Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Bu yazıyı yazmam lazım

Bu yazıyı yazmam lazım
 

En uygunu simit dünyası bence, diye düşündüm önce. Havada mis gibi simit ve pasta kokusu, yanında tavşan kanı bir çay, susamlarının bir kısmı altındaki kağıdın üzerine dökülmüş, hafif sıcak bir simitten bir parça ısırıp bir de çaydan bir yudum alırsan, alacağın zevk, içinde oluşacak duygu yoğunluğunu dışarı vurmana yardımcı olur. İşte ilham dedikleri bu olsa gerek diye düşündüm. Oturdum bir masanın kenarındaki küçük taburelerden birine. Masa küçük, tabureler küçük. Defterimi koydum masanın üzerine. Aldığım iki simidin olduğu tepsiyi de… Bir çay diye seslendim çay dağıtan garsona. Çaya tek şeker attım. Aslında hep iki şekerle içerdim çayı, ama hanım kızıyor iki şeker atma diye. Şekersiz içmeliymişim aslında Ya arkadaş içemiyorum ha. Şekerli seviyorum ben çayı. Şekerin birinden vazgeçtik. Ama söylenmeleri yine de bitmedi. Gerçi bu aralar dikkat ediyorum, şekersiz içen ne kadar da çoğaldı. Bazen kalabalık misafirin içinde şeker isteyen tek kişinin ben olduğumu görüyorum. Üstelik tek şeker. Ama içemiyorum şekersiz ne yapayım. Çay ne kadar açık olursa olsun bardak ne kadar büyük olursa olsun tek şeker.

İlham bu simitçide gelir mi acaba. Masa da amma küçük. Deftere yazı yazamıyorum. Fazla eğilmem gerekiyor. Belim ağrıdı. Zaten iki noktada fıtık var. Bu kadar uzun süre eğik durursam eminim azacaklar. İlham gelse bile, fıtık azarsa ne fayda. Olmayacak, ben bu yazıyı burada yazamayacağım. Ama simitle çay da ne güzel gidiyor ya. Keşke yanında biraz da kaşar peyniri olsa. Eritme peyniri de olsa olur, simitçiden isteyebilirim. Ama vakit geçirmesem daha iyi olacak galiba. Yazma hevesini kaçırmamak lazım. Çıktım simitçiden. Parkın içinde heykeller var. Biri Aşık Veysel’in heykeli anladım ama diğerleri kim pek çıkartamadım. Üzerlerine de yazıvermemişler hani bilmeyen öğrensin diye. Belki de biraz kendini zorlasın istemişlerdir veya birilerine sorsun. Böylece soru sormayı öğrensin, neticede bir şeyler öğrenmek uğruna. Bu da bir kazanç. Boş bir banka oturdum. Aşık Veysel az ötemde. Acaba o ilham verir mi güzel bir yazı yazmam için. Gerçi o şiirler yazmış, belki şiir yazanlara ilham verir ama ben şiir yazmayacağım ki. Diğer heykelleri tanıyamadım. Acaba onlar da şair heykelleri midir ki? Belki içlerinde yazarlar da vardır. Hoş düşünce… Şair heykelinin yanına otur şiir ilhamı gelsin, yazar heykelinin yanına otur yazı ilhamı gelsin. Yok yok böyle de olmayacak bence. Peki nerde benim ilham alabileceğim yer. Yol kenarında bir kafeye otursam.

Çok gürültü var, sanırım ilham falan gelmez. Eski yazarlar anlatır, Paris’in kafelerinde yazarlarmış en güzel yazılarını, ballandıra ballandıra anlatırlar kitaplarında, görmedim ama herhalde böyle gürültülü bir kafe değildi o anlattıkları yerler. Trafiğe kapalı sokaklarda masa ve sandalyelerin yer aldığı, güzel kızlarla yakışıklı oğlanların fink attığı yerler olsa gerek anlattıkları yerler. Oralara gidecek halimiz yok. Biz buralarda bir yer arayalım, ilham bulabileceğimiz ve yazıyı yazabileceğimiz. Deniz kenarı yok ki bu şehirde, dalga sesleri ve yakamoz görüntüleri altında yazı yazalım, bir elektrik direğinin dibindeki bankta… Ya da ormana gidelim, cırcır böceklerinin seslerinin kuş seslerini bastırdığı ya da her ikisinin birden sessizliğe baskın çıktığı, güneşin görünmediği ağaçlar arasında bir yer… Bu şehrin içinde yaşarken neyle nasıl gidersin, öyle bir ormanlık yere. Orman da kalmadı ya neyse.

Döne döne geldim tekrar eve. İyi de benim bu yazıyı yazmam lazım. Baktım ev boş. Kimse yok. Kim bilir nereye gitti ahali. Balkondaki masaya baktım, çok çekiciydi. Hava hafif serin, güneş batmak üzere, dolaba baktım, önceden kalmış yarım şişe şarap. Bir çay bardağına doldurdum, balkonda görenlere ayıp olmasın diye, biraz da beyaz peynir aldım. Defter ve kalem de tamam. Oturdum masaya, bir yudum şarap aldım ağzıma… Kırmızı şarabın tanen kokusunu çektim içime, ağzımda şöyle bir yuvarladım şarabı dilimin yardımıyla ve yuttum…

 
Toplam blog
: 28
: 2362
Kayıt tarihi
: 27.05.08
 
 

Yıl 1960. Adana. Çığlık çığlığa geldim bu dünyaya, niyeyse? İlk, orta lise ve Çukurova Üniversitesi...