Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '08

 
Kategori
Blog
 

Bugün biz "bir şey" yaptık

Bugün biz "bir şey" yaptık
 

Bakmayın böyle “suçlu suçlu” yazdığıma. Vallahi güzel bir şey yaptık. Ama neresinden başlasam anlatmaya bilemiyorum. Dünden; dört nisan cuma gününden başlayayım en iyisi.

 

Aylardır ha bugün ha yarın denilen güne ulaşmıştık sonunda; yarın artık o beklenen gündü; 05-Nisan’dı. Karşıyaka’ya uzakta oturuyordum, sabah buluşma noktamıza; Orman Bölge Müdürlüğü Lokali’ne daha kolay ulaşabilmek için oradaki arkadaşımın; “asker arkadaşımın” evinde kalacaktım. Ama öncesinde yapmam gerekenler vardı. Ve son anda aklıma gelmişti hepsi. Şu gri hücrelerim yok mu, neler de düşünmüştü yine; yüreğimin peşine düşüp. Sonra da iş başa, yani ayaklara düşmüştü; öğlen koşarak kitapçıdan “defter” aldım. Böyle bir güne katılan bütün arkadaşların duygularını yazmaları iyi olurdu. Bir de mavi kurdele alsam, herkes ağacına bağlasa; yeşillere de mavi bulaştırsak ne iyi olurdu. Karşı sokaktaki yüncüye gittim hemen, kurdele yoktu. Akşamüzeri Karşıyaka’ya gitmek için Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’na insem iyi olurdu; yolumun üzerindeki “Düğmeci Ertuğrul”dan kurdele alabilirdim; onda her şey bulunurdu. Gevreklerin yanına peynir almalıydım, sevgili “Doğa”nın “MB Hatıra Ormanı Töreni” yazısına heyecanla “geliyorummmm” diye yazmıştım o da; “çay keyfi yaparız gevrekle” diye yanıt vermişti. Gevrekleri sabah alırdım ama peynirsiz olmazdı. İş yerimin tam karşısındaki bakkalda tulum peyniri vardı, aldım ya keçi tulumuymuş. Kıramadım esnafımı aldım ama içime sinmedi herkes beğenmeyebilirdi, bir başka yerden de İzmir tulumu aldım. Eve geldim hazırlandım. Sonra, mavilere takıldım; evdeki mavi “boncuk” ları attım çantaya. Başka, başka?.. Mavi kalemleri koydum, bazıları pırıltılı yazıyordu, ne de olsa “Anı Defteri” miz olacaktı artık, ya mavi kalem bulamazsak, olur muydu hiç(!) Çıktım aceleyle. Akşam yemeğine gidiyordum, köşedeki pastaneden tatlı alırken gözüme çarpıverdi; işte o güzel “mavi” çikolatalar; vallahi maviydiler, hem de masmavi. Aldım hemen; misafirlerimizi mavilemek iyi olurdu. Hızla sahile doğru yürürken, makas almayı unuttuğum aklıma geldi; kurdeleleri fidanlara göre kesmek için yanıma almayı düşünmüştüm oysa. Düğmecide tam da istediğim renkte; masmavi bir kurdele buldum ya azdı bir de açık mavi aldım, Ertuğrul Bey’e anlattım ne için aldığımı, gözleri ışıldadı, sevgiyle kesti kurdeleyi, güzel sözlerle uğurladı beni.

 

Koşar gibi ulaştım durağa ve tam o anda otobüs geldi, en önde boş bir yer de buldum üstelik. Sahil boyu körfezin griliği müthişti. Arkadaşımın evine ulaştığımda sofra çoktan hazırlanmıştı ve klasik “hoş geldiiiinnnn” imizi yaptık, şarabımızı içerken. Heyecanla anlattım ona Milliyet Blog Hatıra Ormanı'nın (MBHO) öyküsünü ve yarın sonunda tabelamızı dikeceğimizi. Bir yıllık bir sürecin sonunda MB olarak 4809 ağaçlık ormanımızın temelini atacaktık. Ben bu yeşilin dışında bir de sevgili Yusuf’u (Aysan) kazanmıştım. Kampanyaya en çok emek veren oydu ve her ne kadar “balık” olmasa da, her ayrıntıyı düşünmüş, kampanyaya katılanlara “teşekkür” iletileri de yollamıştı; kendisine ait özel bir iş gibi. Ama ben yolladığı “teşekkür” iletisini geri yollamıştım yanlış geldi diye, “Ahmet Bey” adına yollamıştı çünkü. Evimizde Ahmet Bey yoktu ki; bir ben, bir de oğluşum Güneş vardı. Sonradan anlamıştım; oğlumun ilk adını yazmıştı.

 

Yusuf Aysan ve emek veren diğer arkadaşlarımız; fikri ortaya attığını öğrendiğim; Yasemin Güner, İzmir’de orman oluşturulması için gereken alt yapı ile uğraşan “Doğa” ve çalışma arkadaşları ki kimler olduğunu anlatmayı kendisine bıraktık ve her zaman Yusuf Aysan’a uzaktan da olsa destek olan Sevim Özkan ve Beenmaya; Milliyet Blog’u temsilen Başak Hanım; katılımlarını ya da yazılarını esirgemeyen günce dostlarımız. Hepimiz elbirliğiyle güzel bir şey yaptık. Ve sonunda biz bugün, bu güzelliğin gerçekleştiğine şahitlik ettik.

 

Bu sabaha uyandığımda griydi yine hava ya umursamadım hiç, heyecanla düştüm yola. Karşıyaka İskelesi’nin oradan simitleri aldım, hemen ulaşabilme telaşıyla bir taksi dolmuşa atladım, heyecanım şöfore de bulaşmış olmalıydı ki, uzattığım beş lirayı alıp muzipçe; “bu kadar yeter” dedi. “Canınız sağ olsun” dedim. İnerken uzattı yine de para üstünü. Ve sonunda Orman Bölge Müdürlüğü Lokali’ndeydim. Sevgili “Doğa” ve “Abla” el salladılar hemen. Üç kişiydik ya olsun daha erkendi, saat henüz geçmişti on’u. Az sonra İlyas Bey ve eşi geldi. Sohbetimiz çay tadında sürerken, simit ve peynir, poğaçalar, kurabiyeler... kahvaltı yapsak da yedik işte. Sonra defteri çıkardım, ilk sayfasına “MBHO’nı Açılışı/ 05-Nisan-2008/ Cumartesi-İzmir” yazmıştım ve ikinci sayfasına da, bu açılışa katılamayan sevgili Yusuf’un, doğum günüm için yazdığı “Minik Bir Dua” şiirini yazdım. Sonra sevgili “Doğa”ya uzattım, bize takılmaktan ne yazdığını bilemedi. Vallahi ben bir şey yapmadım(!) “Abla”, “sonra yazacağım” deyince, İlyas Bey’e uzattım defteri ve gözlükle yazarken yakalandı objektiflere. Fark edince panik halinde çıkardı gözlüğünü ama iş işten geçmişti. O sıra “Doğa” nın eşi ve oğlu geldi. Kurdeleleri dağıttım, üzerine isimler yazdık. İzmir Mavilim yazdım hemen esas adımı bırakıp, sonra oğluşumu ve bu kampanyaya ilk baştan beri katılanları; Yasemin Güner ve Başak Hanım ve bugün gelemeyip de arkadaşlarıma, yüreğinin bizimle olduğunu söyleyenleri yazdım her bir kurdeleye ayrı ayrı;, Sabiha Rana, Beenmaya, Meral Yazıcıoğlu, Matilla, Gülün içinden, Neşe Evrim. O sıra telefonla konuşan “Abla”nın sesinin titrediğini fark ettik birden, Sabiha Hanım’ın annesinin (kayınvalidesinin) ölüm yıldönümüymüş bugün ve sevgili Sabiha Rana ormanımız için bağışı “içimizden biri” diyerek onun adına yapmış. Rahmetle andık Melek Anne’yi; sevgilerimizi yolladık ona, dualarımızla. Umarım kimseyi unutmamışımdır derken inanılmaz ama Yusuf’un adına kurdele yazmamıştım iyi mi! Telaşla en güzel kurdeleye yazdım adını. Lütfen hiç kimse bütün kurdelelerin aynı; sadece bir kısmının açık mavi bir kısmının da masmavi olduğunu söylemesin, ben “en güzel maviye” yazdığımı geçirdim yüreğimden. Arkadaşlar da kendi adlarını yazdılar istedikleri maviye.

 

Sonra toparlandık, arabalara nasıl sığacağımızı bilemedik ya sığdık ve çıktık yola. Bizi tepelere bir yerlere götürdüler, kayboldum ben, bulamam bir daha oraları. Yolda bir arkadaş Yakamoz35-Murat Gülcek aradı, ona yolu bir tarif edişi vardı ki İlyas Bey’in sormayın, eliyle koymuş gibi bulacaktı arkadaş ya olamadı. Yine de “köprüler” aşıp ağaçlandırma sahasında bize katıldı.

 

 

Ağaçlarımızı diktik. Görevliler çukurları hazırlamışlardı, bize fideleri dikip, toprakla etraflarını doldurmak kaldı. Bakmayın ağaç dediğime, birlikte resim çektirebilmek için yerlerde süründüm çünkü boyları bir karıştı. Ve içimden “Bunlar büyüyüp adam olacak da biz de görebilecek miyiz?” diye düşündüm. Görecektik tabi, yangın söndürme uçağımızı da alıyorduk. Sadece dikmek yetmiyordu, “onları yangından korumak için tedbir de almalıydık” diye düşünür düşünmez, Milliyet Blog’da; “Yangın Söndürme Uçağı Alım Kampanyası” başlatan, Sayın Talip Bölükbaşı (THK Çankaya Şube Başkanı) için kurdele yazmadığım aklıma geldi. Hemen ismini yazdım ve fidelerimizden birine bağladım; en güzel mavi kurdeleyi hem de. Sonra tabelayı dikmek için bayır aşağıya inileceğini söylediler, dikti biraz ve uzundu da, istemezsek kendilerinin dikebileceğini söylediler. Olur muydu hiç, bizim orada oluş amacımız “tabelamızı” dikmekti. Hemen biz kadınlardan itiraz geldi; “gerekirse “yuvarlanarak” ineriz” dedik. Yok, bir şey olmadan indik. Hem de ne güzel bir yolculuktu bilseniz!.. Lalelerle, papatyalarla resimler çektirdik. Ben daha şanslıydım; çiçeklerin içinde bir de bir yakışıklıyla; “Doğa”nın oğluyla baş başa resim çektirdim.

Çanakkale’ye giden ve yeni yapılan çevre yolundan, Karşıyaka’ya dönmek üzere açılan tünelin sağ tarafındaki alana diktik tabelamızı. Nasıl da güzel görünecekti; “Milliyet Blog Hatıra Ormanı” yazan tabelamız. Ve o noktadan nasıl da güzel görünüyordu İzmir’imiz. Hemen sağına soluna taşları, neredeyse kayaları yığdık; sağlam durmalıydı; yıllar vardı önünde. Anı fotoğraflarımızı çektik, çektirdik ve sonra dönüş. Eh yokuş yukarı çıkmak birazcık zordu ya olsun. Bulutlar mavileri örterek bizi güneşten ve yağmayarak ıslanmaktan korumuştu. Yukarı çıktığımızda İlyas Bey’in eşinin sağ salim orda olduğunu gördüğümüze sevindik. Sonra onlarla vedalaşıp, İstanbul toplantısına uğurladık. “Abla” ile ben arazi jipinin arkasına binmek istedik ama izin vermediler. Dönüş yolunda tabelamızı dikmenin gönül rahatlığıyla olsa gerek acıktığımız hissettik. Ve lokalde bize ev sahipliği yaparak çayları ikram eden sevgili “Doğa” ailesiyle birlikte sohbet tadında dinlendik. Karnımızı simit ve peynirle doyurduk hem de büyük bir keyifle. Ne bitmez simitmiş değil mi, hayır ondan değil, bütün bu işleri biz sadece “Beş günce yazarı” yaptık. Ama yüreğimiz kocamandı, ama sevgimiz kocamandı, bugün biz “güzel bir şey” yaptık.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..