Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Haziran '10

 
Kategori
İnançlar
 

Çaresizlik, kederi kader edinmektir

Çaresizlik, kederi kader edinmektir
 

Hani takvim yaprağında şu gün ay tutulacaktır, şu gün güneş tutulacaktır diye yazar ya orada yazdığı için mi güneş veya ay tutulacaktır yoksa güneş veya ay o gün tutulacağı için mi o takvim yaprağında yazmaktadır?

Bu kaderin anlaşılması için sorulması gereken sorudur...

Ölen işçilere de sormak lazım, sizler oranın koşullarını sorumlulardan daha iyi bilenler bizzat yaşayanlardınız, sizler o koşullara rağmen orada çalışmaya devam etmekle bu kaderin nasıl bir parçası oldunuz veya yürekli olmanın kaderin haksız bulacağımız yanlarını ne derece yok edeceğine inandınız?

Yoksa çaresizlik mi?

Hayır, çaresizlik bu değil!

Geçenlerde Mars’ı gezdim, bir robot bana marsı gezdiriyordu, insan buraya kadar gelmişti…

Hangi insan? Bu robotu marsa konumlandırabilmek konusunda tek bir yüreğin ve aklın kendini çaresiz görmediği bir bilim komitesinin insanları…

Kaderini bir göçüğün altında kalmakla sonlandıran insan değil...

Kaderini Mars'a taşıyan insan...

Çaresizlik, Mars'ı keşfetmemiş insanın, keşfedilen Mars'ı gezmeyen insanın kadere dolaylı atfıdır. Öyle bir atıf ki, takvim yaprağını tanrı sanan bir ticanînin ayıplar, günahlar takvimine not ettiklerinden daha acımasız ve daha öngörüsüz...

Düşünün ki yüksek bir tepedeyiz, çok yüksek bir tepede... Ve tepenin aşağılarında, tepenin iki tarafından son sürat aynı raylar üzerinden gelen iki tren görüyoruz ve öylesine ilim sahibiyiz ki, kimya, matematik, fizik ve tüm bunların üstünde duracak bir sezgiye sahibiz. Maddeyi yaratmışçasına tanıyoruz ve başlıyoruz hesaplamaya...

İki tenin de hızlarını hesaplıyoruz, hangi noktada çarpışacaklarını hesaplıyoruz, her maddenin ve onun yumuşattığı koşullarda diğer maddelerin merkez kaç kuvvetlerini hesaplıyoruz, öyle ki bir çocuğun elindeki elmalı şeker bu çarpışmayla kimin gözünü çıkaracak, yolculardan kim nereye fırlayacak, kim nereye çarpacak, kim ve ne nasıl zarar görecek, kim ölecek, kim sakat kalacak, kim burnu dahi kanamadan kurtulacak tek tek hesaplayıp buluyoruz...

Tren çarpıştıktan hemen sonra aşağıya inerek, bu çarpışma olmadan önce şimdi ne olduysa ben hepsini biliyordum, işte bunlar ölenlerin listesi, işte bu kaza bilançosu, işte sizler de kurtulanlarsınız diyecek olsak, kurtulan kazazedeler neler diyebilir bize?

Sen önceden bildiğin ve bu bilmişlikle yazıp çizdiğin için tüm bu olanlar yaşandı mı derler yoksa bizler bu trene binerken aynı raylarda üzerimize gelen diğer treni biliyorduk ama bir mucize yaratmak için yüreklendik ve öyle bindik bu trene mi derler, yoksa trene binmekten başka çaremiz yoktu mu derler; hiç kimsenin binmediği bir trenin kalkmayacağı için çarpışmanın da olmayacağını düşünemeden...

Kader böyle bir şeydir, yaratıcı öylesine ilim sahibidir ki, her şeyi önceden bilip yazmıştır. Ama o yazdığı için bizler yaşamayız, biz yaşayacağımız için o yazmıştır.

Evet, işçilerin ölümü kaderdir ama onlar kendi kaderlerini biliyorlardı ve kendi kaderleri kendi tercihleriydi. Kaderleri bu olduğu için ölmediler, bu şekilde öldükleri için kaderleri bu oldu.

Her şey kaderdir. Kader yazılan, tasarlanan her şeydir. Ama olması için yazılan değil, olacağı için yazılandır.

İşçilerin ölmemesi için alınacak tedbirlerle farklı sonuçlar alınacak olması da kader olurdu. Gelişmiş, eğitimli, düşünebilen kaderi anlamış insanların kaderi olurdu. Marstaki robotun mekanik yüreğindeki heyecanı kaderi yapan insan gibi...

Hülasa insan aslında kaderini kendi yazar ve kaderi kendi elindedir. İnsan kaderin elinde değil.

Maden işçilerimizin de ölmesi sorumlularla baş başa verip yazdıkları kendi kaderleridir. Okunmuş kaderi silebilmek, paraflayabilmek ne mümkün ama ölümlerle nihayet bulmuş bu kaderlerin satırlarında yer alan redaktörleri de, şimdi gezdiğimiz marsa dokunabilmemizi sağlayacak sorumlu redaktörlerle değiştirecek gelişimi göstermesi gerekenler de bizleriz...

Her şeyi tasarlayan, evreni tasarlayan, ölümü bile hayatın devamı olarak süsleyip tasarlayan bir yaratıcının tüm yaşanacak olanları önceden bilip yazabilecek kadar ilim sahibi olabileceğine inanıp hak verdiğimizde, kendi kudretimizde bir tanrı düşünerek kaderi anlamaya kalkmaktan vazgeçtiğimizde, takvim yaprağını tanrı sanıp o takvim yaprağını koparmanın bizi çaresiz bıraktığını bildiğimizde herkes kendi kaderinin redaktörü olacaktır diye düşünüyorum...

İşte o zaman o tren kalkmayacak, başka raylar döşenip tedbirler alınacak ve işte o zaman o tren kalkacak!

 
Toplam blog
: 33
: 539
Kayıt tarihi
: 31.10.06
 
 

Yazmayı seviyorum...Çünkü yazdıklarımı okuyanlar, beni farklı düşünmeye götürebiliyorlar.....