Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Prof Dr İrfan Serdar Arda

http://blog.milliyet.com.tr/driserdararda

18 Mart '15

 
Kategori
Özel Günler
 

Çanakkale Savaşı ve Tarih algısı

Çanakkale Savaşı ve Tarih algısı
 

1968 yılı Mart ayında, henüz o zamanlar ilkokul ikinci sınıf öğrencisiyken gezmiştim Çanakkale savaşlarının geçtiği yerleri. Hem de geçmişte orada gerçekleşen savaşa katılan bir gazinin rehberliğinde. Sadece bir gezi değildi, günümüzde nasıl bilgisayarlarda o anın canlandırması yapılabiliyorsa, gazinin anlatımıyla bizler de o günleri birebir yaşamıştık sanki. O günlerden aklımda kalan ve beni en çok etkileyen üç manzara; yaklaşık olarak 4-5 m genişliğinde bir yolun iki tarafında mevzilenen Osmanlı ve Anzak askerlerinin günler süren ve bir milim bile kıpırdayamadıkları çatışmaların öyküsü, alnında hala bir kurşunun durduğu kafatası ile düzenli ve korunan işgal kuvvetleri askerlerinin isimlerinin yazılı olduğu mezarların yanında hiçbir askerimizin mezarının olmamasıydı. Hele de gazinin, “bastığınız yerin altında yatan bir şehit olabilir” sözü üzerine nasıl da korkarak yürüdüğümü dün gibi anımsıyorum.

 

O yıl Çanakkale Turizm Müdürlüğü tarafından Çanakkale savaşlarının ellinci yılı anısına bastırılan ve arkasında resimler bulunan kitabı da bir solukta okumuştum. Seyyit Onbaşı’nın ellerini arkaya dolayarak kavradığı onlarca kiloluk mermili fotoğrafı ile Bouvet zırhlısını “tam da bacasından içeri isabet ettirerek batıran” topçu bataryasının fotoğrafı hala belleğimde tazeliğini koruyor.

 

Çanakkale savaşlarının bir simgesi haline gelen 18 Mart tarihi; kim ne derse desin, nasıl anlatırsa anlatsın, yitirecek birşeyi kalmamış olan bir ülkenin, bugün anlamakta zorlandığımız ya da üzerine yüzlerce komplo teorileri üretilen işgalci/emperyalist ülkelere karşı kazanılmış haklı bir savaşımıdır. Tam anlamıyla çökme noktasına gelmiş, geçmişte yapılan yanlışlık ve beceriksizliklerle artık yönetilemez hale gelmiş bir İmparatorluğu; deyim yerindeyse “kurtlar sofrası”na çeviren egemen ülkelere karşı, kendi irade ve becerisiyle başkaldıran bir anlayışın ilk filizlerinin ortaya çıktığı gerçek anlamda bir kurtuluş savaşıdır.

 

Tarih, gerçeklerin birebir anlatıldığı bir bilim olmalıdır. Olmuş olan olayları günümüze o anki durumları ile anlatmalıdır. Tarih bilimcileri ise, bu olayları bilimin diğer dallarını kullanarak yorumlamalı ve insanlık tarihi içerisindeki yerine oturtmalıdır. Tarihi eğer bugünün koşulları ve anlayış ile yorumlayacak olursak, yüz yıl ya da bin yıl önce olmuş olayları sanki bugün oluyormuş gibi günümüz algıları içerisinde kavramaya çalışırsak, o günlere ve o günlerin kahramanlarına ihanet etmiş oluruz ve gerçekleri anlayamayız. Tarih yazımının belki de en olumsuz yanı, “dünü bugünün koşullarında algılayarak” yazmaktır.

 

Ne yazık ki, bu ülkede yaşayan insanlar olarak, başta “komplo teorileri” olmak üzere, “ruhani mantığımızı” okşayan her şeye çok kolayca inanabiliyoruz. Gündelik algılarımızla hem geçmişi hem de geleceği eğip büküyor ve olduğu ya da olması gerekenden çok uzak noktalarda kabul edip üstelik bunlara gerçekmiş gibi de inanabiliyoruz. Oysa ki, gerçek her zaman bir tanedir. Tarihte olmuş olan olaylar da bir kez ve nasıl olmuşsa öyle olmuştur. Bu gerçeği ne bugünkü algılarımız değiştirebilir ne de üzerinde üretilebilecek onlarca senaryo.

 

Çanakkale savaşları, içinde ruhani ögelere yer olamayacak denli soğuk ve bir o kadar da acımasızdır. Emperyalist ülkelerin sadece Anadolu topraklarını değil, ama stratejik açıdan çok büyük önemi olan boğazları ele geçirmek üzere başlattıkları hareketin Çanakkale’de durdurulmuş olması, kuşkusuz ki bir ulusal kurtuluş savaşımını başlatmıştır. Ancak, buradaki sonucun Birinci Dünya Savaşı’nın gidişini de etkilediğini yadsımamak gerekir. Her ne kadar Seyyit onbaşı mermileri taşıdıysa da, o merminin konduğu topu ateşleyen asker ve komutanların yaptıkları hesaplamalar unutmamalıdır. Cephede bulunan başta Mustafa Kemal olmak üzere tüm komutanların değişen koşullara ayak uydurmak için yaptıkları stratejik savaş planlarını görmezden gelmek, “ak sakallı dedelerin gelerek yol gösterdiklerini” ileri sürmek kadar akıl ve mantık dışıdır. Tarihin her boyutunda olduğu gibi, Çanakkale Savaşlarını da, ancak o günün koşulları ile “empati” yaparak anlamak olanaklıdır.

 

Bugün, olasılıkla onlarca hamasi nutuk atılacak, gene onlarca olmamış öykü ve senaryolar ile belki de orada hiç bulunmamış yeni kahramanlar türetilecek, yaşamlarında ilk kez Çanakkale Savaşlarının geçtiği yerlere adım atan politikacılar kendi siyasi görüşlerine göre yonttukları düşünceleri ile geçmiş yorumlayacaklar. Ama, bunların hiçbirisi geçmişi değiştirmeyecek. Ne orada “vatanı uğruna savaşarak şehitlik mertebesine ulaşan” mehmetçiğin, ne de aslında neden orada olduğunu bilmeden gelip ülkesinden binlerce kilometre ötede “ülkesi adına şerefle savaşan” Anzak askerinin o anda yaşadıkları gerçekleri değiştiremeyecek.

 

Eğer o günleri anlamak istiyorsanız, size önerim, bir gün tek başınıza gidip dolaşın o toprakları ve akşam karanlığında denize bakıp güneş batarken çevrenizdeki top, silah ve haykıran insan seslerini hayal etmeye çalışın. Emin olun, hiç bir tarih kitabında okuyamayacağınız gerçeği orada göreceksiniz!

 

Sağlıklı günler dileklerimle.

 

Prof. Dr. İrfan Serdar ARDA

Çocuk Cerrahisi Uzmanı

 

driserdararda@gmail.com

http://driserdararda.com

https://www.facebook.com/ArdaCocukCerrahisiSayfasi

https://twitter.com/drserdararda

https://tr.linkedin.com/in/isarda      

 
Toplam blog
: 59
: 16759
Kayıt tarihi
: 02.03.13
 
 

Prof. Dr., Çocuk Cerrahisi Uzmanı...   "Çocuk Cerrahisi", çocuklarda tedavisinde cerrahi yöntem g..