Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '10

 
Kategori
Dünya
 

Bize de bir Lula lazım..

Bize de bir Lula lazım..
 

2000’li yıllara damgasını vuran küreselleşme eğilimi, ne mutlu ki, kapitalizmin güçlü odaklarına yaramadı. Aksine bu güçlü merkezleri bataklığa sürükleyen bir gelişme oldu.

Şu an kapitalizmin büyük merkezlerinin tamamı büyük kamu borçlarının baskısı altında yaşıyorlar. Dünya Bankası verilerine göre ABD’nin (kamu ve özel sektörün) dış borç tutarı 13 trilyon dolar düzeyinde. ABD’nin 2009 yılında ödediği borç faizi 170 milyar dolar civarında. Borçlanma miktarındaki bu artışın devam etmesi halinde, ödenen borç faizi rakamının 2019 yılında 800 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Avrupa kıtasının gelişmiş ülke sınıfına dâhil ülkelerinde de benzer bir durum hâkim. İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, İspanya ve İrlanda’da benzer bir bütçe açığı ve kamu borcu yükü altındalar. Güçlü ekonomiler arasında ekonomileri en zayıf ülkeler olan Yunanistan, İspanya ve İrlanda da borç döngüsü dönderilemez noktalara yaklaştı.

Buna karşı Çin sürekli bütçe fazlası veriyor ve son 10 yıldır büyüme hızı %7’nin altına inmiyor. ABD’nin son 10 yıldaki toplam büyüme miktarı ise %17.8. Çin’in iki yıllık büyüme miktarı, ABD’nin 10 yıllık büyümesine eş değer. Çin, bu yıl Japonya’dan sonra dünyanın en büyük üçüncü büyük ekonomi olacak.

Dünyadaki güç dengesinin nasıl değiştiğine dair bir başka veri ise, gelişmekte olan ülkelerin elindeki döviz rezervleri. Gelişmekte olan ülkelerin 2001 yılında ellerinde tuttukları döviz rezervi 857 milyar dolar iken, 2009 yılında 5,3 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu rakamın 2,1 trilyon civarındaki kısmı Çin’e ait ve bu rakamın %70’i dolar cinsinden senet. Bu senetlerin büyük kısmı da ABD hükümeti tahvili. Yani ABD’nin dış borcu Çin tarafından finanse ediliyor. Bu durum dünyada paranın merkezinin farklı bir noktaya kaydığını ispatlıyor. Ve muhakkak bu gelişmenin siyasi sonuçları da olacaktır.

Tüm bunlar, dünyada güç dengelerinin değiştiği ve dünyayı bundan 30 yıl önceki gibi algılayamayacağımız gerçeğini gösteriyor. Bu verileri bir yana koyup ülkemize dönmeden önce birde, dünyanın belli başlı gelişmekte olan ülkelerine göz atmakta fayda var.

Türkiye’nin son on yıldan, mümkün olacak en iyi şekilde faydalanmadığı bir gerçek. Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler bu süreci en iyi değerlendiren ülkeler oldular. Çin ve Hindistan’ın bu süreçten faydalanma şekilleri çok fazla örnek alınabilecek şeyler değil. Genellikle büyük nüfus gücüne, ucuz emeğe ve düşük sosyal haklara dayanan bir üretim ve rekabet gücü üzerinden gelişen bir büyüme yaşadılar. Bu büyüme sistemlerine ne kadar adil dağıtıldı, o da büyük bir soru işareti. Olaya Çin açısından baktığımızda, bu ekonomik büyümenin ülke yönetiminde ve toplumsal yaşamda bir yansıması olduğuna dair bir işaret de yok.

Oysa Brezilya açısından durum oldukça farklı. Bildiğiniz üzere, Brezilya’da 2003 yılından beri sosyalist başkan Lula da Silva iktidarda ve iktidarı döneminde, küreselleşme sürecinin imkânlarından fazlası ile istifade edebildi.

Ulaşılan makro ekonomik hedeflerden çok fazla bahsetmek istemiyorum. Bu konuda sadece Brezilya’nın bu yıl İMF’ye kredi veren ülkeler sınıfına dahil olduğunu eklemem yeterli olur. Ancak Brezilya’nın başardığı çok farklı ekonomik sonuçlar var ve bunlar gelişmiş batı ekonomilerinin kat ettiği yolun tam aksi istikametteki gelişmeler.

Örneğin Brezilya’da 2003 yılından bu yana 21 milyon Brezilya’lı yoksulluktan kurtarıldı. Ülkede son beş yılda zenginlerin geliri %11 artarken, en yoksul %10’luk gelir düzeyine sahip dilimin geliri %72 arttı. Başlatılan eğitim hamlesi ile, çalışan çocukların %97’si okullarına döndü.

Hükümet temel olarak düşük enflasyon ve düşük faiz hedefini başarı ile uyguladı. Faizlerin düşük olduğu ortamda, sosyalist hükümet, bankaları en yoksul kesimlere kredi vermeleri konusunda teşvik etti. En yoksulları ekonominin içine çekme ve onları aktif birer çalışan yapma çabaları sürerken, diğer yandan da bu kesimlerin acil ihtiyaçları da gözetildi ve devlet 193 milyonluk nüfusun 55 milyonuna ayni yardım yapmaktan geri kalmadı. Yani acil olan açlık, barınma ve ısınma ihtiyaçlarına çözüm üretmeye çalıştı. Bu yardımların miktarı, toplam GSMH’nın yüzde biri oranına kadar ulaştı. (GSMH 1,6 milyar dolar ve yapılan yardımlar 16 milyar dolar civarında)

Ülkemizde, AKP’nin ekonomik anlamda dünya konjonktürü açısından tarihdeki en şanslı Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olduğunu söylemek mümkün. İktidara geldiği 2002 yılı ile 2007 yılı arasında dünya ekonomisinde toplamda ciddi bir büyüme yaşandı ve bu beş yılda düşük faizli ve uzun vadeli dış kaynaklar, tarihte görülmedik seviyelere ulaştı. Çin, Hindistan ve Brezilya sıcak parayı kendi ekonomilerini üretime yönlendirmek için olumlu kullanırken, AKP kısa vadeli iyi ekonomik verileri kendisine kar saydı. Bu büyeme trendi ve para bolluğunun semeresini de 2007 seçimlerinde aldı. Ancak, bu iyi rakamlar yapısal bir düzelmeyi ifade etmiyordu ve bu nedenle Türkiye krizden gelişmiş ülkeler düzeyinde olmasa da, ciddi düzeyde etkilendi.

AKP şu ana kadar kendi dışında gelişen şartların faydalandı ama son iki yıldan beridir ekonominin kaynakları tükenmeye başladı. Artık yüksek büyüme hızı yok. İstihdam sorunu giderek büyüyor. Ekonomiye hız verecek dış kaynak bolluğu orta vadede gözükmüyor. Dünyadaki ekonomik kriz, talebi kıstı ve ihracatın büyüme olasılığı söz konusu değil. Oysa Türkiye’de %5’in altında her büyüme hızı, her gün artan işsizlik, giderek artan bütçe açığı ve kamu borcu demek. Bu nedenle AKP son zamanlarda, ekonomi alanında ciddi protestolarla karşılaşıyor ve bunlara çözüm üretmeyi başaramıyor.

Ekonomik veriler arka çıkmadığı için, Kürt sorunu başta olmak üzere demokratik açılımlarda ve uluslararası ilişkilerde bekleyen acil çözümlerde adım atamıyor.

AKP, ekonomiyi ve piyasa koşularını yalnızca sermayenin tercihleri ile şekillendirmenin sonuçlarına katlanacağı bir sürece doğru yaklaşıyor. Ancak esas sorun, AKP’nin düşüşe geçeceği sahnede, yerine görev alacak olan aktörün kim olacağı? Ne de olsa kötü bir şeye muhalefet etmek, iyi bir şey yapmanın garantisi değil. Bizim de bir Lula’ya ihtiyacımızın olduğu açık.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..