağlaması. “Sen kaleci olacaksın” diye başlayan bir konuşmada eğer çocuk bunu istemiyorsa reaktif davranacaktır. İstemeyerek kalede duracak, belki de takımın kaybetmesine neden olacaktır. Bu şekilde bir yönetim, takım oyunun başarısız olmasına neden olur. Aynı antrenör “Sen kalede çok başarılısın, eğer kalede olursan takıma büyük katkıların olabilir ve kazanabiliriz” derse hem çocuğu yüreklendirmiş hem de takımın başarısına katkıda bulunmuş olacaktır. Bu davranış bütün oyuncular ve takım arasında olunca proaktif davranış başarıyı getirmiş olacaktır. Kendinin başka bir mevkide başarılı olacağına inanan oyuncu da bunu antrenörüne göstermenin yolunu bularak. “Ben bunu yapabilirim” mesajını vererek proaktif davranmış uygular.

Pek çok takımda reaktif davranış sergileyenler olur, bunu hayatımızdan yadsıyamayız. Bizim tavrımız çalışmaların geleceğini belirler. Sürekli emir veren, grup içindekilerin düşüncelerini önemsemeyen, kendi bildiğini okuyan kişilerin olduğu takımlar sinerji yaratmakta zorluk çekerler. Gruptakiler sürekli önlerinde bir duvar varmış konumunda olurlar. Bir süre duvara çarparak çalışırlar, ardından da çarpmamak için kendi fikirlerini söylemekten vazgeçerler. Eğer bu kişi o takımda yönetici konumundaysa durum iyice zorlaşır. Kimi kişiler bu kişinin dediğini yaparak devam ederler, kimileri ise öyle davranıyormuş gibi hareket ederler ama bildiklerini okumaya devam ederler… Gruptaki çalışan işini kaybetmekten ya da yönetici ile arasının bozulmasından çekinir. Sonuçta da görünüşte olmasa takımdan kopmalar olur ve bireysellik başlar. Bireysel davranışların olduğu gruplarda birlikte başarmanın heyecanını yaşayamazlar. Herkes tek başına çabalar ama bütün oluşturulmadığı için kısırdöngüye dönüşür. Bu şekilde davrananlara karşı birebir tartışmaya girmek de pek farklı sonuç getirmez. İşe odaklanarak, işte başarı sağladığımızı anlatmaya çalışabiliriz. Sözler çoğu zaman yetersiz kalır. Dinlemeyi öğrenerek, sabırla mücadele ederek birlikte başarmanın hazzını yaşayabiliriz…

Kimi gruplar da birlikte iyi bir performans sergilerler. Olayları günlük değerlendirip kararlarını alırlar. İşler yolunda giderken sorun olacak durumlara karşı önlem alınmaz. Ancak bir kriz oluştuğunda düzeltmeye çalışılır ve reaktif davranılır. Oysa olabilecek kriz durumları daha önce düşünülüp ona göre çözümler hazırlanırsa krize karşı proaktif yaklaşılmış olur.

Bilgi eksikliği ve yanlış anlamaların önüne geçerek kriz doğmasını engellenmiş olabilir. Bunu yapabilecek bilinçte olanlar bu durumu gruba anlatır ve bu yönde hazırlık yapılırsa yalnız günü kurtarma çabası içinde olunmaz, geleceğe yönelik de yatırım yapılmış olur.

Pencereden uzanıp baktığımda görünen buydu… Ben nerdeyim, seçimlerim neler? Hayat sahnesine çıktığım günlerden bugüne gelirsem…

Hepimizin yaşadığı hayat oyununda bana biçilen ilk rol ailemin en büyük çocuğu olmamdı. Küçük yaşta abla olmanın verdiği heyecan, ailemin kıskançlığın önüne geçmek için sorumluluk verme isteği ve benim de bu rol için dünden razı oluşum bugünlerin “İlknur Abla” sının temellerini attı. Çocukluk yıllarında evcilik oynarsak; ailenin annesi, okulculuk oynarsak sınıfın öğretmeni, şirketçilik oynarsak şirketin patronu olma isteğim, eğer isteğime karşı çıkan olursa da oynamayacağımı ifade etmem de daha sonraki çalışmalarımın temeli oldu. Zamanla ben bir şey demeden oyundaki doğal lider oldum. Konu tartışılmıyordu bile… Ardından okul yılları… Bu kez de sınıf başkanlığı için aday olmasam bile önerilen olmaya başladım. İlk yıllar kendi isteğimle seçildim, ardından olmam gerektiği düşünüldüğünden… Daha sonra da seçilmemek için çabalayarak. Çünkü daha önemli işlerim vardı…

Yatılı olarak okunan lise yıllarında bir arada yaşamanın zorluklarını ve bu zorlukları aşıp bir arada olmanın güzelliklerini ortaya çıkarmayı öğrendik. Hepimiz birbirimiz için çabalardık. Ailesini özleyen arkadaşlar için hemen bir parti tertiplerdik, söze gerek yoktu, herkes görevinin bilincindeydi. Bir arkadaş müzikleri seçer, birkaç arkadaş ortamı hazırlar, birkaçımız da sahnede şova başlardık. Ben de sessiz kimliği bırakıp, sahnede eğlendiren oluverirdim.

Hüzünlü günlerin birinde ilan ettim “Çokomel Bayramı” nı… Bizden başka da kutlayan olmamıştır herhalde… Bugün ne yapalım nasıl bir eğlence yapalım derken, aklıma geldi bu kutlama. O anda hepimizin sevdiği ve en çabuk bulup alabileceği bir şeydi çokomel. Çokomellerimizi aldık ve kim kime verecek diye kuramızı çektik. Büyük heyecan yaşadık “Acaba ben kime çıktım” diye düşünürken. Her zamanki gibi bir anda parti ortamı hazırdı müzik ve süslü bir masayla. İlk ismin açıklanmasının ardından açıklanan ismin kurada çektiğini açıklanmasıyla devam etti partimiz. Herkesin kendine özgü takdim şekliyle kutlandı ilk çokomel bayramı… Hepimiz birbirimizi mutlu edebilmenin keyfini yaşıyorduk. Hüzünleri, sevinçlere dönüştürmeyi bilmiştik. Kendi isteğimizle okulumuzu seçmiştik, ordaydık, kim ne yaparsa yapsın mutlu olabilmek için yapabileceklerimiz vardı. Çoğunlukla da bulurduk… Hüzün gözyaşlarını birlikte dökme keyfini de yaşarken… Her ne kadar kendime ağlamayan, arkadaşlarını mutlu etmeye çalışan rolünü seçsem de içe akan damlalar bunu yalanlardı…

O yıllarda başladım kendimi keşfetme için çaba harcamaya… Birlikte yaşıyorduk ve birlikte yaşayabilmek için eksiklerimizi tamamlamak gerekiyordu. Bir gün elime 20 kağıt alıp, sınıf arkadaşlarıma dağıttım, benle ilgili düşüncelerini –iyi veya kötü- yazmalarını istedim. İsim yazmamalarını da rica ettim. Sonra toplayıp teker teker okudum. Hepsi çok güzel, övgü dolu sözler yazmıştı. Beni etkileyen diğerlerinden ayırdığım kağıtta “İlknur, seni çok seviyorum, sana daha yakın olmak istiyorum ama sen bana göre çok mükemmelsin, kendimi yanında rahat hissetmiyorum. Hata yapmamak için çabalıyorum, sözlerime dikkat ediyorum. Bu da sana yaklaşmamı engelliyor”. Bunları okuduğumda hayatıma yeni bir pencere açılmış oldu. Daha önce farkına varamadığım bir pencere. O zaman bunun ne demek olduğunun farkında değildim. Paradigma olgusundan, swot analizinden habersiz, iletişimde başarılı olmak için çabalıyordum. Semra elimde kalan tek kağıdın O’nun olduğunu nasıl anladıysa yanıma geldi ve konuştuk uzun uzun. Ben de ondan sonra kendime yeni bir yol çizmeye başladım. İnsanların hatalarını düzeltme huyumdan vazgeçmeye başladım. Onları değiştirmeye değil kendimi değiştirmeye çabaladım. Birbirimizi anlamaya, dinlemeye, herkesin kapasitesinin farklı olduğunu düşünmeye başladım. Kendim yapabileceğim bir iş olsa bile bunu yapabilecek kapasitesi olan birini gördüğümde yönlendirmeye, kendim bir adım ileri gitmeye çalıştım. Öğrendiklerimi, hatalarımı paylaşmaktan da kaçınmadım. Ekip olarak çalışırken çevremdekilerin yaratıcılıklarının ortaya çıkmasına, birlikte başarmanın heyecanını yaşamaya özen göstermeye çalışıyorum. Ekiptekilerin mutluluğunu görmek bana ayrı mutluluk katıyor… Hala tam olarak başarabildiğimi de söyleyemem. Herkes belli bir kapasitesi var, o kapasitesinin üstünde birşeyler beklememeyi, benim için küçük olan başarıları başkaları gösterdiğinde onlar için mutlu olurken bunun benim için küçük birşey olduğunu hissettirmemek için çabalıyorum.

İlerlememi gerektiren, üstünde çalışmam gereken konulardan biri bu… Herkesin belli bir kapasitesi var, o kapasitesinin üstünde birşeyler beklememeyi, benim için küçük olan başarıları başkaları gösterdiğinde onlar için mutlu olurken bunun benim için küçük birşey olduğunu hissettirmemek için çabalıyorum.

Bir de grup içinde yalan söylediğini anladığım kişileri takip edip, onu değiştirmeye çalışıyorum. Bu karşımdaki için iyi sonuçlar verse de zaman zaman yıpranıyorum. Öğrenmek için de denemem gerekiyor. Olabilecek sonuçları düşünüp ona göre hareket ediyorum. Çoğu zaman sürprizle karşılaşmıyorum fakat aynı hataları sürekli tekrarlayan, dürüstlükten uzak insanlarla bir arada olmak, birlikte çalışmak performansımı düşürüyor. Onlardan öğrendiklerimle olgunlaşırken, aynı işi daha uzun sürede bitirmeme sebep oluyor. Genelde iş uzasa da karşımdakinin, grubun kazanacaklarını düşünüp, anlatmaya çalışarak bu kez istediğimiz gibi olmasa da sonraki çalışmalara odaklanmaya çalışıyoruz. Herkesi değiştiremeyeceğimin farkındayım, değişmeye istekli kişilerle yoluma devam ediyorum.

Hayatta bana biçilen roller ve benim seçtiğim roller… Bütün bu rollerin içinde yaşadığım ortamlar, seçtiğim gruplar, tercih ettiğim dostlar ve birlikte yürüdüğümüz yol. Birlikte yürüdüğümüz yolda birbirimize kol kanat olmak, birlikte ama özgür aynı yöne bakabilmek… Bir süre önce yazdığım şu dizelerde olduğu gibi…

Yarınımızı bilmeden yaşıyoruz bu alemde
Ne doğduğumuz günü, ne de öleceğimiz günü,
Biz tercih etmedik
Tıpkı aşık olacağımız gün gibi...
Kimi yirmisinde, kimi yetmişinde,
Yaşar ilk aşkı...
Yaşlanır mı yürek, biter mi sevda?
Hep ümit yok mudur gelecek gün için?
Aşkı aramak, bulmak,
Zor olanı yaşamak
Kime nasip?
Kimine göre aşk, yaradan aşkıdır,
Ona kavuşmak için döner,
Ona ulaşmak için zikreder.
Kimine göre aşk, birlikte yürümektir aynı yolda,
Aynı adımı atmak beraber,
Bazen küçük adımla, bazen büyük adımla ilerlemek,
Her adımda birlikte ama hür olabilmek,
Yorulduğunda ayak olmak,
Uzanamadığı dal için kol olmak,
Gerektiğinde göz, kulak olmak.
Bilmek; düştüğünde sorgusuz, sualsiz yanında olacağını,
Engeller çıkınca önüne,
Tek yürek olmak,
Tüm dünyaya karşına alsan bile...
Biz olmaya çalışırken,
Sendeki "Sen'i" sevmek
"Ben seni sen olduğun için sevdim" diyebilmek...
Hayatın güllük gülistanlık olmadığını bilmek,
Her tartışmayı sevgi sözcükleriyle bitirebilmek...
O mutluysa, mutlu,
O dertliyse, dertli olabilmek,
Gülerken ağlamak,
Hüzünlüyken gülebilmek
Gözyaşlarını içine akıtabilmek,
Onun gözlerinde mutluluk görmek için...
Kıskanmayı öğrenmek,
Kıskanılmanın hazzını yaşamak.
El ele yarınlara koşabilmek,
Sevmek, saygıyla, güvenerek, yanındayken özleyerek

Birlikte yürüyoruz bu yolda, her sorundan kendine görev çıkartan bir kişilik olarak, yaşamanın, sevmenin güzelliğinin farkına vararak “biz” içinde “ben” olarak yaşıyorum… Ben’i bize katarak… Birlikte sonsuzluğa uzanarak… Belki de Mevlana gibi vuslat gününe adım adım yaklaşarak. Giderken ardımızda bırakacaklarımızla mutlu olarak…

 
Toplam blog
: 69
: 718
Kayıt tarihi
: 29.01.09
 
 

Kelimeleri ardı sıra ekleyerek ve içine yüreğimden gelen sesi katarak yazdıklarım anlatır beni size..