Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Bogota

Bogota
 

Sonsuz bahar ülkesi Bogota

Gece yarısı Cali’den bindiğim otobüs sabaha karşı Bogota terminaline yanaştığında sisli bir başkent havasıyla karşılaştım. Dünya’nın tüm büyük şehirlerinde otobüs terminal çevrelerinin çok tekin olmadığı malumunuz. Hele birde bu konuda en çok sabıkası olduğu düşünülen bir ülkenin başkentinin terminalindeyseniz biraz tedirgin olmanız olağandır. Ancak otobüsten indiğimde etrafımı saran simsarlara bu tedirginliğimi hiç belli etmeden kendimden son derece emin bir şekilde kararlı bir görüntü çizerek hızla insanlardan uzaklaşıp terminalin arkasındaki tramvaya yöneldim. Bu tepkim gerçekten işe yaradı. Herkes bir anda beni bırakıp diğer yolculara yöneldi. Bende tramvaya atlayıp Plaza de Bolivar Meydanı’na giderek şehir merkezine yakın olan ve iki yaşlı teyzemin çalıştırdığı El Dorado Oteli’ne yerleştim.

Yorgunluk ve uykusuzluğum merak duyguma yenik düşünce, her türlü güvenlik tedbirimi gözden geçirerek kendimi Bogota sokaklarına attım.

Başkent Bogota’ya ‘Sonsuz Bahar Ülkesi’ deniyor. Bunun nedeni ekvator kuşağında yer almasına rağmen 2 bin 700 metre yükseklikteki bir platoya kurulmuş olması. Hal böyle olunca şehir benzer paraleldekilerin aksine aşırı nem ve sıcaklıktan insanları bunaltmıyor. Yani başkente her daim bahar mevsiminin gökkuşağı tonları hakim. Buda yedi milyon nüfuslu Bogota’nın aldığı lakabı sonuna kadar hak ettiğini gösteriyor.

Başkentin en geniş artellerinden Jimenez Caddesi’nde daha ilk turumu attığımda güvenlikle ilgili tedirginliğimide üzerimden atıverdim. Zira ortalıkta diğer Latin kentlerinden farklı hiç bir vaziyet ahval yoktu. İnsanlar işlerinde güçlerinde, hayat normal akışıyla devam ediyor. Bu durumu görünce sımsıkı koruduğum çantamın içinden fotoğraf makinamı çıkarıp boynuma taktım. Kimsenin benimle ilgilenmediğini görüncede şehrin uygun karelerini kadrajıma yerleştirmeye başladım.

Başkenti tanımanın ilk yolu önceliği mutlaka Bolivar Meydanı ve çevresine vermek. Şehrin kalbi bu meydanın etrafında atıyor. Meydanın tam ortasına gidip dört bir yana serpilmiş ve eski ihtişamından hiç bir şey kaybetmemiş tarihi dokuyu bir süre soluksuz izlemek gerekiyor. Bogoto’da gördüğüm bu meydan adına yaraşır şekilde sadece Latinlerde değil tüm dünyada şu ana kadar gördüğüm meydanların en göz alıcısıydı. (İsfahan’daki İmam Meydanı’nında burada hakkını verelim.) Çevrede birbirinden güzel mimarilerle yapılmış Parlemento binası, Primado Katedrali ve 1985’te M-19 gerillalarının ateşe verdiği Palacio Justicia Sarayı yer alıyor. Hemen bu binaların arka sokaklarındada bu tarihi doku devam ediyor. Colonial Quarter denilen bu bölüm estetik dokusunu kaybetmemesi için korumaya alınmış. Bu sayedede dünyada en iyi korunan tarihi doku olarak kabul ediliyor. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen bu sokaklar tarihi dokusundan hiç bir şey kaybetmemiş.

Koca bir şehir ve ekonomisi zayıf bir ülke olmasına rağmen Bogoto’da şehir trafiği gibi bir kavram yok. Keşke bizde de olsaydı dedirten birkaç körüklü otobüsün birleşerek metro mantğıyla işledigi ve kendine ait yollari olan transmilenio sistemi sayesinde başkentte ulaşım ve trafik sorunu yaşanmıyor.

Bogota’nın diğer lakabı ise kırmızı şehir. Evlerde kullanılan kırmızı tuğlalardan dolayı bu lakabı almış. Mimaride estetiğe özen gösteriliyor. Bazı semtlerde pencere ölçülerinin bile belirli standartlarda olması isteniyor. Özellikle kentin eski yerleşim bölgelerindeki tek ya da iki katlı evler renkleri ve mimarileriyle ayrı birer sanat eseri. Evlerin kapıları, pencereleri ve cumbalı çıkmaları öylesine bir tutkuyla yapılmış ki; Buenos Airesi’in La Boca semtindeki benzerlerini gölgede bırakacak cinsten.
Tahmin edilebileceği gibi bu Akdeniz kokan sanat eseri evlerde daha çok İspanyol kökenli aileler oturuyor. Bu evlerin tamamında mutfağın arkasında birerde hizmetçi odaları bulunuyor. Bu küçük odalarda genelde, yerli ve fakir ailelerin 15-16 yaşlarında kızları kalıyor. Onların görevi İspanyol kökenli asilzadelerinin hizmetini görmek. Şehrin ana caddeleri tatil günlerinde trafiğe kapatılıp geniş kitlelerin bisiklet kaykay ve paten sahası haline dönüştürülürken, ormanlık arazinin çoğu hali vakti yerinde olanların üye olduğu ultralüks yerlerden mütevellit.

Başkent Bogota genel anlamda son derece güvenli bir şehir olmasına rağmen yinede güvenlik görevlilerinin girmekte zorlandığı suç batağına girmiş semtleride yok değil. yüksek katlı apartmanların önünde güvenlik görevlileri 24 saat nöbet tutuyor. “İstanbul’da durum farklımı ki?” diye düşünebilirsiniz ama gerçekten farklı. Zira burada hiç bir ev sahibinin dış kapı anahtarı bulunmuyor. Binaya giren ve çıkanlar ancak güvenlik görevlilerinin kontrol ve izniyle giriş çıkış yapabiliyorlar.

Ülkede işsizlik çok yaygın olduğu için şehre gelen gençler kendine özgü iş kolları yaratmışlar. Kırmızı ışıkta duran araçların önünde ya da metro duraklarında müzik ve dans gösterileri yaparak bahşişlerle günü kurtarmaya çalışırlarken, diğer yaratıcı meslek cep telefonu ile konuşturma hizmeti. Kalabalığın fazla olduğu bölgelerde ellerinde cep telefonları ile bekleyen gençler, şarjı bitene veya cep telefonu olmayana telefon kulübesi hizmeti veriyor. Ucuz tarife kullandıkları için bu hizmet, ankesörlü telefondan daha ucuza geliyor.

Bogoto’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biride, yerlilerin ilginç tasarımlarını yansıtan Altın Müzesi. Dünya’da başka örneği bulunmayan bu müzede, Latin Amerika yerlilerinin kültürüne ait birçok unsura rastlamak mümkün. Altın, uzun yıllar yerliler için dini bir ritüellikten öteye gitmezken, sonradan tüm kıtada yerlilerin sahip oldukları bu doğal zenginlik, Batılıların gelmesiyle uğruna ağır bedel ödemek zorunda kaldıkları bir ekonomik faaliyet haline dönüşmüş.

Bogota ve Kolombiya’da kaldığım bir hafta boyunce Medellin kentine gitmedim ama onun dışındaki hiç bir şehirde güvenlik açısından en ufak bir sorun yaşamadım. Bu sonsuz bahar ülkesi daha yakından tanınmayı ve keşfedilmeyi çoktan hak ediyor.Gezginlere şiddetle tavsiye edilir.

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..