Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Buğday tanesi kadar olsun...

Sıkıcıdır yazı yazmaya başlamak…

Çok şey geçer beyninin saklı dehlizlerinden gün ışığına çıkmayı bekleyen…

Yığılır…

Sıkar seni hatta bir müddet sonra boğmaya başlar…

Sıraya dizmeye çalışsan yılkı atları gibi gem vurulmaya niyeti yoktur dimağındaki kelimelerin.

Yüzüne vuran rüzgarı dahi hissetmezsin, boğazına dizilen güne karşı durmuş cümleler yüzünden.

Sebepsiz bir soru düşer nefesine, çabuk eskittiğimiz yılı uğurlarken…

Sebepsiz bir soru düşer nefesine…

Sebepsiz bir soru…

Soru?

Nasıl beklersin?

Herkes düşünü söyler beklediğine dair…

Kötüdür ve tü kaka olmuştur çoktan, geriye bıraktığımız yıllar…

Halbuki buğday tanesi olmayı beceremediğimizden telaşımız…

Karnı yırtılan toprağın koynuna düştüğünden beri çok zaman geçmiştir buğdayın düşü başlayalı…

Acelesi yoktur ve toprağa vermiştir yüreğini…

Ne geçmiş günlerin hesabını yapar ne de gelecek yılın güzel olacağını düşler.

Sadece nefesini alır koynunda yattığı sevgilisinin.

Ve bilir ki sevgilinin nefesindedir ruhunun yeri…

Gün geçer, zaman alır onları koynuna…

Daha sıkı sarılmaya niyetlenir ve buğday kök salar sevgilinin vücuduna…

Onunla yükselir göğe ve gün karşılar mutluluklarını…

O güne kadar uzun zaman toprağa sarılmış buğday, sevgilinin beslediği başını kaldırır göğe, nefesinden güç aldığı kollarını uzatır güneşe…

Nasıl büyüdüğünü ispat etmek istercesine ve sanki uzun zaman bekleyen o değilmiş gibi hızla yükselir…

Güç alır sevgilisinden…

Düşleri kadar büyüktür toprağın nefesi ve tanrıları oynarlar basit bir sahnede…

Var eden ve var olan kimdir aslında…

İkisi de birbirinin varlık sebebidir ve bir olunca vardırlar.

Onlarcadır artık buğday ve dururlar bir başakta…

Zaman durur…

Mekan durur…

Nefes durur…

Buğday tanesi sevgilisine karışmış, kollarında büyüttüğü düşleri güne sevdalanmıştır artık…

Gün okşar düşlerini…

Ve bekler güneşin yüzüne dokunuşunu…

Her dokunuş onu olgunlaştırır.

Ve her dokunuş onu yeniden buğday yapar…

Buğday olmadık yine…

Sadece güzel dilek diledik yeni yıldan ve biliyoruz ki bir zaman sonra yine aynı dilekler tekrarlanacak nasılsa…

Biz yine aynı biz, yaşadıklarımız yine aynı nasılsa…

Bir dilek daha yollarız göğe karışan bulutların arkasından ve hiç bitmez umutlarımız.

Küçüktür… Bir tanedir… Tıpkı buğday tanesi gibi…

İsteklerimizin büyüklüğünü düşünmeden dileriz biz öylesine…

Barış, Sağlık, Mutluluk, vs. vs. vs…

Oysa bir sonraki karede katlar kendini…

Yeri gelmişken güzel bir hikaye paylaşayım buğday tanesine dair, sonra tekrar düşünün sonraki isteklerinizi;

Rivayet olunur ki bugün satranç diye bildiğimiz oyunu kurgulayan Bilgin kendisine uzatılan hazine dairesinin anahtarını elinin tersiyle itip, Şah’a satrancı anlatmış…

”Sen ne kadar önemli bir insan olursan ol, adamların, vezirlerin, askerlerin olmadan hiçbir işe yaramazsın” demek istemiş.

Şah bu durumdan memnun görünmüş, ”Peki, oyunu ve dersini beğendim. Dile benden ne dilersen” demiş.

Rahip bu olay üzerine Şah’ın alması gereken dersi hala almadığını düşünerek ”Bir miktar buğday istiyorum” demiş.

”Sana bulduğum bu oyunun birinci karesi için bir buğday istiyorum. İkinci karesi için iki buğday istiyorum. Üçüncü karesi için dört buğday istiyorum. Böylece her karede, bir önceki karede aldığımın iki misli buğday istiyorum. Sadece bu kadarcık buğday istiyorum” demiş.

Şah, kendisi gibi yüce ve kudretli bir şahtan isteye isteye üç beş tane buğday isteyen bu rahibin, küstahlığa varan alçakgönüllülüğüne sinirlenmiş ve ona bir ders vermek istemiş.

”Hesaplayın. Hak ettiğinden bir tane fazla buğday vermeyin” demiş.

İnce hesap;

Hesaplamaya ilk kareler kolay gitmiş.

1. Kareye bir buğday,

2. Kareye iki buğday,

3. Kareye dört buğday…

Ancak 10. kareye gelindiğinde 1023 buğday vermeleri gerekiyor. Bu yaklaşık bir avuç buğdaya karşılık gelir; hesabın hep böyle gideceğini, hep rahibe böyle üç beş buğday vereceklerini zannediyorlardı.

Zaten 15. kare yalnızca 1,5 kilo buğday vereceklerdi.

25. kareye gelince 1,5 ton olduğunu görmüşler ama fazla heyecanlanmamışlar.

Oysa; 31. kareye gelince, bu işin şakası olmadığını anlamaya başlamışlar. Çünkü vermeleri gereken buğday 31. karede 92 tonmuş.

49. kareye geldikleri zaman 24 milyon ton buğday vermeleri gerekiyor.

Bu ise Türkiye’nin bir yıllık buğday üretiminden fazla…

…..

54. kareye geldiklerinde ise 771 milyon ton buğday vermeleri gerekiyor. Bu da dünyamızın bugünkü ölçülere göre bir buçuk yıllık buğday üretimi.

”Madem başladık hesaplara devam edelim” deyip bitirmişler.

64. kare de tamamlandığında bugünkü ölçülerde dünyanın 1500 yıllık buğday üretimini rahibe vermeleri gerektiği ortaya çıkmış.

Şimdi bir daha düşünün ne istediğinizi…

Yeni yılın ilk günleri daha…

Aynı kalmayacak ve yine çok çabuk eskiteceksiniz bu yılı da…

Zaman avucunuzdan kayıp giderken siz “keşke” lerle oyalayacaksınız kendinizi…

Umut bitmez, sadece umuda giden yol değişir…

O zaman değiştirin umut ettiğiniz yolları…

Yeni yılınız buğday tanesi gibi olsun…

 
Toplam blog
: 3
: 145
Kayıt tarihi
: 08.01.12
 
 

2001 yılında geldiği Aydın’da uzun yıllar sosyal projeler içinde yer aldı. Birçok Sivil Toplum ör..