Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cambaza baaaaaak!!!

Cambaza baaaaaak!!!
 

Hangisi tehlikeli görünüyor?


Çok basit, ama bir o kadar da karmaşık bir konu... Üniversite öğrencileri arasındaki kavgalar...

Fikir ayrılıkları insanı bazen kızdırabilir, canını sıkabilir, istemeden yanlış bir hareket yapmasına bile sebep olabilir. Ama okumak, öğrenmek, kendini yetiştirmek için üniversiteye girmiş gençlerin, her şeyi bir tarafa bırakıp, ellerinde zincirler, sopalar, bıçaklar, silahlarla ölesiye ve öldüresiye kavga etmelerini anlamak mümkün değil.

12 Eylül öncesi biz bu filmi görmüştük. Seyretmeyenler için sonu merak edilen bir macera olabilir belki ama, bizim için sonucu belli bir trajedi... "Biz" derken bir taraftan bahsetmiyorum. Sadece 12 Eylül öncesi olaylarını aklı başındayken yaşamış insanları kastediyorum.

Kimin haklı, kimin haksız olduğu tartışmasını, -altından kalkamayacağımız için- açmak istemiyorum. Fakat hangi "sağcı" ya da "solcu" iyi ki o yaptıklarımızı yapmışız, iyi ki binlerce insanı öldürmüşüz, iyi ki onbinlercesini yaralamışız, iyi ki yüzlerce otomobil yakmışız, işyeri kundaklamışız, kahve taramışız, olay çıkartmışız, fabrikaları kırıp dökmüşüz, diyebilir mi?

Yapılan bu eylemlerle memlekete şöyle bir fayda sağladık iddiasında bulunabilir mi? Bugün o sayede şu refahı yaşıyoruz, şu mutluluğu, şu bolluğu, şu güzelliği yaptığımız o eylemlere borçluyuz, diyebilir mi?

"Sağcı" ve solcu" diye damgalanan binlerce genç, hayatlarının en verimli çağında, ailelerini yasa boğarak aramızdan ayrılıp gittiler. Ne dayanılmaz bir acı, Allah hiçbir anaya babaya böyle bir acı yaşatmasın....

Hayatta kalanlar, elbette fikirlerindenn vazgeçmediler, solculuklarını ve sağcılıklarını kendilerinde sakladılar. Ama yeri geldi sağcılar solcu gibi davranıp işçiye, köylüye, gecekonduya, ezilmişlere sahip çıktılar, yeri geldi solcular holdinglere yönetici oldular.

Bu olayların arkasındaki iki partinin sonradan elele kolkola girip birlikte hareket ettiklerini anımsamak bile istemiyorum.

******

O günlerde de böyle provokasyonlarla başlamıştı olaylar. Ama biraz daha farklıydı. Sadece gazeteler vardı o zamanlar. Ne yazarlarsa ona inanırdık.

1969-70 öğretim yılında İÜ Hukuk fakültesine kaydolmuştum. "Provokasyon" kelimesini ve uygulamasını ancak üniversitede öğrendim ve gördüm. Bir sağcının sağcı öğrencilere veya örgütüne, bir solcunun da solcu öğrencilere veya örgütüne zarar verip, kamuoyunda öteki grubun suçlanmasını sağlayacağını ben kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim.

Fakat, bu nasıl sağcılık ve solculuktur ki, göz göre göre arkadaşına, yakınına fikren desteklediğin insanlara zarar veriyorsun... Bunu da ilk elde anlayamamıştım. Oysa bunlar ne sağcıydı, ne solcu... Sadece provokatördü....

Bugünkü gazetelerde dün Akdeniz Üniversitesinde yaşanan olaylara ilişkin haberler vardı. En önemlisi, bu olaylara sebep olan Provokatörün resmi vardı gazetelerde. Kafası sıfır numara kazınmış, sakallı gerici görüntülü bir adam...

Günün mana ve ehemmiyetine uygun bir görünüşü vardı.

Hani meşhur bir "cambaza bak" benzetmesi vardır. Fakat burada cambaza bakarken, herkes oynanan oyunun da farkındadır.

Pardon, "herkes" dedim ama, farklı düşünenler de var... İşte gazetelerde bu adamın resmi çıktığı gün, hazır objektife takılmış bu olayı, mutlaka açığa çıkarmak için bütün Basının gayret göstermesi gerekirken, bazı gazetelerde ise, bir okuldan çıkan başörtülü öğrencilerin resmi vardı.

Okulun kamusal alan kabul edilmesine de eyvallah... Okul çıkışında da çocukları takip altına almak, sonra bu yaşta onları "suçlu" gibi gazetelerde deşifre etmek... Kime ne faydası var diye düşündüm, ben bir anlam veremedim.

Yoksa bu da bir başka cambaza bak hikayesi mi?

Ben buna bile razıyım.

Hiç değilse bu arada şu eli silahlı provokatörü gözden kaçırmayalım.

Eğer bir tehlike uyarısı için bu adama karşı bu kız öğrenciler piyasaya sürüldüyse, bu gerçekten büyük haksızlık... Bu kadarına artık "pes" diyorum.

Otuz yıldır şu ülkede bir başörtüsü sorunu var. Bu yüzden okuyamayan, okulunu yarım bırakan, bu yüzden hayatı allak bullak olan binlerce öğrenci var. Bunların onbinlere, yüzbinlere varan aileleri var. Bu kadar kışkırtmaya, bu kadar haksız uygulamaya, bu kadar akıl dışı dayatmalara rağmen, şu memlekette özü, kökü buna dayalı tek bir olay yaşandı mı? Hayır!...

Buna rağmen gözümüzün önünde öğrencilikle hiçbir alakası olmadığından hepimizin emin olduğu bir şahıs, bir üniversite bahçesinde göz göre göre silahını çekip ateşlerken, ortalığı kana bulamaya çalışırken ve bundan sonra kanlı olayların olması için ortam hazırlarken, birçoklarının iddiasına göre aile baskısıyla başını örtmek zorunda kalmış şu üç beş genç kızı, sanki tehlikenin başmimarıymış gibi sunmak, neyin nesi Allah aşkına?


(Şimdi bu yazı üzerine böyle farklı bir senaryo hazırlanırsa ona da hiç şaşırmam).

Bu adam ve bunun gibiler, her zaman sahnede yerini alacaklar ve görevlerini yapıp gidecekler... Kimse de onları araştırma zahmetine katlanmayacak. Çünkü her zaman "gerçek tehlikeli yaratıklar" olarak başı örtülü kızların resmini çekip peşine düşmek, gerekirse onlara cezasını vermek mümkün ve kolay... Niye zor işlere bulaşalım ki, değil mi?

Eğer bu oyunu görmezsekve çözmezsek, 12 Eylül öncesini yeniden yaşamamız kaçınılmazdır. Bu toplumun böyle bir travmaya dayanacak gücü var mıdır, yok mudur, düşünmenizi istiyorum. Ve bundan kime yarar gelir, kime zarar dokunur, bunu da yine sizin vicdanınıza bırakıyorum.

Cambazı yeni gören gençler, bırakalım onunla eğlenmeye çalışsınlar. Ama, bu eğlenceden nasibini alanlar, bu yüzden kâbus dolu yıllar yaşayanlar, ne olur bu arada dönen dolaplara seyirci kalmasınlar... Çünkü aynı hatayı ikinci kez işlemek, akıllı bir insana yakışmaz...


 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..