Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '08

 
Kategori
Kitap
 

Boyalı kuş

Boyalı kuş
 

http://kocaonder.spaces.live.com/


“ Tepemize yeteri kadar kuş toplandığına inanırsa, Lekh, bir işaretle tutsağı koyuvermemi isterdi. Bulutların üstündeki küçük ebemkuşağı, mutlu ve özgür, yükselip kardeşlerinin gürültücü sürüsüne katılırdı. Diğerleri bir süre şaşkın bakarken, benzerini görmedikleri kuş, boşu boşuna kendilerinden biri olduğuna, onları inandırmaya çalışırdı. Parlak renklerin iyice şaşırttığı kuşlar onu kuşkuyla inceler, sonra bir biri ardından saldırıp boyalı tüylerini gagalayıp yolmaya koyulurlardı.”

Kosinski’nin okuduğum ilk romanını “Boyalı Kuş ” kitabından yukarıdaki satırlar…
Roman 1930 ların Avrupa’sında, şoven duyguların kabarmasının etkisiyle yaşanan faşizmin ardından dalga dalga gelen ikinci dünya savaşının başlarında yaşanan gerçek bir hikâyeden.

Savaşının patlak vermesiyle faşizme bulunan Almanya’da, birçok insan; gözü, kaşı ve rengi bize benzemiyor diye, canlı canlı ateşe atılıp yakılıyor, kalanlar ise evlerinden koparılarak sürgünlere gönderiliyordu. Bu yıllarda bir anne baba, kendi farklılıklarından dolayı çocuklarına zarar gelmesinden korkarak, çocuklarını uzak bir köye göndermeye karar verirler. Bir yolcunun eline para sıkıştırıp, çocuğa savaştan uzakta bir köyde aile bulması için ikna ederler. Çocuk bir müddet sonra savaşında etkisiyle başıboş kalmış ve köy köy dolaşmaya başlamıştır.. Gittiği köylerdeki hiçbir insan ona benzememektedir. Ne onlar gibi sarışın nede renkli gözlüdür. Farklılıklarından dolayı askerlerden de saklanmak zorundadır. Hiç kimse onu yanına almaya yanaşmaz. Hayatının bir dönemini kâh yollarda delilerle, kâh sığındığı evlerde, acımasız vahşi insanların işkenceleriyle geçirir. Bu dönemlerde yaşadığı sarsıntılar sonucunda, diğerlerinin dediği gibi kendinin uğursuz ve lanetli olduğuna da inanır. Kısacası boyalı bir kuştur “o” ve her daim farklılıklarından zarar görecektir.

* * *

Jerzy Kosinski’nin bu küçük yaşam öyküsünde, anlatmak istediği şey belki de, hangi toplum olursa olsun, içimizdeki farklı insanları yok etme içgüdüsünü yenemediğimizdir.

Avrupa’nın göbeğinde patlayan faşizm dalgalarının sonuçlarına, günümüzden bakıldığında; milyonlarca insanın ölmesinden ve toplumları sefalete sürüklemekten başka ne işe yaradığı hala tartışılmaktadır. Boyalı kuşları dışlamak, toplum bilincinin oluşmasını engellediği gibi, bence dünyanın sağlıklı gelişiminin de önüne geçmiştir. Hala birçok ülkede şoven dalgalar sürmekte, azınlıklar, işkencelerle yıldırılmaktadır. Kısacası her daim; din, ırk, dil, renk, kaş, göz bahane edilerek, şu kısacık ömür birbirimize zehir edilmektedir. Hatta buna kendi ülkemden örnek verecek olursam; yakın tarihimizde kendi içimizden, farklı düşünen insanları zindanlara kapattığımız, hatta darağacında sallandırdığımız günleri hatırlayınca, bu listeye farklı düşünenleri cezalandırmayı da rahatlıkla ekleyebilirim.

Sonuç olarak düşünüyorum da insanlık tarihimiz, dünya ulusu olma yolunda dostça, beraber yaşayabileceğimiz bir hayat kurmak yerine bize hep ayrılıkları ve kavgaları reva görmüş nedense. Belki de bu durum, hayvanlarda görülen, ilkel bir davranışın bizdeki kalıntısı olarak süre geldiği için böyledir. Ya da kendi türümüzü beğenmememizin günahını, bize verilen aklı değerlendiremeyişimizin cezasını ödüyoruzdur, kim bilir…

ÖNDER KOCA

 
Toplam blog
: 18
: 1308
Kayıt tarihi
: 04.05.07
 
 

Önce kendinle geçinmeyi dene, ve eğer kendini anlamıyorsan başkalarını üzmeye kalkma ..