Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

Cemaat ve hükümet restleşmesinin asıl kazananları kimler?

Cemaat ve hükümet restleşmesinin asıl kazananları kimler?
 

Sadece bir kazanan yok.


Bir de olaya farklı bir açıdan bakalım. Mesela bu konuyu ortaya alıp etrafında tavaf edelim o zaman farklı stratejileride görebilme imkanımızda olur. 

AK Parti Hükümet'ine en büyük desteği verenlerden biride geçmişte Cemaat'ti. Öyleki bu destek sayesinde Cemaat'in yurt dışı faaliyetlerinde de arkasına her zaman olduğu gibi devleti yanına almıştı hemde çok güçlü olarak. Hükümet Cemaat'in istek ve taleplerine yönettiği çıraklık ve kalfalık dönemlerinde hayır demedi. 

Cemaat'in Esnaf kanadı Cemaat yapılanması üzerinden yurt dışında italat, ihracat ticaret ve yapılanmalarda sonuna kadar nimetlendi. Bu sayede Cemaat Yurt dışındada Türkiye'nin ticari ve ekonomik hareketliliğine olumlu yönde katkı sağlamaktaydı. İçerde Ak Partinin neo liberal politikaları dışarda yüzlerce okul ve esnaf yapılanması hızla Türkiye'nin iktisadi ve siyasi etkisini arttırmaya başlamıştı. 

Buna bir dur demek gerekiyordu.

Kim dur diyecekti? 

Elbette müttefiklerimiz, yüzümüze gülen ama halkımıza Vize uygulayan ve halkımızı sevmeyen Batı.

Aslında korktular, bu gidişle bu sinerji ortada ne Britanya ne ABD dinlerdi. Cemaatin lideri ölmeden ve yapı hasar görmeden bu gidişata son verilmeliydi. 

Bunun startı ilk olarak AK Parti'nin "Güçlü İstihbarat Güçlü Türkiye" sloganıyla Türkiye'de devletin birliğini tehdit etmeye başlayan dört başlı İstihbaratı birleştirmesiyle ve bunun başına Hakan Fidan'i getirmesiyle ilk itiraz Britanya'dan geldi ama onun Orta Doğu'daki bekçisi İsrail görünürdeki itirazcıydı. Hakan Fidan hemen "İrancı" ilan edildi ve bu Cemaat tarafından da memnuniyetle kabul gördü. 

Sonrasında Türkiye'de bulunan çok başlı İstihbaratların başındaki paralel devlet yapılanmaları Başbakanlığın önünde Bomba patlatılmasıyla başlayan, Oslo görüşmeleriin servis edilmesi, Uludere faciası, Reyhanlı katliamı, Gezi planlaması tamamen paralel devletin Hakan Fidan operasyonları olarak kaldı.

Neden Batı cemaati öne sürdü?

Cevap basit. Önce bırakalım birbirlerini yesinler, zayıf düşenide sonra kullanırız yada biz yeriz oyunu.

Büyük ihtimalle bu satranç oyununu önceden (Graham Fuller değil ama Britanyalı stratejistler) tahmin ediyorlardı.

Zira Başbakan'ın ne kadar inatçı ve ne kadar iyi konuşan bir adam olduğunu ve Türk Halkını yeniden her olaydan sonra kendi etrafında toplayacağını tahmin ettiklerini düşünüyorum.

Burada zayıf halkanın aslında Cemaat olacağını ve hem Türkiye'deki hemde dünyadaki kontrol edilemez büyümelerinin ilerde "Büyük Türkiye" projesine istemeden angaje olabileceklerinden korktukları için Cemaati sıkıştırdıklarını ve ellerindeki yargı ve emniyet içindeki gücü Hükümete DARBE yapmaya ikna ettiklerine ve bunun sonucunda Cemaat'in ve üyelerinin ağır darbe alabileceğini (Britanya'nın) iyi hesap ettiklerini düşünüyorum.

Burada aslında en büyük darbeyi alan Cemaat yapılanması değil sadece, tüm dünyada etkin olan bu organizasyonun iktisadi, sosyal, siyasi etkilerinin de yara almış olmasının doğuracağı ekonomiye zararınıda görmek gerek.

Ancak Cemaat ne olursa olsun kendisinden istenen Batı'nın bu taleplerine sonuna kadar karşı koymalıydı.

Yapmadı.

Başbakan'ı güç zehirlenmesine uğradı diye itham ederken kendilerinin doğrunun ve İslamın yegane temsilcisi görmenin kendi kendisini eleştirme, hatalardan ders çıkartmak bir yana (Ki bu Maliki Yevmiddin Fatiha ilkesine tamamen ters) Peygamberin ruhunun gece ziyaretleriyle kutsanmış birliklerinin her yapının hatta devletin bile üzerinde görme kibri hızla yalnızlaşmalara neden olduğunu anlamak görmek dahi istemediler ve hala görmüyorlar da.

Özellikle beddua (yada Mülaane) adına ne dersek diyelim bu görüntünün halkın kalbini eskiden ağlayarak ve sövene dilsiz döğene elsiz politikadan uzaklaşıldığının anlaşılmasıyla hızla Esnaf, Mütevelli yapıları çökme noktasına geldi. (Gazetelerin ve dergilerinin traj kaybına rağmen bedava olara dağıtılmasıyla kaybedenin kendileri olmadıklarını ve dik durduklarını göstermek istemeleri ise son derece acı bir tablo)

Bu süreci Emperyalistlerin (Britanya'nın) iyi hesapladığını düşünmekteyim. Britanya kolay kolay yaş tahtaya basmaz. Türkiye yeteri kadar güçlenirse Nato üyesi olsak bile bizim aleyhimize derhal Rusya ile ittifak kurup şer çatışmalarına girmekten çekinmeyecek bir ülkedir. (Tarihte gördük)

Lütfen kimse ABD'ye ve İsrail'e bakmasın, bu iki ülke Britanya'nın oyuncağıdır sadece.

Burada Cemaaat mensuplarının hala kendi yanlışlarını görmeme ve kendini eleştirmeme tutumlarına hayret ediyorum. 

İslam, Adalet, ahlak, sorumluluk duygusu ve vicdanın temel alan KABE'NİN dört köşesini tutan bu prensipleri merkeze alır.

İslamın 5 şartı ve İmanın 6 şartından önce bu dört şartı tarihte bilerek örtülmüştür. Aslında İhlas Suresi, Fatiha ve diğer bir çok sürede gördüğümüz konudur.

Bu nedenle "itaat et rahat et" dönemi bitmiştir. "İmama itaat" farzdır geleneksel bakışları yerini artık gerçekten İSTİŞARE ve KOLLEKTİF akla adalet ahlak sorumluluk ve vicdan merkezinde bırakmalıdır. Ser rehber ve bölge imamının kapalı kapılar ardında kararlar alıp istişare adı altında bunları üyelere dikte ettirmesi İslami İstişare asla olmamıştır.

Bu noktada gelinen çizgi herkesin takkesini yada şapkasını önüne alarak aklını yüreğindeki vicdan süzgeciden geçirerek hareket ettirmesinin zamanıdır.

Meşru hedeflere meşru araçlarla varılır. Bunu herkesin anlaması lazım.

Bir devletin veya bir cemaatin ilk önce tesis etmesi gereken şey kendisine duyulan GÜVEN ve kendisinden beklenilen UMUD edilen Adalet, AHLAK, Sorumluluk ve Vicdan çizgisinin dışına çıkmamasıdır.

Bu yapılmadıkça aslında esas kazananlar tamamen İslam'ın ve Türkiye'nin düşmanları sözde MÜTTEFİKLERİMİZ olamaya devam edecektir.

Burada kazanan kesinlikle Doğu değil Batı'dır...

 
Toplam blog
: 722
: 3755
Kayıt tarihi
: 23.01.09
 
 

A.Ü İktisat Fakültesi mezunuyum, daha önce Kazakistan ve Hollanda'da eğitmenlik ve tercümanlık iş..