Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bizim Evin Halleri – Yarım kalan kelimeler…

Bizim Evin Halleri – Yarım kalan kelimeler…
 

Kaynak:İnternet


Aylık burç yorumları gelir iki senedir posta kutuma, bazen pek dikkatli okurum, bazen yüzeysel, Merkür geri gidiyor, elektronik eşyalarınızda bozulmalar olabilir diye uyarmıştı Mayıs’ın başında ama nereden bilebilirdim Merkür’ün bu kadar hıyanet yapabileceğini bana!

İletişim problemleri de yaşanabilir diyordu aylık burç, hah işte, hepsi şimdi tam yerine oturdu!

Yıllar sonra tv izlemeye yeni yeni başlamışken televizyon arızalandı, hani hiç çalışmasa bırak gitsin, meret bir çalışıyor, bir küsüyor!

Bilgisayarım da aynı vaziyette!

Oğlum kitabını yazacak neredeyse, gelin görün ki benim bilgisayarın problemi saptanamıyor bir türlü, keyfe keder, canı isterse çalışıyor, istemezse mavi ekran emrime amade!...

Artık aç-kapa, fişleri sök-tak, kasayı yana yatır, olmadı amuda dik, fanını temizle, olmadı tekmele!

Hayır yani, hiç çalışmasalar “Tamam” der insan, kırar dizini oturur, ya da temizlik falan yapar, malum bilgisayar başına oturunca geçen on dakika = üç saat normal saat diliminde…

Oturur kitap okur, resim yapar, takı tasarlar… Ayy, özlemişim hakikaten… Neyse… Bu aletlerin keyfe keder durumları rahat bırakmıyor bir türlü insanı!

Dur bakayım televizyonun kaprisi geçmiş mi, bilgisayar yelkenleri suya indirmiş mi?

İşin ilginç yanı, zaman zaman yazası gelmiyor insanın, ee keyif benim değil mi, yazmazsam yazmam diyor insan o zaman; ki bu da çözemediğim ayrı bir ikilemdir: Yazarak para kazanmayı çok isterdim, sevdiği bir işi yaparak para kazanmayı, hoş, kim istemez ki? Para kazanınca iş olur, iş olunca yazmak bu kadar keyifli mi olur? Mesela yazası gelmediğinde yazarların ne hissederler? Bu bağlamda şanslı olan hangi tarafız, benimkisi yoksa züğürt tesellisi mi gibi düşünceler epey bir süredir beynimde endam eyliyor diyerek açtığım parantezi izninizle kapatıyor ve ana konuya dönüyorum: Dürtükleyen şeytan mıdır, Murphy kanunu mudur, tıkır tıkır çalışırken pc yazasım gelmiyordu son zamanlarda, pc kapris yapıyor, yana yakıla canım yazmak istiyor!

Allah sizi inandırsın, Türkan Saylan’ın, sevgi ve saygılarım hep bakidir, cenaze törenini telefondan izledim! Ne televizyon ne pc! Hayır yoktu hiç birinden!...

Telefonun bir ucunda annem, değme spikerlere taş çıkartıyor, maşallah, Merkür lütfen anneme dokunma!

Böyle bir diken üstünde oturma halleri, oysa ne haberler geçti, ne yazacaklarım vardı, kursağımda kaldı!

Öyle mimleyen bir yapım da yok ki, hani tutayım içimde de ilk fırsatta dökülüvereyim!

Velhasıl, acayip yazasım var, konu mühim değil inanın şu an, ama buradaki de bir insan, hah şimdi yazdıklarım gidecek, save et, ah yazdığım yorum yanıtı yarım kaldı, offf, yazdıklarımı da gönderemedim, vah, Merkür beni esir aldı, imdat!...

Şu durumun bana bir daha hatırlattığı şeyler de oldu şüphesiz: İkircikte kalma durumu çok kötü!

Televizyon hiç çalışmasa, pc hiç açılmasa iki seçeneğiniz var önünüzde: Ya onarım ya vazgeçme…

Bu durum bana biten aşkları anımsattı…

Aşk önce bir tarafta biter, karşı tarafta bitmek üzereyse bile, bitmeme durumu hasıl olur, inat mıdır, incinme midir, balık kaçtığına göre acaba sandığımdan büyük müydü endişesi midir, bu ayrı bir konu, ancak konumuzun bağlantı noktası şudur ki: Bitiren taraf çeker gider, diğer taraf yok sayamaz uzun zaman! Acabaları vardır, belkileri, kim bilirleri, ikircikli duygu ve düşünceler boş bırakmaz bir türlü ne beynini ne de yüreğini…

Bir de şunu: Kısıtlandıkça özgürlükler, insanlar hissettiklerinden daha özgür olmak isterler!

Pc orada durup dururken yazasım gelmeyebiliyordu, örneğin, yazamıyorken arızadan dolayı isyanım körüklenip durdu!

Şimdi ben bu konuyu özgürlükleri kısıtlanan tüm insanlara bağlamaz mıyım!

“Özgürken insanlar daha güzel severler!” diye bir vakitler yazan ben, iyilik adına güya kısıtlanan özgürlüklerin aslında isyanlar yaratacağını, isyanların ise iyilik-kötülük ayırtına varamadan önüne geleni sürüklediğini, bu yüzden nice kişinin mutsuz, umutsuz olduğunu tekrar tekrar yazmadan geçebileceğimi mi düşündünüz!

Ah, bakın hatırladım, dayı-yeğen ilişkisi vardı geçenlerde, kandırarak geri döndürülmüşlerdi yaşadıkları şehre ve infaz edilmişlerdi töre nedeniyle, kız yaralı kurtulmuştu, onu taşıyan ambulansın arkasına töre infazcıları takılmıştı…

Birileri yorum yazmıştı bu habere, “Yuh!” demişlerdi, “Ensest ilişki!”, “Dinden uzaklaştıkça görüyorsunuz başımıza gelenleri!...”

Amca çocuklarını evlendiren bir toplumuz biz! Toprak yabancıya gitmesin, kana yabancı kan karışmasın diye!...

Sakat doğan çocukların çok olduğu ülkeyiz biz bu yüzden!...

Töre, din yüzünden… Hırs yüzünden… Sevgi nereye saklanmış?

Bu pc kapris yapmıyorken hali hazırda, biraz daha içimi döksem diyorum, aklıma gelen konularda, izninizle…

Facebook aracılığıyla tanışıp, msn’den konuşurken şantaja ve cinsel tacize uğramış genç kızların haberini okudum az biraz önce.

Yine birileri yorum yumurtlamış, ne işleri var on altı yaşındaki kızların msn’de? Yaş sınırı konulsun, açarsan oranı buranı,olacağı budur işte, vesaire, vesaire…

Hep diyorum, pc yüzünden belki diyemem tekrar, tekrar ediyorum bu yüzden, insan değil ki bir makine!

Doğuyor, büyüyor, gelişiyor…

Doğurduğunuz çocuğun cinsiyetine göre ergenliğini, cinselliğini, duygularını kategorize edemezsiniz, hele ki kontrol altında hiç tutamazsınız!

Benim tv ve pc meselem gibi, ikircik zarar verir!

Bilinmesinde yarar var, içleri her ne kadar istese de erkek çocuklar ergenlik dönemlerinden başlayarak dokunsal ve düşünsel anlamda uzaklaşırlar aileden genelde, kız çocuklar ise dokunularak sevilmeyi isterler…

Tam tersi yaşanır bizde, erkek çocuğa kol atılır, kız çocuğa göz bile değmez neredeyse…

Erkek çocuk özgür olup uçmak ister, kol kanat geren büyükler izin vermez; kız çocuk saçı okşansın, azıcık şımartılsın ister, biraz güvenilsin, azıcık gülüversin; o gülüşe hayran kalsın ister babası, özellikle, anası da…

Göz göze gelmeyi bile çok gören bir babanın kızı, içiniz el verirse bir empati yapınız, neler hisseder?

Sonra birileri bu kızı önemser, olay da burada başlar ve biter!

Bu kişi, yıllardır bilmekte olduğumuz bir gerçek ancak birileri ısrarla din ile bağdaştırmak istiyor, nedense diyemeyeceğim, nedenini hepimiz artık az-buçuk bilmekteyiz, önemseyerek önemseniyor elbette! En aciz olunan nokta! Dikkatinizi çekerim, cinsellik değil, oysa ergenlik dönemindeki kızda cinsel dürtüler de başlar yaradılışı sonucunda, ama asıl konu o değildir, lütfen, bunu bir yere not edelim: Dişi cins için öncelik duygusal tatmindir, cinsel tatmin ancak duygusal tatminin bir neticesidir!

Kızların bu duygusal açıklığını bilen kişiler için hiç de zor değildir bir kızı açılmaya saçılmaya zorlamak zaman içinde; ver gazı durumu, üstelik arkadaşlarıyla gezmesine dahi izin verilmeyen bir kız ise, sanal arkadaşlıklar kurmak, ki muhtemelen ders çalışma amaçlı alınmıştır o bilgisayar, ki ne yapsın kızcağız, yalan söylemek mecburiyetinde; ailesiyle yakın ilişki içinde olan, dolayısıyla yalan-dolana başvurma gereksinimini hissetmeyen hangi genç kıza bulaşabilir bu mikroplar?

Bu yüzden değil midir “Ailene resimlerini gönderirim” deyişler!

Bu nedenle değil midir genç kızların taciz ve tecavüzlere boyun eğişleri?

Aaaa… Pc bu konuları sevdi! Ya da Merkür geriye gitmekten vazgeçti!

Hala yazıyorum ve henüz mavi ekran devreye girmedi!

Neyse… Fazla zorlamamak gerek… Ne olur, ne olmaz; okumaktan da sıkılmışsınızdır zaten, muhtemelen…

Bitmeyen aşk yoktur ama sevgiye dönen aşklarla, özgürlükle kalalım!..

Aşk, sevgi ve özgürlük yan yana olduğunda çözebileceğiz sanırım tüm problemleri!...

Gülgün Karaoğlu
Mayıs,23/09

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..