Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '09

 
Kategori
Özel Günler
 

Bugün doğdum ben

Bugün doğdum ben
 

"Doğum günün kutlu olsun Papatya. Nice sağlıklı, mutlu yaşlara."


Ağustos ayının yirmi beşini gösteriyor takvimler. Bir Pazar günü, saat sabahın sekiz buçuğunu gösterirken açmışım dünyaya gözlerimi. Yaz bebeği. Beklenen misafir. Annem açık hava sinemasında Türkan Şoray’ın Fıstık gibi Maşallah isimli filmini seyrederken tutmuş sancıları. Bu yüzden olsa gerek Yeşilçam filmlerinin her karesini bildiğim halde her rastlayışımda ilk kez seyreder gibi yeni baştan yaşamam ve böylesine sevmem onları.

Ağustos ayında doğmamdan olsa gerek; cır cır böceklerinin seremonisinden büyük keyif almam balkonda oturup kitabımın sayfalarına gömüldüğümde.

Yaz yağmurlarının sırılsıklam ıslatması, ıslatırken temizlemesi tüm benliğimi.

Toprak burcundan, başağım ben. Sessiz, sakin, duru, şeffaf ama mükemmeliyetçi. En iyisi olsun istemem içimdeki titizlenen elin suçu vallah billah benim değil. Kusursuzu aramak zaman zaman yorsa da beni şikayetçi değilim halimden. Sanata düşkünlüğüm de burcumun özelliklerinden diye biliyorum.

Coşar yüreğim ilham geldiğinde. Yazacak yer arar, içindekileri boşaltacak satırlar.Bulamazsa kaydedene kadar dolaşır duru düşünceler zihnimde, huzur vermezler bana. Ne zaman yazıldılar onlar da rahat ben de.

Melankolik bir hava kaplar kimi zaman yüreğimi. Hüznü de sever yaz çocuğu. Beslenir dinlediği bir şarkıdan ya da seyrettiği bir filmden.

Ankara simidi ile ayranı sevmem annemin bana gebeyken hep canının çekmesinden olsa gerek. Öyle ki doğduğumda süt beyazı bir ten, kabak bir kafa ki sonradan kıvırcık sarı saçlar. Babaannem takılmış anneme “Yedin sarı simidi, içtin beyaz ayranı.Bak çocuk beyaz tenli, sarı saçlı oldu” diye. Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın babaanneciğim. Beni ona benzetirler. Hık demiş burnundan düşmüşüm. Küçük Hatçe Hanım diyenler de olurmuş önceleri. Ve lacivert gözler ki onlar da yeşile dönmüşler büyüdükçe. Gezmeyi pek severmiş rahmetli.Bu yüzden adı Turist Hatçe’ye çıkmış. Çekeceğim tabii ben de severim seyahati.

Babam Bandırma’da görevli. Annem mutlu bir burukluk ruhiyatında kucağında benimle hastane odasında. Derken çıkagelmiş babam. Mutluluk perçinlenmiş. O zamanlar Sibel ismi pek bir moda imiş.Anneciğim de uymuş modaya ve “Sibel” koymuş adımı.

Müzeyyen Halasının ilk göz ağrısı. Ali Amcasının göz bebeği. Feridun Amcasının “Sibelino… Bambino…”su olmuşum. Oyuncaklar, kitaplar, elbiseler bolluğunda bir çocuk olup çıkmışım.

Yarım yarım konuşmaya başladığımda babaannemin balkonundan anneme seslenirmişim elimdeki sarı renkli pirinç kül tablasını balkon demirlerine vurarak.”Sadi çiş baptı, non ver.”

Hey gidi günler, hey!

Sonra büyümüşüm, büyümüşüm, büyümüşüm. Şairin bahsettiği yolun yarısını yaklaşık altı sene önce geçmişim. Geçmişim de kırk birimi bitirmek çabasındayım. Ttüüü… Tüüü. Maşallah. Kırk bir kere maşallah.Nazar değmez inşallah. İnişe geçmek hüzün verici ama her yaşında kendine göre bir güzelliği var.Şimdi sormayın kaç yaşına gireceksin diye. Bayanların yaşı sorulmazmış, beylerin maaşı sorulmadığı gibi. Geceleri saymazsam yirmilerimdeyim. Yirmili yaşlarım… Nasıl geçti anımsamıyorum bile. Zaman su gibi akıp giderken hayat denen bu koşuşturmacanın hengamesine kapılıp da yitip giden yaşları saymak ne kadar zor. An olup da durup baktığımızda geçmişe sorarız kendimize “Nasıl geçti habersiz…”Geçer yıllar, geçer gider. Gün olur hayat biter. Unutulur gider isimler. Yüzler silinir gözlerden.

Bugün doğum günü. Tatsız şeylerden konuşup da hüzün bulutları estirmeyeyim sayfamda.

Bir gün yazmanın büyülü gücüne kaptırmışım kendimi. İşte o gün bugündür yazıyorum kendimce. Öyle iddiam falan yok, yanlış anlaşılmasın. Yazmak bir çeşit terapi benim için. Beğenip de okuyor iki satır olsun yorum yazıyorsanız dünyanın en mutlu kişisi oluyorum, yüzüm gülüyor. Kiminin papatya prensesi, kiminin annesi, kiminin kızı, kiminin empati güzeli, kiminin kısaca Pap’ı, kiminin güz güzeli, kiminin can damlası… Oğlumun annesi, babamın kızı, Bükre’nin teyzesi, Belma’nın arkadaşı, Rafet Bey’in torunu, Mehmet Aslantuğ hayranı, Erol Evgin sevdalısı, sıkı bir tiyatro izleyicisi, kitap kurdu, Yaradan’ın bir kulu.

Mor, yeşil, pembe en sevdiğim renkler. Yemeklerden karnıyarık. Romantik, hassas, olabildiğince duygusal, kırılgan. İçten, samimi, özü sözü bir, yalanı dolanı olmayan, inandığını söyleyen, inanmadığının peşinden gitmeyen, dobra, riyasız, zararsız, film karesine, okuduğu kitaptaki bir cümleye göz yaşı dökecek kadar samimi, sevdiğini gerçekten seven bir Havva kızı. Hani kendimi övmek için değil de öyle olduğu için adam gibi adamım yani. Olmadı bu cümle bayan gibi bayanım desem, yok bu da olmadı. Ben buraya cümle bulamadım haberiniz olsun.Silmek de gelmedi içimden. Kalsın böyle. Yazımın nazar boncuğu olsun.

Tek derdim öldükten sonra anılmak için bir eser bırakmak ama öyle mütevazı bir şey, kendimce, kendimden.

Çok uzatım lafı.Eee…Kusura bakmayın. Ne de olsa doğum günü çocuğuyum. Yemeğe başlamak için açılış konuşmasının bitirilmesi beklenen konuşmacı gibi sürdürmenin manası yok yazımı.Burada bitireyim.

Ve kendi kendimi kutlayayım. Doğum günün kutlu olsun Papatya ve kim nasıl isterse o isminle kutlasın seni. Yüreğinden geçen tüm dileklerin gerçekleşsin.Sağlık, sıhhat, afiyet, sevgi, mutluluk, aşk, başarı hep yanı başında olsun.

Üzerlik nerede? Bir tütsü lazım şimdi.Aman Allah’ım nazar falan değer. Kurşun dökecek birini bulmak da zor şimdilerde. Kırk bir kere maşallah Papatya.Nice mutlu yıllara dostlarınla birlikte..

25.08.2009


<ımg alt="Image" src="http://i40.tinypic.com/169m4wg.jpg">

Geçen yıl tam da bugün bakın yüreğimden hangi satırlar dökülmüş ve şiir olmuş...


İYİ Kİ DOĞDUN ÇOCUK

Uzat elini çocuk…
Bak gözlerime
Yalan söyler mi bakışlar
Kalbin çarpıyorsa
Sevgi var hala yüreğinde…

Boşuna mı sevdik seni
Sen güzel çocuk
Sen saf, temiz, sevgi dolu
Sarı saçlarında beyaz kurdeleler
Papatya tarlasında bir çise…
Bir avuç şeker damaklarda…

Bugün doğdun sen
Mutluluk verdin hanene
Sevildin çok, çok
Gün oldu büyüdün çocuk
Buluştuk satırlarda
Sevdik birbirimizi.
Gün oldu seslendik uzaklardan
Duydun bizi, sarmaladın.
Sevdin kocaman yüreğinle.

Üfle mumları çocuk
Dur , önce bir dilek tut
İnan bana gerçekleşir
Bozma yüreciğini her ne olursa
Yeter ki iste sen
Dünyaları serelim ayaklarına
Yıldızlar kolye olsun boynuna.

Masallar anlat bize çocuk
Ölümsüzleşelim masallarda
Masallarda buluşalım, çocuklaşalım
Efsane olalım sarı sayfalarda
Cümle aleme nam olsun
Nasıl sever kalpler, görsünler.

İyi ki doğdun çocuk
Yeşil yeşil baktın iyi ki
Beraberce koştuk papatya tarlalarında iyi ki…
İyi ki uzattın ellerini bize…
Ağustosun sıcağı gibi yüreğinle
Hoş geldin hayatımıza sen, güzel çocuk.

25.08.2008

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..