Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cennet'e kim, ne zaman, nasıl gider?

Cennet'e kim, ne zaman, nasıl gider?
 

Cennet ve cehennem insanları her zaman ilgilendirmiş, düşündürmüştür. Ekonomi uzmanı Robert Barro ve Rachel Mc Clearly’nin araştırmasına göre, "Cennet ve cehennem inancı tüm semavi dinlerin temelindedir. Bu iki inanç, özellikle de cehenneme gitme korkusu, toplum yaşamında ve ticari ortamda insanların hatalı ve yanlış davranışlarda bulunmalarını engeller. Bu da ekonomik yapının dürüstlük üzerine kurulmasını sağlar ve kaynakların israf edilmesini önler... Cehennem korkusu Müslüman toplumlarda daha güçlüdür."

İyi ki bu korku var, diyesi geliyor insanın; yoksa bu düzensizlik daha da çoğalırdı.

Korkuyu bırakalım da güzel şeylerden söz edelim, cennete kim, ne zaman, nasıl gider, ona bakalım. Söz gelişi "Edison cennete gider mi, gidemez mi?" diye bir tartışma var son günlerde. Kimi gider diyor, kimi gidemez. Sanki bu konu onlara sorulmuş, onların tekellerinde! Siz bırakın onu bunu da kendiniz cennete gitmeye bakın, cennete nasıl gidebileceksiniz, ona bakın. En iyisi yaşadığınız çevreyi cennete çevirmeye çalışın.

Doğan Kuban, "Uygarlık, dini içeriği olmayan bir tür cennet kavramıdır" diyor. Demek ki cennet uygarlıkla olur, uygarlıktan nasibini alamamış kaba saba insanların cennette işi ve yeri yoktur. Cennete gitmek istiyorsak, her şeyden önce kötülerle, çirkinlerle savaşmalıyız; yoksa bu dünya bizim değil onların cenneti olur. Seçimimizi iyi yapmalıyız; çünkü "insan kendi seçtiği cehenneme katlanır" ya da katlanmak zorunda kalır. Adnan Binyazar böyle diyor. Suzan Samancı, "Cennet Bizim içimizde" adlı yazısında şunları yazıyor:

"Paylaştıkça büyürüz, büyürken kendi cennetimizi oluştururuz. Yok bize vaat edilen cennet, cennet bizim içimizde, onu kendimiz yaratırız."

Bir Arap atasözüne göre, "Dünyadaki cennet, bir kadının göğüslerinin arasında, bir atın sırtında, bir kitabın sayfalarındadır." Bayezid-i Bestani şöyle diyor: "Gündüz ve gece inananın sermayesidir. Kazancı cennet, zararı ise cehennemdir."

Haşmet Babaoğlu güzellikle cennet arasında bir bağıntı kuruyor:

"Güzellik kavramı insanoğlunun yeryüzündeki ‘cennet’lerinden biridir. Güzelliği görmek, yaşamak, içine çekmek... ‘cennet’ten bir esintidir sanki. Ama o kavramla sıraya sokulanlara, yarıştırılanlara, hırpalananlara sorun bir de!

Onlar için saati yalnızca güzelliğe ayarlanmış bir dünya cehennemin ta kendisidir."

(Ben Güzele Güzel Demem) Vatan Gazetesi

Cennete gitmek, cennette yaşamak için güzel şeyler yapmalı ama güzelleşmek için kendini zorlamamalı, daha güzel olayım derken cehennem azabı içinde yaşamamalı. Estetik ameliyatlarıyla zorla güzellik yaratmaya kalkan mankenlerimize, yıldızlarımıza duyurulur!

"Zeki bir cehennem, aptal bir cennetten iyidir" diyor Victor Hugo. Yorumu sizlere bırakıyorum. Bu konudaki aykırı görüşlere bir göz atmak istiyorum. Bakın, "Hayat Bilgisi Notları"nda Yılmaz Odabaşı ne diyor: "Kalemimi sanal cennetlere bir cehennem kapısı da açsın, göstersin diye taşıyorum. Demek ki her cennet gerçek cennet değil, sanal cennetler de var. Özellikle iktidardaki partinin politikacıları vatandaşları sanal cennetlerle avutur; her yer, her şey sayelerinde güllük gülistanlıktır onlara göre...

Yılmaz Odabaşı bir başka yazısında ise şöyle yazmış: "Ben bilincimde bir volkan susturuyorum, kalbimde bir cehennemle dolaşıp şiirimi de oradan damıtıyorum, okurum da bu cehennemi ve yansıması olarak mutsuzluğumu da benimle üleşmelidir."

İsterseniz şair ve yazarlardan bu konuda birkaç alıntı yapalım ve yorumlamasını size bırakalım. Özcan Karabulut, “Ne bir Eksik ne Bir Fazla” öyküsünde, “cenneti dünyada, cehennemin içinde arayan bir kuşaktan geliyorum” derken, Oya Baydar, “Sıcak Külleri Kaldı” öyküsünde, “... burası(Rusya), siz kapitalist ülke komünistlerinin hayal ettiği cennet değildi. O cenneti sizler, kendi kafalarınızda yaratmıştınız. Hepimizin ortak ve gerçek cenneti olan ütopyamız ise duruyor” diyor...

Selçuk Erdem’e göre, “Cennette espri yoktur. Mizah biraz da cehennemde yapılır.”

İhsan Oktay Anar bize gülümsememizi öğütlüyor, buna göre cennet gülenlerin, hayata gülerek bakanlarındır diyebiliriz: “Gülümseyen herkes cennete bakıyor demektir.”

Âşık Paşa, "İlim, âlimleri cennete çıkaracak bir merdivendir" demiş yüzyıllar öncesinden. Oysa bugün Müslüman olmayan bilginlerin ve buluş yapan kişilerin cehennemlik olduğunu iddia edenler var ne yazık ki...

Bir şarkıda, "Seninle her günüm cennettir bana/ Sensiz cennet bile sürgün sayılır" deniliyordu. Oktay Rıfat da, “Cennet taamından lezzetlidir/ Beraber yediğimiz ekmek peynir” diye sesleniyor sevgilisine.

Yalanla olduğu gibi sevgiyle de cehennem cennet gibi görünür gözümüze.

“Çakmak çakmak gözlerin

Baldan şirin sözlerin

Cehennem cennet olur

Beni sarsa ellerin.”

İtalo Calvino hayatı cehennem olarak görüyor: "Yaşam... kadim ve mutlu cennetlerin ender olarak anımsanabildiği bir cehennemdir.” Diyor ve şöyle devam ediyor: “Gündelik olarak içinde yaşadığımız cehennemde acı çekmemenin iki yolu vardır. İlki pek çok insana uygundur: Cehennemi kabullenip artık onu göremeyecek kertede bir parçası haline gelmek. İkincisi daha risklidir ve öğrenme yolunda sürekli dikkat ve irade gerektirir: Cehennemin orta yerinde, cehennem olmayanı araştırmak ve tanımasını bilmek, sürmesini sağlamak, ona alan açmak.”

Marki de Sade ilginç bir saptamada bulunuyor: “Şehvet düşkünlerinin dünyası, erkeklerin cenneti, kadınların cehennemi değildir; daha çok güçlülerin cenneti ve zayıfların cehennemidir.”

Cennete kabul edildiğiniz haber verilse, “ yanınıza sizin için çok gerekli üç şey alacaksınız, bunlar neler olabilir” diye sorulsa ne dersiniz? Bakın çeşitli milletlerden kişiler yanlarında ne getirmişler: İngiliz; piposunu, viskisini, kraliçesini, İtalyan; karısını, makarnasını, mandolinini, Amerikalı; otomobilini, çek defterini, televizyonunu, Alan; madalyalarını, birasını, patatesini, Türk ise nüfus cüzdanı suretini, 6 vesikalık fotoğrafını, aşı kâğıdını getirmiş!...

Bu yazımda sizlere cennete gitmek, hiç olmazsa hayatınızı cehennem olmaktan kurtarmak için ipuçları verdim. Gerisi size kalmış. Armut piş, ağzıma düş dememeli, oraya gitme, orada yaşama yolları aramalısınız. Cennete gitme formülü yok. Böyle bir formül bulmuş olsam önce kendim giderim ya da hiç kimseyi dinlemem, balıklama dalıveririm cennet denizine. Buyurun önce siz geçin demem. İnkâr etmeyin. Siz de demezsiniz böyle bir şey. Ne demişler: Önce can, sonra canan. Böyle duyduk, böyle öğrendik, böyle yaşadık biz hepimiz. Zaten önce sen diyebilmiş olsaydık cennet ayağımızın altına seriliverirdi hemen.

Erhan Tığlı

erhantigli@mynet.com

 
Toplam blog
: 776
: 600
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Emekli edebiyat öğretmeniyim. Yazı ve şiirlerim çeşitli gazete ve dergilerde çıkmaktadır. 20 kita..