Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '13

 
Kategori
Öykü
 

Cemil Kavukçu’nun Tasmalı Güvercin'i

I.Dörtlü Sarmal

Tasmalı Güvercin adlı öykü kitabında onbir öykü var. Biri düşsel(fantastik kurgu), diğeri yaşamsal-gerçekçi öykülerden oluşan iki bölüm olarak düzenlenmiş. Hepsi de fantastik kurgu unsurları taşıyan birden çok öykünün Defter anabaşlığıyla ve bütünlük oluşturacak biçimde sunulması Cemil Kavukçu öykücülüğünde bir ilk. (Dikkat ve soru imi! Sorunsallar nelerdir?) Öte yandan birinci bölümde yer alan yedi öykünün ana başlığı da “Görünmeyen”dir. Bu bölümde, başlığın içerdiği anlam, sözcük anlamında olduğu gibi, yaşamımızdaki görünmeyenleri görünür kılan öyküler olduğu için midir, yoksa ikinci bölümü tamamlasın diye, oraya bir gönderme midir? Her ikisi de düşünülebilir.

Tasmalı Güvercin yine kasaba mekânlı, oraya dair olanları; daha doğrusu oranın görünmeyenleriyle, kurgulanabilir olanlarını anlatan, derinliklerini sezdiren öykülerden örülü bir kitap. Mekân İnegöl; görünen kısım fiziki ve sosyal yaşam, insani ve sistemsel kusurlar, gereksinmeler, olaylar ve olgular; görünmeyen kısım; psikolojik, cinsel durumlar, boşluklar, eksikler, gereksinmeler, hatalar, suçlar ve cezalardır.

Hemen belirtmem gerekir ki bu kitabın dört ana izleği ve dört ana vurgusu var. Bu izlekler ve vurguları Tasmalı Güvercin, Dut, Madalyon  adlı öykülerin, Defter başlıklı bölümün (dört italik metninin) derinliklerinde saklı. Özgürlük ve kurtuluş, baskı ve devrim, ideoloji ve gerçek, yaşam ve düş ikilemleridir bunlar.  Diğer tüm öyküler sanki bu öykülerin içinde ya da onların sağa sola saçılmış kırıntılarıdırlar. Öyle görünüyor ki Cemil Kavukçu öykücülüğünün hem doruğu hem de yol ayrım noktasıdır Tasmalı Güvercin.

Bu kitaptan sonra Cemil Kavukçu öykücülüğü hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak. Tehlike ya da gelişme!... Vurgu yapmak, yazarın dikkatini çekmek istiyorum!

II.Sorunsallar

Cemil Kavukçu öykücülüğünün en sevimli ve en başarılı yönü; olayların, durumların, hatta özge kültürlerin bile yapay, eklektik, yama açıklamalarla değil, yaşantıların ayrıntılarına girilerek okura öykü biçemiyle sunulmasıdır. Teferiç(s.11) adlı öyküde Boşnak kültürünün birkaç Boşnakça sözcüğün yaşamdaki karşılığının öyküleştirilmesiyle verilmesi gibi. Buradaki sorunsal, göçmenliğin getirdiği kültürel çatışma, yabancılaşma, yalnızlaşma ve ötekileş(tiril)me olayıdır. Bir öğretmen bile bu olumsuzluklara teşne olabiliyorsa varın gerisini siz düşünün diyor.

Sözün burasında durup Cemil Kavukçu adlı yazara, onun istemese de yüklendiği misyonuna bakmak gerekmektedir. Bütünsel bir değerlendirme yapabilmek için elbet. Çünkü yazar, toplumun, ötekileştirerek kendinden uzaklaştırdığı, bazı yapay ve pragmatik değerler gerekçe göstererek yalıttığı, yalnızlaştırdığı, lanetlenmiş insanları; onların dünyasına sanatın ustalığınca sızarak, hatta onları onlarla birlikte yaşayarak anlatıyor. Bu anlamda gören, duyan, anlatan; klasik anlamda toplumun gözü, kulağı, dili olan, yani sorumluluk sahibi; ülkesine, onun bireylerine, özellikle de halkına borcu varmış da onu ödüyormuş gibi bir  davranış içinde. Dut adlı öyküsüne bu bağlamda bakmak ve oradaki. Tico Abla’yı anlamak görevi düşüyor okura da. Derinden derine çözümlenen; toplumun da tıpkı doğa gibi günü geldiğinde öcünü aldığına  dair sosyal yasadır. Yoksa kötücül Hamit Efend’yi Tico Abla’nın cinleri çarpmazdı. Doğrudur, bu halkın da cinleri var; yalnızlarının, yoksullarının, ötekileştirilenlerinin…

Madalyon(s.34) adlı öykü kapitalizmin, onun modern ideolojisinin ve çarpık sosyolojisinin ürünü olan kentleşmenin  nalına mıhına vuran izleğiyle  dikkat çeken, ilginç öykülerden biri. İkiyüzlü ideoloji, bir yandan, kendine göre gerici kabul ettiği unsurları (camiyi, dini, dini alışkanlıkları) toplumsal bilinci ve bireysel varoluşu felç edebilmek için canlı tutmak çabasındayken, diğer yandan ekonomipolitik yasalarına gözünü kırpmadan kurban verebilmektedir. Bir zamanların gözde mahalle camisi, kentleşmeyle birlikte terk edilirken kimse dönüp arkasına bakmıyor, herkesin gözü yeni camide.

Kentleşmeyle ilgili diğer bir öykü de Hangi Kedi’(s.29)dir.  Ağavari burjuvazinin kent kimliği kazandıramadığı büyük kasabalarının insan-insan, insan-hayvan ilişkileri üzerindeki olumsuz etkisini izlek olarak seçmiş. Komşu, anne, kız ve kedi dörtlüsü arasındaki iletişimsizliği ilginç ve şaşırtıcı bir kurguyla sergileyen öykü, kentin dayatması yüzünden kurstan kursa koşuşturan küçük kızın (Küçük Robot.C.K.) nasıl robotlaştığını, diğer insanlara karşı nasıl hoşgörüsüz davrandığını imliyor.

Kitaba adını veren Tasmalı Güvercin(s.26) adlı öykünün üzerinde çok durulacak. Buna inanıyorum. Çünkü tek başına bu öykü de yine Cemil Kavukçu öykücülüğünde bir doruk ürün. Tam da sanata yakışır bir soylu çıkış. Kurulu, verili düzenin insanı nasıl onursuzlaştırmaya çalıştığını, hatta bunu belli oranda başardığını; körü körüne bağlılığın, sistem ve onun kurnazları tarafından nasıl sömürüldüğünü, ne vahim sonuçlar doğurduğunu anlatıyor. Öykünün bir düğümü çözdüğünü de vurgulamam gerekiyor; Tasmalı Güvercin’den başkaları, yani diğer güvercinler özgürlüğü seçerek tarihi, kendiliğindencilik(determinizm)’e bırakmamak gerektiği; onu öznel istenç, direnç ve savaşım süreçlerinin belirleyeceği bilincine  özel önem veriyor.

Fethi Naci bir kez demiş ya; “Cemil Kavukçu’nun elinin değdiği her şey öykü oluyor,” diye… Cemil Kavukçu, Sıcak Üçlemesi adlı öyküsünü salt bu nedenle, Fethi Naci’yi doğrulamak(!) amacıyla kaleme almış sanki. Ayrıca, yeri gelmişken belirteyim ki, Dut ve Tasmalı Güvercin’deki bazı bölümler, yazarın öyküye doğrudan girerek kendi düşüncelerini yamadığı izlenimi veriyor.

III.Kurmacalar

Tasmalı Güvercin’inin DEFTER anabaşlıklı ikinci bölümünde, italik yazılmış ara bölümlerin dışında dört öykü yer almaktadır. Dördü de düşsel. Biçemi esas alındığında Cemil Kavukçu öykücülüğünün biraz ötesi, arkası gibi görünen ayrıksı öyküler. Bir bütün olarak sunduğunu da göz önüne aldığımızda bunun bir gövde gösterisi olduğunu, yani “böyle de yazabilirim” demek istediğini düşünüyorum. Düşünmüş olsa da haklı olur. Biçemsel-biçimsel evrilme düzleminde başarılı arayışlar diye de betimleyebiliriz. Aslında postmodern yazın anlayışının metinlerarası ilişki tekniğini, toplumcu özle ve eytişimsel anlayışla bütünleştirebilmek benim çok önemsediğim, önerdiğim bir çabadır. Toplumcu yazın-sanat anlayışının başarması gereken en temel sorunlardan biri budur çünkü. Biçim(sanat) kadar t/öz(erdemsel içerik ve ileti); öz kadar biçim=Biçem (özgelik ve özgünlük için koşul).

Halüsinasyon, hayal, düş, kurmaca, rüya, fantezi ve esriklik hali de insana dairdir elbet. Bireye… Psikoloji halleri, duygular, ama özellikle de aşk ve sarhoşluktur en çok bireyi anlatan. Bir insanı anlamanın (bu olanaklıysa elbet) en geçerli yolu, o insanın bunlarını anlamaktan geçer.

Sözün özü şu ki, Cemil Kavukçu, DEFTER’de öykücülüğüne bambaşka boyutlar katmış: en çok da derinlik. Göz ardı edilmemesi gerekenlere gelince… Kimsenin kendine pay çıkarmasına izin vermiyor çünkü; kitap ve kitaplık kavramlarıyla başlıyor bölüme. “Küçük yayınevlerinden çıkmış kitaplar”la ilgili olarak, “yazarlarının çoğunu anımsamadığını… hazin bir durum” olarak betimliyor. Postacı, zarf, Lise Defteri, Modigliani’nin portre çalışması, hastalık, tavuk, bira, votka, limon, Sarıkız, iş, havlayan adam gibi sözcük ve kavramlarla da yaşamı çağrıştırıyor, onunla bağını koparmıyor. Soyut-somut, somut-soyut, birey-toplum ikilemlerini ustalıkla birbirinin içine yerleştirerek, hatta birbirine dönüştürerek yepyeni bir biçem deniyor.

IV.Sonsöz

Dil, yaşam, biçem bağlamı kusursuz denebilecek denli sağlam. Türkçemize ciddi katkı olarak görüyorum onun bu çabasını ve başarısını. İçtenlik ve etik ilkelerini düşündüğümüzde de sanata dair  -yeniden- vicdani anımsatmalarda bulunduğunu düşünüyorum. “Öykülerimde aşk yok, evet,” demişti Bursa’daki bir etkinliğinde soruya yanıt olarak. Bu övünülecek bir yan değil, o da bu anlamda söylemedi, ama bu sözün arka planı çok önemli. Çünkü “aşk” kadar insani ama sansanyonel bir izleğe sığınmadığı halde başarılı bir öykücü Cemil Kavukçu.

[1] TASMALI GÜVERCİN, Cemil Kavukçu, öyküler, Can Yay.,87 sayfa.

 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..