Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Çağdaş yaşamın en zor imtihanı: "Doğum Kontrolü ve Nüfus Artışı"

Çağdaş yaşamın en zor imtihanı: "Doğum Kontrolü ve Nüfus Artışı"
 

Bugüne kadar hiçbir partinin seçim politikasında gözlenemeyen, belki açık açık dile getirilmesi politik açıdan çok riskli fakat kontrol altına alınamadığı taktirde sosyal devlet düşüncesini içinden çıkılmaz hale getirecek bir sorun yıllardır dünyayı ve özellikle de toplumumuzu içten içe kemiriyor: "Doğum kontrolü ve nüfus artışı". İktidar partisinin gayet farkında olduğu ve uzun vadeli politikalarını destekleyici bir mevzu olduğundan kürsülerden en az üç diyerek bağırması boşuna değildir. Çok basit bir hesapla üç kişilik çekirdek bir ailede gelir üçe bölünürken beş kişilik bir ailede kişi başına düşen gelir beşte birine iner ve sonuçta her bir birey yaşamı boyunca sahip olabileceği maddi ve sosyal refahın %40’ından bile bile feragat etmiş olur. Fakirleşen birey bu dünyanın nimetlerinden dilediğince yararlanamamasının haksızlığını öteki dünyada aradığı zaman kadere ve yaradana isyan etmenin günah olduğu telkin edilir kendisine. Bu dünyada aramaya başlar ise maruz kaldığı bu adaletsiz düzenin bir sınav olduğu ve bu sınavdan geçer ise kendisine bu dünyada kısmet olmayan nimetlerin öteki dünyada verileceği telkinleri sarar çevresini. İnancı umuda ve faydaya dayalı olan insan telkine de daha açık hale gelir. Dışarıdan gelen telkine açık hale geldikçe iç telkinlere kapatır kendisini. Sorgulamaz, muhakeme yapmaz. Kendisine yabancılaştıkça içindeki yabancı ile gece vakti tenha bir uykuda yüzleşmekten bile korkmaya başlar, dua eder kendisine mahkum olmamak için. Maneviyatına hitap eden ve hazır çözümler sunan telkinlerin rüzgarına bırakır kendisini, düşünmek zorunda kalmadan yaşamanın pervasız iç huzuru ile. Ve çoğalır, çoğalır, çoğalır. Çoğaldıkça fakirleşir. Bireyler fakirleştikçe iktidar sahipleri zenginleşir. İktidar sahipleri zenginleştikçe bireylerin aç olduklarının farkına varmamalarını sağlayacak televizyon, gazete, vs... gibi güçlü propaganda kanallarına sahip olma yoluna gider. Bireyler farkında olmamalıdır aç olduklarının, çünkü açlık telkin ile bastırılmaz. 

Ülkemizde bugün kişi başında düşen gelirin en yüksek olduğu yerlerdeki nüfus artış hızı kişi başına düşen gelirin en düşük olduğu bölgelerdeki nüfus artış hızının en az 4 katı olduğu gerçeği, çoğunluğunun iktidarına dayanan demokrasi sisteminde bireyin ve yaşamın kutsallığına tapan bireylerin, devlete ve maneviyata tapan bireylerin önünde hiçbir zaman çoğunluğa ulaşamayacağı gerçeğini acı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Eğer çağdaş yaşamı ve bireyin asgari yaşam kalitesinin sağlanmasını kendisine vizyon edinmiş oluşumlar bir gün iktidara gelmek istiyorlarsa çözmeleri gereken başlıca sorun budur. Doğum kontrolsüz bir nüfus artışının bireyin yaşam kalitesini de birebir etkilediğinin anlaşılır örnekler ile topluma açıklanması mutlaka bir fark yaratacaktır. İnsanlar umutlarını boş telkinlere değil, mantıklı, bilimsel gerçeklere bağladıklarında ne kadar zamandır aç olduklarının farkına varacaklardır. Ve insanlar ancak devlet'in sadece çoğunlukların değil, tek tek bireylerin devleti olduğuna ikna oldukları zaman bilinçsizce çoğalma gereği duymayacaklardır. 

Tabii bu sosyal devlet algısını yaratmak çok uzun bir süreci, çabayı ve hepsinden önce bu vizyona sahip oluşumların seçimlerden galip çıkmasını gerektiriyor. Gelgelelim iki ay sonraki seçimlerde bir kez daha tanık olacağımız bir gerçek var ki, azınlıkların temsil edilmediği, %51’in %49’a hükmettiği "demokratik" bir seçim sisteminde ne yazık ki bireyin kaliteli ve çağdaş yaşam hakkını ele alan vaadlerini arttıran değil, seçmen sayısını artıran kazanacaktır. 

 
Toplam blog
: 89
: 618
Kayıt tarihi
: 16.12.06
 
 

İlk kitabımı, 'Pal Sokağı Çocukları'nı okuduğumdan beri yazıyorum. Yazmak beni o çocuklar gibi öz..