Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bunun vebali bize düşmüyor mu?

Bildiğiniz gibi uzun zamandan bu yana ilim adamları “Küresel ısınmamdan” söz etseler de, yaz yazlığını kış da kışlığını yapmış ve yapmaya devam ediyor.

Mevsimler gereğini gerektiği gibi yerine getirmeye devam ettiği gibi, insanlar da görevlerini elbette gerektiği ve bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da teamüllere uygun olarak yapacaklar, yapmaya devam edecekler demektir.

Bu bağlamda da siyasetçiler de elbette “Siyaset”çilik görevlerini yerine getireceklerdir. Bunda da bir yanlışlık elbette yok.

Ben şimdi Türkiye’de “Siyaset” adına yapılan yanlışlıktan söz etmek istiyorum.

Ben “Oy verme” yaşına geldiğim günden bu yana ne kadar sandığa gittim, onu hatırlamıyorum. Yalnız, bir kez sandığın içine girip oradan da başarı ile çıktığımı, sonucunda da o sandığın içi ile dışının bir olmadığını “Yaşayarak” gördüm…

Gördüğüm “Net” ve “Vazgeçilemeyen” siyasi tavır, insanları “Kandırma” üzerine kurulduğudur. Bundan hiç bir kuşkum yok. Ancak “Üzüntüm” çok olduğunu söyleyebilirim...

Nasıl oluyor da kandırılıyoruz, nasıl oluyor da “Millet” olarak “Seçmen” olarak gerçeği görmüyor, göremiyoruz anlamakta güçlük çekiyorum. Siyasiler olarak herkes biri birine her şeyi söyleyebilir, suçlayabilir, karalayabilir. İçinde “Hakaret” ve “Aşağılayıcı” tanımlamalar olmamak kaydıyla. Bizim görevimiz ise, yani “Seçmen” olarak görevimiz ise bunları ayıklamak ve doğruyu bulmaya çalışmaktır.

Bir “Spor takımının” taraftarı olunur. Hani taraftarlık deyiminde olduğu gibi, ölümüne kadar…

Ama bir “Siyasi partinin” ölümüne taraftarı olunmaz. Siyasi partiler her zaman “Değerlendirmeye” tabi olmalı ve icraatlarının değerlendirilmesi sonucunda siyasi iktidar teslim edilmelidir.

Bakın şimdi önümüze sandık geldi. Kime oy vereceğimizin değerlendirmesine başlasak iyi olacak. Önümüzde bazı seçenekler var ve bu seçeneklerden ikisinin “Genel Başkanı” sıfatını taşıyanlarının yaptıklarına bakalım.

Biri, mahkemeye gidiyor, arkasından kendi de gidiyor. Bunu Anayasa Mahkemesi şöyle değerlendiriyor.

“Bu türlü hukuka aykırı açıklama ve yayınların Anayasa'nın 138. maddesinin açık hükmüne ters düştüğü ve Türk Ceza Kanunu anlamında ise suç sayılacağı izahtan varestedir”

Diğeri, adı geçen mahkemenin aldığı kararı “Demokrasiye sıkılmış kurşun” olarak değerlendiriyor. Onun davranışını da aynı mahkeme şöyle değerlendiriyor.

“Mahkeme kararını verdikten sonra yapılan ‘hukukun katledildiği’ ‘demokrasiye kurşun sıkıldığı’ gibi açıklamalar amacını aşan ve kurumu hedef gösteren aynı sorumsuz davranışlar kapsamında değerlendirilmektedir"

Oysa onları bilmesi, bilmiyorlarsa öğrenmeleri gereken temel bilgi “Yasama, yürütme ve yargı” üçlemesinin birbirini etki altına alamayacağıdır.

Ve ne gariptir ki, siyaseten bu temel bilgileri bile bilmekten aciz olanlar tarafından “Temsil” edildiğimizi görüyor ve yaşıyoruz…

Ne yazık ki…

Bunun vebali de bize düşmüyor mu?

Ne dersiniz?

02 MAYIS 2007
Not: Yanlışlıkla sayfamdan sildiğim bu yazımın arşive girmesini sağlamak için tekrar girdim. Özür dilerim...

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..