Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bugün Anıtkabir'deyiz...

Bugün Anıtkabir'deyiz...
 

BU GÜN HER YOL ANITKABİR'E ÇIKAR...


Kendi 'sapkın' yorumlarını; 'di' diye, zorla, insanlığa kabul ettirmek için yola çıkan sözüm ona ‘karşı devrimciler’, hala daha çığlık çığlığalar. "Çoğu gitti, azı kaldı, her şey yavaş yavaş" denmeğe başlandı ufaktan ufaktan. Farkındasınız değil mi? Çarşafın, sarığın, cüppenin, türbanın peşine düşmüşler. Bunlardan bir tanesi, "plazma TV haram" dediği halde evinde aynısını bulunduran bir cüppeli Ahmet Hoca efendi vardı, hatırlayacaksınız. Hatta, fotoğraflanarak, elin memleketlerinde elinde ski’si ile yakalanmıştı Rodos açıklarında. Jet-ski ile plaj plaj dolaşıp, elin huri kızlarına bakınıyordu. "Cıbıldağa bakmak zinhar günah" diye diye hem de. Yakınlarda da bunlardan biri, şifa niyetine kadının göbeğini yalıyordu. Hatırlamışsınızdır.

Hala daha 85 yıl önceki ilkelliğin, ilkesizliğin, geri kalmışlığın, yobazlığın girdaplarına takılıp kalma heveslileri var içimizde. O karanlık yollardan, geçitlerden, çirkefliklerden medet uman hasta ruhlar var. Bırakın herkes, dini varsa, dinini istediği gibi kullansın. Sana ne, bana ne, ona ne? Bu dayatmacılık da n’oluyor? Neyin nesi? Şu kadar oy aldık diye herkesi aynı inanca itelemek nesi? Sen başımın kahyası mısın? Ne işin var senin Allah’la benim aramda? Faizci misin? Aracı mısın? Sen nesin? Kimin fesisin? Kimin sesisin. Kafadarınız İran’ın sesi misiniz? Her koyun, kendi bacağından asılır. Yoksa sizin memlekette koyunlar bacaksız mı? Ört ki ölem!

Nedir bu çene altı, gıdık altı fiyonk bağlama? Talimatla, tüzükle halledilir mi? Kapıdaki kontrolör "Göster bakim fiyongunu" mu diyecek? Daha ayakkabısının bağını bağlamasını bilmeyenler n’apacak? Fiyonkları, bin sıkı tembihle anaları mı bağlayıp kızlarını üniversiteye yollayacak! Başında türbanı, gıdığında fiyongu, okulun yolu, he mi? Sevsinler sizi. Fiyonk yasaya girer mi yahu, etmeyin, Görürsünüz bakın, piyasalara yakında hazır fiyonklu örtüler düşer. Yağmurcu gibi. "Hazır yağmurlarım var. Ahmak ıslatanı var, çiseleyeni var. Bardaktan boşanırcası var, fiyonklu türbanı var, iğnelisi var, firketelisi var, maydanozlusu var, nanelisi var. Yağmurcuuuuu! Buyur abla!"

"Ver bakim ordan bir çene altı. Sağlam olsun ha!"

"Dur abla, gıdığını ölçmem lazım!. Gıdık numaranız kaç?"

"Anlamadım?!"

"Gıdık numaranız dedim"

"Terbiyesiz! N’olacak!"

Haydaaaa! Öp babanın elini…Tüh, gördünüz mü, iş, yarım kaldı. Türban nerede başlar, örtü nerede başlar, çenealtı , çene üstü…

"Git kardeşim işine, git Allahasen, git!" Eh! Gittik!...Ne haliniz varsa görün!

Bütün makaraları sardık. Ebrulisi, fıstıkisi, zeytunisi. Şimdi konumuz türban. İşte, son haber. İspanya'da açılan en büyük turizm fuarında memleketimizi, türbanlı bir hanım, tanıtıyor. Pes doğrusu.Yurt dışına, cümbür cemaat, verdik imajımızı zaten. Eee, yeter gari. Yetti bitti gari. Türkiye dışarıdan niçin böyle gözüksün?

Sayın Demirel türbanlılar için daha önceki yıllarda "Arabistan’a gitsinler!" demişti. Şimdi soruyorlar Demirel’e: "Bu son durum için ne diyorsunuz?" diye. "Artık onlar buraya gelir!" diye cevap veriyor.

Geçtiğimiz yıllarda da ilkokul çocuklarının sırt çantalarında türbanlı resimleri vardı. Oyuncak olarak, ağlayan, emzik emen, şarkı söyleyen ve çiş yapan bebekler vardı. Şimdi de "dua" okuyanı çıktı….

Komşu İran: ‘’Türkiye’deki bu manzaraya bakıp: ‘’Devrimimizin yıldönümünde, Türkiye’den iyi haberler geliyor. İslami uyanış var. Bunlar güzel haberler’’ diyebiliyor. ’’Şeriata mı’’ umuyor ne? Belki de. Ama gidiş, o gidiş! Yok öyle yağma ‘Hasan böreği’ Bunun adı, ‘Havanda su dövmek’ tir... Yok öyle sinsilik! Adamın, burnundan getirirler.

Bir kelebek. Kozasını yırttığı an, aydınlıklara, ışığa doğru uçar. İlk yaptığı budur. Karanlık kafalar, karanlıkları, izbeleri seviyor. Yobazlığa geçit yok. Herkes inandığı gibi yaşayacak. Kimse kimseye karışamayacak. Dayatma olmayacak. Bütün safsatalar din üzerine olmayacak. Bir teb’a yaratma hevesleri herkesin kursağında kalacak.

İran, kendi girdabında halkını boğuyor. Kadının adı yok orada. Bir tutam saçlarını gösterebilme savaşı veriliyor oralarda. Kıçını, başını açanlara değnek vuruluyor. Bütün bunlara razı olanlar varsa, buyursunlar gitsinler, İslamiyeti doya doya yaşasınlar kimse yakalarına sarılmış değil!

Şayet Atatürk, bu ‘Ümmet’’ ten ‘Millet’ yaratmasaydı, vatanı kurtarmasaydı, bilmem hangi düşman süngüsü altında Cuma namazlarını eda ediyor olacaktık. Öyle değil mi? Namaz, niyaz, öbür dünya amenna ama seni kurtaran adamı da unutmayacaksın. Biz bu özgürlüğü kolay elde etmedik. Hala dağa, kulaklarımızda, ninelerimizin cepheye taşıdıkları, cephane yüklü kağnılarının sesi var. Bizi kurtaran adamın sesine kulak vereceğiz O’nu, kendi babamızdan aziz bileceğiz. Aşağılık din çıkarı için, alçalmayacağız!

Atatürk’ün ruhunu karartmayın ey gafiller. Ey gidi bedhah’lar. Ayağınızı denk alın. Atatürk’ün ruhu hepimizi çarpar sonra. Evet! Heykellerini diktik onun. Her yerde var. Şöyle sesleniyor bizlere Atatürk şimdi: "Çağın dışında kaldıysa düşüncelerim / Hala en hakiki mürşit, değilse ilim / Kurusun damağım dilim / Yoksa çağdaş medeniyetin bir anlamı / Orta çağa taşımak istiyorsanız zamanı / Unutun tüm dediklerimi / Özlediyseniz, fesi, peçeyi / Aydınlığa yeğliyorsanız kara geceyi / Hala medet umuyorsanız Şıh’tan, şeyh’ten, Dervişten / Şifa buluyorsanız / Muskadan, üfürükçüden / Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet / Özlemini çekiyorsanız / Saltanatın, sultanın / Hala önemini anlayamadınızsa / / Millet olmanın / Kul olun, ümmet kalın / Fetvasını bekleyin şeyhülislamın / Unutun dediklerimi / Yıkın heykellerimi / Beni rahat bırakın!."

Evet Atam. Yüzünü kara çıkarmayacağız. Ümmetten millet olduk. Ellerimiz bayrak bayrak, sana bir daha koşacağız. Bugün. ANITKABİRDE’yiz. Bir kere daha bizi yanına kabul et Atam. Sana diyeceklerimiz olacak. Yıkılmayacak heykellerin. İçimizde ilelebet yaşatacağız ilkelerin. Geçit yok karalara, kapkaralara. Yolumuz aydınlıklar olacak.

Neyzen Tevfik ne demiş? Ona bir daha kulak verelim, son defa:

"Ne ararsın, Tanrı ile aramda,

Sen kimsin ki orucu sorarsın!

Hakikaten gözün yoksa haramda,

Baş açığa neden türban sorarsın?!

Rakı şarap içiyorsam, kime ne?

Yoksa sana bir zararım, içerim,

İkimiz de gelsek kıldan köprüye,

Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.

Esirken, mümkün müdür ibadet!

Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et!

Senin gibi dürzülerin yüzünden,

Dininden de soğuyacak bu millet!

İşgaldeki hali, sakın unutma!

Atatürk’e dil uzatma sebepsiz!

Sen anandan gene doğardın amma.

Baban kimdi bilemezdin, şerefsiz!"

Demek ki Neyzen o devirde de olaylar varmış ve yaşamış bunları... Ki ne kadar da kızmış. O anlaşılıyor. Geçen gün Şule isimli birisi bangır bangır bağırıyordu tvlerde... "Laikler fahişedir" diye. Biz yine Tevfiğin sözlerini aktarıyoruz sadece. Sağ olsaydı, herhalde daha bir başka söylerdi bugünkü hallere bakıp.

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..