Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Büyükada anıları: Dünya!

Büyükada anıları: Dünya!
 

Yörükali Tesisleri


Bu “Dünya” nasıl bir dünya ?

Güya biz insanlar, onun üzerinde yaşıyoruz ve durmadan acı çekiyoruz… Yok , şimdi Deprem olacak, evim başıma yıkılacak… Yok, bir sel gelecek, topumuzu alıp denize götürecek… Yok, güneş bir daha doğmayacak ve kıyamet olacak… diye sittin sene titreye titreye bir şeyleri bekliyoruz; korkular içinde uğunuyoruz… Geldi gelecek diye sonumuz…

Sonra Okul belası gelir. Üç yaramaz bir sırada. Otur Allah otur… Öğretmeni dinle! Yerinden kımıldama! Arkaya bakma! Gülme! Arkadaşını dürtme ! Yaramazlık yapma.. Aslında öğretmenlere göre, okulda ayaklarını oynatman bile hatadır.. Sopa yemeni gerektirir. İl kez birinci sınıfta Hatice Öğretmen kızılcık sopasıyla ayaklarıma indirivermişti… Neymiş ayaklarımı sallıyormuşum.. Ondan sonra okulun ne belalı bir yer olduğunu anlamıştım…

Bir de üstüne AŞK acısı… ne zaman başlar… 15’inde mi, 16’sında mı… ondan sonra bir pencere altında Gırnav..Gırnav … diye bağırmalar… Başa inen kovayla sular… Aman Allahım neler çekeriz neler, şu aşk uğruna… Bir de kafasını kaldırıp yüzümüze baksa ya… bakmaz; bir de üstelik , gider.. arkadaşın olduğun o it Sedat’a yaltaklanır… Öldürür müsün, sabaha mı bırakırsın…? Şu işe bak be… Ondan sonra kafanı yorganın altına çek, gözlerini belerterek, öküz gibi ağla…Ah bu acılar… İnsan oğlu neler çekmez…

Ondan sonra adamı derslerin peşine koştururlar; hangisine çalışacağına şaşırırsın: Kimya çalışsan, Fizikçi kızar… Fizik çalışsan, Biyoloji’ci suratını asar… Dünyanın dertleri bitmez… Bahçeye çıkıp arkadaşlarla topa iki vurayım desen, oradan anan seslenir :”Matematik ödevini yaptın mı?” . Zaten ders demek , bir bakıma ödev demektir… Hiç bitmez ki ödevler… Şu okul bitse de ödevler tükense diye , düşünürsün… Tam okullar biter, işe başlarsın ; yanında bir hanım kız, bu kez o hatırlatmaya başlar: “Akşama eve ekmek ve şarap getirmeyi unutma..” demeye … Ondan sonra sıra sıra çocuklar. Sen başlarsın bu kez :”Dersinize çalışın…” demeye… İşte böyle bir dünya… Fırıl fırıl dönüp duruyor… Dönüp duruyor da kimse döndüğünün farkında değil… Herkes zannediyor ki “Dünya onun etrafında dönüyor…” ne kadar aldatıcı….

Bir de iş belası var… Gitsen bir türlü; gitmesen hiç olmaz…Nasıl ekmek yiyeceksin? Ondan sonra iş yerine yakanı bir kaptırıverdin mi, seni değirmen çarkına çevirirler… Dön Allah dön… Koş Allah koş… Bir de, “Sen eşek oldun mu, üstüne binen çok olur…” Biraz sesini çıkarsan: “Sen de çok oluyorsun…” derler… sürdürürsen itirazlarını, ya seni de sürerler; yada bir de bakarsın kapının önündesin… Ondan sonra bir süre, “Benim taş gibi mesleğim var, bana yer yok mu…” dersin; sonra burnun kırılır, beş kuruşluk ekmek için olmayacak bir işe talim edersin.. Veya , içkinin gözüne saplanır, “Ben böyle olacak adam mıydım?” diye diye; adım adım kendi intiharına yürürsün… Moktandır bu dünya be… bilen bilir…

Bir de dünyayı kendine dert etmeyenler var… Her gün aşıktırlar… Her gün yeni bir şiir yazarlar dünyaya veya sevdiklerine… Serenatlar yaparlar… Sonra deniz kıyısına gidip balık avlarlar… Avlamasalar bile yarım kilo hamsi alıp, eve getirip buğulama yaparlar… Bir tek de Rakı oh… keka… Ondan sonra alırlar pasaportlarını, atlarlar bir gemiye Yunanistan mı olur, İtalya mı; İspanya mı… gezip dururlar… Her limanda bir sevgilileri vardır. Her limanda oraya göre bir şarkı dudaklarında… Sonra Pazarlara çıkarlar… Kiraz, erik.. kayısı alırlar …Oh bir ağacın altında, bir derenin kıyısında bir güzel meyvelerini yerler… Böyle insanlar da var mıdır dünyada Allahım? (VARDIR! )

Neyse bütün bunlara boş verin. Bir gün atlayın bir vapura, İstanbul’a , oradan Bostancı’ya … Her saat başı Büyükada’ya bir vapur kalkıyor , binin, yarım saat sonra Büyükada gözlerinizin önünde büyür, büyür… Sonra oradasınız… Yörükali Tesislerine motor nereden kalkar, diye sorun… Gösterirler… Yörükali plajı, tesisleri, oteli… Ne derseniz deyin… Büyükada’nın tam arka tarafında… Motor sizi götürür, Gözucuyla Heybeliada’yı süzün (Belki de o da sizi süzüyordur…) Yanınızdan bir motor geçer içindeki gençler (Portofino’yu söylüyorlardır…!) Bakma bana, söyleseler söyleseler “Adalar sahilinde…” yi söylerler… Neyse pek aldırış etmeyin.. O elli yıl önceydi… Evet, Yörükali görünür … Bütün sevgili insanlar sahilde seni bekliyorlar, sana el sallıyorlar…Sen de salla… Olmazsa gömleğini çıkar, daha hızlı salla… Bak dost insanlar… Seni bekliyorlar… Senden hiçbir şey beklemiyorlar… Zaten dünya ile artık alış verişleri bitmiş… Dünyanın ilmine vakıf olmuşlar… Dünya ile dolmuşlar… Bir tek sevgi ile yaşıyorlar… Seni bekliyorlar, aç koynunu, kollarını… Arkadaşların, dostların… bak Dünya biz geldik… Biz… Hepimiz… Bütün arkadaşlar… Buradayız .. Sonra gözyaşları (Ve perde kapanır….) PERDE… 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..