Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '08

 
Kategori
Mizah
 

Septuze Hanımın kuzucukları

Septuze Hanımın kuzucukları
 

Gülnaz, Gülruba ve Güldeste, komşularının <ı>kına gecelerine davetliydiler. <ı>Septuze Hanım kızlarına kırk tembih vurdu: ‘Orada sıcaklarsanız, fiyong’unuza hiç el sürmeyeceksiniz! Gözünüz, birbirinizin üzerinde olsun. Kimin fiyongu çözülürse koşup bağlasın’’ diyerek türban’lı kuzucuklarını, öperek, kapıdan yolcu etti.

‘<ı>Çene altından’ fiyonk bağlama modası çıkalı, işler karışmıştı. Sık sık çözülme tehlikeleri vardı. Bu mühim bir tehlikeydi. Septuze Hanım işe ilkten, kızlarına ayakkabı nasıl bağlanır? Onu öğretmekle başladı. Nasıl bağlanır? Bilmiyorlardı çünkü. Kızları da türbanlarının fiyonk’larını tamamladılar. Ehhh! Fena durmamıştı hani. Bu ‘Fiyonk’ işi tutacak mıydı? Kim bilir?! <ı>Henüz hacıya hocaya, ulemaya sorup danışmamışlardı:’’Fiyonk’ <ı>caiz midir<ı> deyu! O yüzden huzursuzdular ailecek. Bir kadında en mahrem yer, ’Saçlar’ dı. Her teli marifetli miydi? Kim bilir, belki de! Öyle diyorlardı, öyle olsundu. Fazlasını düşünmüyorlardı zaten. Ya <ı>vücudun diğer azaları? Beli incecik olanı var. Teni<ı>, kuşe kağıdı gibi beyaz olanı var. Göz bebeklere batan göğüsleri var. Bol salçalı kalçası, yanarı, döneri var. Kuşları ağaçlardan düşüren, ahu bakışlı olanları var.

Velhasıl, vücudunun diğer azaları, toplu sözleşme yapmışçasına dirlik düzenlik içinde olsa dahi, ’<ı>Saçlar’ o derece kıymetliydi zahir diğer azalardan. Diğerleri neden kazan kaldırmıyor? Saçların bir bildiği var da ondandır herhalde!

Septuze Hanım bunları düşüne düşüne pencerenin önünde dalmadan evvel, pencere tülünden dışarıyı seyre koyuldu. Odada, kendisinden başka kimse olmadığı halde, muzip bir hareketle, eli, göğüslerinden birine gitti. <ı>Kök kısmından tamamen avuçları arasına aldı göğsünü.Avucunun içinde sanki ‘Tavşan’ başı vardı. Öyle hissetti. Bunu böyle düşününce, gülüverdi sessiz. Yukarıya doğru sıvazladı yavaşça. Tam tepeye gelince de durdu ve sıkıverdi ucunu. Azıcıkta ovalar gibi de bastırdı. Sonra da hare hare harelendi. Yumuşayıverdi vücudu, İçinden <ı>ılık bir şeyler aktı. O hala daha, saçlar çok kıymetli diye içinden geçire geçire daldı gitti pencerenin önünde. Uyuyakalmıştı. Rüyasında o kömür getiren adamı gördü. Efendiden, kravatlı bir adamdı.<ı>’’Kömürü nereye yıkalım abla?!’ diye sormuştu. Oda, sımsıcaktı. Daldı gitti.

Şimdi türbanlar, çene altından bağlanacak ya! Çenenin altına atılacak düğüm, ‘<ı>Fiyonk’ la noktalanacak! O noktada, biliyorsunuz ‘Gıdık’ var! Her gıdığa türban uyar mı? Fiyonk bağlama işi, bir sanattır. Hangi gıdıkta, hangi türban güzel durur? Bunları bilmek lazım. Sonracığıma hangi tip gıdığa, hangi tip fiyonk uyar? En mühimi, gıdık

Nasıl ölçülür? Ölçü ne olmalıdır? Her gıdığa fiyonk uyar mı? Bozuk gıdıklar olur, buruş buruş, yamuk, mamuk. Estetiğe gelir mi ki? Töğbe töğbe! Böylesi gıdığa atılan fiyonk, durur mu orada <ı>çözülmeden.<ı>

Şimdi önce gıdıklara bakmak gerekecek bence. Gıdığın anatomisi, bu işte başrol oynuyor elbet. Fiyonk, bağlamağa engel olmamalı. Hem fena mı? ‘ Dudaktan evvel <ı>‘Öpülesi’ gıdıklar da var bu dünyada. Akıllı insanlarımız işte fiyonklarla orayı da kapattırıyorlar. Fena mı?

‘’Gıdık va, gıdıkçık va! Gıdık’tan gıdığa fark va!’ Sizin gıdığınız hangi yapıda? Aynaya bak aynaya.Vah başıma gelenler, vah!

Biraz da ‘Çene’ ye bakmak lazım ya! Çene altı dedik. Çenenin altından bağlamalı fiyonk kadar, çene anatomisi de önemlidir. Gözünüzün önüne getirin. Kadıncağızın çenesi var ama, yerinde değil. Türlü çeşitli çene var, di mi? Çene gıdığa doğru tatlı bir eğri çizer. Çenesi ha var, ha yok gibidir. Simaya apayrı bir güzellik katar. Böyle başa böyle tarak. Böyle <ı>çeneye böyle fiyonk!? Olmaz öyle şey. Bu fiyonk, burada durmaz! Çene yarıştıranlar, çenesini tutamayanlar da var aramızda. Haksızlık etmiyelim.

Bir de ‘Çenesi durmayan insanlar’ vardır. Eee, burada bağlanan fiyonk nasıl dursun? <ı>Çözülür valla! Günaha sokmayın insanı şimdi. Çenesi kuvvetlileri de unutmamak lazım. Çenesi bozukları tabi.

N’apacaksınız? Bu yazı, ‘<ı>Editörlerden’ geçerse biz burada sadece ‘çene çalıyoruz’ olur adımız. Nasıl derler, inek altında buzağı aramıyoruz. İnek dağa çıktı, yangında kül oldu bitti çoktan. Sen sağ ben selamet. Bu saatten sonra inek mi arattıracaksınız bana? Heç.. Heç ki heç! Aman biraz sessizlik. İfakat Hanım pencere önünde. Rüyasını bozmayalım! Beni vekil tuttu kendine. Kendi adına beni konuşturuyor şimdi bu sütunlarda. Oyun bozanlık yapmayalım, uslu oturalım. Dua edelim bu yazılar <ı>onaylansın.

Eski çok bilmişler nasıl demiş? Ben değiştirdim o sözü: ‘’<ı>Kenarına bak kumaşını al, kumaşına bak de kızını al.’’Esası, anasına bak’ mıydı ne, unuttum, işte öyle bir şey! Ne kadar şüpheli bir yaklaşımmış değil mi? Eee, şimdi biz manifaturacıya gidip kumaş beğensek, satıcı sormaz mı ‘Hangi işte kullanacak sınız?! Diye. Sorar elbet. Yeter ki sizin, alıcı olduğunuzu anlasın adam. Onda laflar çooook! ‘’Şu deseni öneririm sayın bayan.’’ Diye başlar önce. Devamla da<ı>: ‘Yorgun çenelilerle, çenesini tutanlar için bire birdir. O değil, öteki, Tavus kuşu desenlisi olan. Hah işte bu! Bir de şunu arla yapılan fiyonk, güzel durur. <ı>Çenesi düşükler için, koyu renklileri salık veriyoruz. Evet, evet, elinizin altındaki mor olanları da, <ı>kuvvetl<ı>i çenelilere tavsiye ediyoruz.’’Eee, saya saya çeneleri de tükettik…Esas biz kaldık çenesiz…

‘’O gri kırlangıç kanatlı desenliler pek tutulmuyor. Rengine aldırmayın siz. <ı>Çene çalanlar, çenesi oynak olanlar, çene yarıştıranlar, kuşbaz, (Pardon) çenebaz olanlar demek istedim. İşte onları mağazamızda sürümü yok, az bulunduruyoruz. Yine de arzunuz bilir.’’

Satıcı, müşkülpesent hanımları hala ikna edemeyince, başka yollar deniyor. Devamla: ‘’En iyisi mi, çene suyuna pilav. Çene altında fiyongu da güzel durur! <ı>Karar sizin’’

Satıcı derin bir nefes alır bu arada. Müşterilerini oturtur. Birer kahve söyler. Aklına koymuştur. Muhakkak satış yapacaktır bu gün. Hiç siftah yapmamış henüz. Devam eder: ‘’Hem sonra gırtlağınızın ölçüsünü bileceksiniz. Atılan fiyonk, <ı>orada durur mu durmaz mı? Düz gıdıklarda fiyonk, hokka gibi durur? <ı>Bandıra bandıra ye! Tam bu sırada, liseli kız, annesine: ‘ Amcanın söylediği şarkı değil mi anne?!’’ diye soruvermez mi?!. Ama satıcı renk vermeden devamla: ‘’Bu hokka başka hokka. Düzgünlük ifade eder. Hokka gibi derler. Bandırmakla alakası yok. Satıcı müşteriye dönerek: ‘’Maşallah kızınızın <ı>şarkı repertuarı kuvvetli’’ der.Ve bozuntuya vermeden de devamla: ‘’ Haklısınız. Şimdi hokka mı kaldı. Neydi o günler!.’’ Bilmiyoruz. Satıcı bunca dil döktü ama, satamadı bir şey galiba.

Bu iktidar, sağ olsun. Sayesinde ekmek kapımız çeşitlilik kazandı. Eskiden, ’Nerde çokluk, orda b.k’ luk vardı. Şimdi, nerde çokluk, orada bereket var! Memlekette sarılmadık makaraların sonuncuları da sarıldı. Ebrulisi, fıstıkisi, kurşunisi, pembelisi, limonisi..Şimdi elde koskoca ‘Fiyonk’ Sanayisi var. Seneye bakarsınız fiyonk modası gevşer, ki olacağı da budur. Ne bileyim, fiyonk yerine, eşarp uçlarına ziller, oyalar takıp takıştırılır. Olur a!

Esnafın işi iş.Tez elden yeni projeler üretilmeli. Çevremizdeki bizden hızlı türbancılara, bakarsınız fiyonk ihraç ederiz. El ele nurlu ufuklara koşarız. Oraları apaydınlık yaparız. Bizdeki icatların hikmetini, civarımızdaki gözü küllü devletlere anlatmalı, aşılamalıyız. Biraz da biz olalım ihracatçı. İran’ın elinden alalım bu ihracatçılığı. Di mi ya?!

Bu icatlar, kimselerde yok.Çenemizin yapısı kısaysa, estetikle uzatmasını da biliriz. Çenebazlığımızı, çene çal’la değiştiririz. Kimsenin ruhu duymaz, aynı kapıya çıktıkları halde.

Tutmayın bizi! Bu tren durmaz! Bu, son hızlı çıkış. Bundan başka çare yok. Bu son trendir kalkan.Yetişen binebiliyor! Bu tren durmaz. Bu trenin altında kalsak da, bu tren bizim trenimizdir.

Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz içiniz. Bu kara kömürler de taşınacak bu vagonlarla. Herkesle bir çuva. Kömürleri, eskisi gibi hamallar taşımıyor artık. Devir değişti. Yeter ki o kömür, o eve varsın da nasıl vardığını kendisi bilsin. Siz karışmayın. Fazla da kurcalamayın. Fakirin karnı da doysun bu arada. Sırtı ısınsın. O ısınmış sırt, bize lazım. Mangal altında uyuyan kediler de can taşıyor. Onlar da ısınsınlar. Allah can vermiş.’Sen kimin evini soruyon gardaş?’ Ve de bu tren durmaz! Tren hızlanana kadar, bakalım kaç can gidecek!

Huu, Septuze hanım, huuu!.. Gözün çıkmasın he mi! Kapının zili koptu kız, uyansana! Bak kınalı kuzucukların gelmiş!.. Hepsi üşümüş, Üstelik ‘Fiyonk’arı da çözülmemiş!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..