Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '08

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Bu cennet bizim

Bu cennet bizim
 

Fotoğram kendi objektifimdendir.


Otobüsümüz kalacağımız otele doğru, solumuzda deniz manzarası, sağımızda dağların kıvrımları eşliğinde ilerken, ne kadar güzel bir ülkemiz varmış diye aklımdan geçirirken, neden buraları görmek için bu kadar geciktim sanki diye düşünürken, buralara varmak için sarfettiğimiz onca kilometrenin de yorgunluğu ile göz kapaklarımı daha fazla taşıyamamış ve uykuya dalmıştım.

Uyku arasında kulağıma, söylenenleri pek de anlayamadığım konuşmalar geliyor, rüyadır deyip geçiştiriyordum. Rezil uyku tatlıdır derler ya, aynen o koşullarda tatlı mı tatlı bir uyku selinin içindeydim.

Bu selden beni, kaptanımızın "sir, that one is your hotel" sözleri ile çıktım. Tam uyanamamış olmanın verdiği mahmurlukla ve çat pat bildiğim İngilizce'nin de etkisi ile herşey çok normal gibi algılayıp otobüsten indim.

Şoförün "this side" dediği yöne doğru yürürken, kaldırım taşlarının engebeleri ile sarsılırken kendşme yavaş yavaş geliyordum.

Yolculuk sırasında uykuya dalmış ve sonra Türkçe konuşulmayan bir yerde indirilmiştim.

Oysa ben, yurtiçi tatil için rezervasyon yaptırmamış mıydım?

Acentemin oyununa mı gelmiştim?

Neredeydim?

Otel doğru otel ama burası neresi, hangi ülkedeydim?

Hızla çarpan yüreğimin titremeleri ile otelin kapısından içeri daldım. Resepsiyona doğru uzun adımlarla ilerledim.

"Welcome sir!"

"How can I help you?"

Sözleri, aklımı daha da karıştırırken elimde olmadan İngilizce cevaplar vermeye başladım. Tam "hello", my name is ......" derken ilerdeki köşede dalgalanan küçük bayrakların tam ortasında, daha da yüksekte ve büyükçe olan Türk Bayrağı'nın ışıltıları ile sözlerimi yuttum.

Şu son 5-6 dakikadır çektiğim psikolojik baskının neticesinde haykırırcasına çıktı sesim:

"Ben, ben de Türküm, Adım ........."

Resepsiyonistin "öylemi, merhaba ......... bey" demesi ile derin bir oh çektim.

***

Havuz kenarı cıvıl cıvıldı, suya batıp çıkan insanlar, oradan oraya koşuşturan çocuklar, parlak güneşin ışıltısı, yaz, güneş, havuz ve yine o kunuşmalar, anlamını çıkaramadığım garip sesler. Herkesin birbirini anladığı ama benim bir türlü algılayamadığım bir takım sesler.

Ruslar, Ruslar, her tarafta onlar. Tek tip yaratılmışcasına sarışın, renkli gözlü, irili ufaklı, 7 'den 70'ine boy boy Rus turistler.

Rusça konuşmalar ve onlara hizmet sunan şakır şakır Rusça konuşan garsonlar.

Ve ben, bir başıma plaj havlumu bırakmak için şezlong arayan ama bu zamana kadar Rusça öğrenmediğime pişman ben.

Cennet ülkemin, cennetten bir köşesi Kemer'de 5 yıldızlı bir otelde tatildeyim ama bize ne kadar yabancı, ne kadar ulaşılmaz bir cennetteyim. Kendi ülkemde, kendi güzelliklerine uzak bir toplumun biraz daha şanslı bir üyesi olarak, kendi vatandaşıma hasret içinde bir Rus ablukası altındayım.

Aklımda Nazım'ın dizeleri, tatildeyim:

"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!"

 
Toplam blog
: 117
: 1067
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

1980 yılında Mersin'de doğdum, bütün eğitim öğrenimimi Mersin'de tamamladım. Yetmedi, işimi de Mersi..