Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '13

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Borcumuzun kölesiyiz ama…

Borcumuzun kölesiyiz ama…
 

"Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser." (Karl Marx)


 Evet, gün gelecek ve tüm alacaklılarımıza diyeceğiz ki:

-Borcumuzun kölesiyiz; ama ne veririz ne de inkâr ederiz.

Alacaklılar bize ne cevap verir? Tahmin etmek çok zor değil: Yıllar önce, Osmanlı İmparatorluğu’na verdikleri cevaba bakınız.

Türkiye’nin borçları güncel bir konu. Çünkü bir devlet büyüğümüz diyorlar ki:

-“İktidara geldiğimizde Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 27.5 milyar dolardı, biz üzerine 100 milyar dolar koyduk. Biz göreve geldiğimizde Türkiye'nin IMF'ye para borcu 23,5 milyar dolardı. O günden beri ödedik ödedik, şu anda 400 milyon dolar borç kaldı, son taksit. Önümüzdeki ay bunu ödüyoruz ve IMF ile borç, alacak artık bitiyor. Bunu biz ödedik”

Bu açıklamayı duyan herkes “Oh be, şükürler olsun borçtan kurtulduk!” Diyebilir. Ama sevinmek için acele etmeyin. Çünkü bir milletvekili acı gerçekleri tüm açıklığıyla, rakamlarla bize sunuyor:

-2002 yılında sadece 626 milyon dolar olan cari işlemler açığı da bu yıl ocak itibariyle yıllık bazda 47.6 milyar dolar oldu.

- Kısa vadeli dış borcumuz  107.6 milyar dolara çıkmış durumda.

- Kamunun iç borcu 2012 sonunda  408.3 milyar liraya yükseldi.  Aynı dönemde kamunun dış borcunun TL karşılığı da 154.6 milyara yükseldi. Kısacası kamunun iç ve dış toplam borcu 563 MİLYAR TL.

- 2012 sonu itibariyle kamunun toplam 563 milyar TL’lik iç ve dış borcu ile özel sektörün 226 milyar dolarlık dış borcu birlikte düşünülünce Türkiye’nin toplam borç yükü, 1 trilyon TL’ye yaklaşıyor.

Bitti mi? Hayır. Bir de vatandaşın borcuna bakalım:

- Tüketici kredilerinin 2002 sonunda sadece 2.2 milyar TL olan bakiyesi 2012 sonunda 185.9 milyar liraya, kredi kartlarındaki borç bakiyesi de 4.1 milyar liradan 68.8 milyar liraya yükseldi.

-Yani vatandaşın toplam borcu: 255 milyar lira.

Bu konu ile ilgili daha çok sayısal veri var ama okurun başını ağrıtmamak için onları geçiyorum. Burada belirtilenler bile hem vatandaş hem özel sektör ve hem de devlet olarak nasıl bir borç sarmalına kapıldığımızı açıkça göstermektedir. Öde öde bitmez…

***

Borç dedim de bir de zamlar aklıma geldi. Bir devlet büyüğümüz yapılan her zamdan sonra “Bu zam değil; güncellemedir” diyor.

Daha da büyük bir devletlümüz ise, bu zamlar karşısında vatandaşa bir çözüm öneriyor: ”Sigarayı içmezsin olur biter; alkolü az tüketirsin olur biter. Ferrari kullanma da başka marka kullan. Fiat’a bin, Volkswagen’e bin. Böyle yaptın mı olur biter.” (Bunları duyan da sanır ki bu milletin büyük bir çoğunluğu gece-gündüz içki içiyor ve tenezzül edip de Fiat’a ya da Volkswagen’e binmiyor; illaki Ferrari diyor…?)

**

Buradan hareketle ben de sizlere zamlarla ilgili yaşamınızı kolaylaştırmak için birkaç tüyo vermek istiyorum.

Neymiş?

-Sigaraya zam mı yapıldı? Çaresi: Bırakacaksın.

-İçkiye zam mı yapıldı? Çaresi: Azaltacaksın.

-Otomobil fiyatları mı arttı? Çaresi: Lüks otomobil almayacaksın.

-Doğalgaza zam mı yapıldı? Çaresi: Doğalgaz aboneliğini sonlandırıp kuzine sobanı kuracaksın ve odun-kömür yakacaksın. Kömürü nereden bulurum diye dertlenme; torba torba  kömürler gelecek seçimdeki oyun için sana bedavadan verilecektir.

-Kira fiyatları mı arttı? Çaresi: Memleketimde çok geniş araziler hâlâ mevcut. Bulduğun boş bir araziye çadırını kur. İleride elin bollaşınca oraya bir gecekonducuk dikersin. On yıla kalmadan tapunu  alırsın. Sonra da birkaç daire karşılığında müteahhide verirsin.

-İlâçlar mı zamlandı? Çaresi: Hastalanmayacaksın. Ama mevsim kış, gribe yakalanmamak çok zor, diyorsan kocakarı ilaçlarını dene. Olmadı mı? Sana kesin bir tedavi yöntemi önereyim öyleyse: Nefesi kuvvetli biri mahallende mutlaka vardır. Git ona, okuyup üflesin.

-Ekmek fiyatları mı arttı? Çaresi: Ekmek tüketimini azaltacaksın. Böylelikle obezite olmaktan da korunacaksın.

-Elektrik mi zamlandı? Çaresi: Kapattır gitsin. Al bir gaz lambası. Hem hesaplıdır hem de nostaljik…

-Suya zam mı geldi? Çaresi: Banyo sayısını azaltacaksın. Ayda bir yıkansan yeter… Avrupalılar yüzyıllar önce yılda bir kere bile zor yıkanırlardı. N’oldu az yıkandılar da, öldüler mi? Tuvaletleri bile olmayan, lazımlığa def-i hacette bulunup dışkılarını pencereden sokağa döken bu insanlar şimdilerde bize medeniyet dersi vermeye kalkıyorlar.

-Ulaşım fiyatları mı arttı? Çaresi: Yürüyerek gideceksin. Yani tabanvaya kuvvet… Otobüse, dolmuşa vereceğin para cebinde kalacağı gibi yürüdüğün için spor da yapmış olacaksın.

-Mezar fiyatları mı arttı? Çaresi: Ölmeyeceksin. Ama en iyisi istersen öl. Mezar fiyatları arttı diye ölmemezlik niye yapasın ki? Çünkü bu konu, öldükten sonra zaten seni ilgilendirmiyor. Geriye kalanlar düşünsün, bir çare bulsun…

***

Sevgili okur, bu yazıyı okuduktan sonra moralini bozup karamsarlığa kapılacağın yerde kafanı kullan ve neler olup bittiğini sorgula. Bunu yaparken de Kapitalizmin, küreselleşmenin egemen olduğu bir dünyada yaşadığını ve “ileri demokrasi” denilen bir dolmanın sana yutturulmak istendiğini hatırından hiç çıkarma.

Sonsözümüz iki tane:

1- "Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser." (Karl Marx)

2-  "Tutsak zincirlerinden yakınmıyorsa, hakkı gasp edilen isyan etmiyorsa, emeği sömürülen sömürene minnettarsa, orada demokrasiden bahsetmek düpe düz aptallıktır." (Oruç Baba)

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..