Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '08

 
Kategori
Blog
 

Çeyrek

Çeyrek
 

Yaşamın gelgitleri, farklı çekim noktaları arasında ben



100. blogumun başlığı şuydu; Henüz her şey yeni başlıyor.

Ne garip. Aradan 14 ay geçmiş ve ben üzerine 150 blog daha eklemişim ama hala aynı şeyi düşünüyorum; Henüz her şey yeni başlıyor.

Aslında bu yalnızca bu uğraşım için geçerli olan bir şey değil. Her işte, geçmişte harcanan o kadar emeğe karşın, sil baştan yeniden başlamak hissine hep sahip oldum. Genetik bir duygu olmalı ki, 70 yaşını tamamlamak üzere olan babam bile hala işinin başında ve hala her gün taze bir umutla, yeni fikirlerle, bugünün dünden daha iyi olacağı inancı ile işe başlıyor.

Bu duygunun, geçmişte harcadığın emekle elde ettiğin başarı üzerine yükselen bir özgüvenden farklı bir yönü var. Geçmişi genellikle yeterince başarılı görmemeye, harcanan çabanın boşa gittiğini düşünmeye meyil eden bir yöndür bu. İyidir, güzeldir, hoştur ama “o günlerde, o beceri ile ancak o kadar yapılabilinirdi”dir. Ancak bugünden sonrası ya da yakın dönemden sonrası ustalığa varılan dönem eserlerinin çıkması muhtemeldir. En iyi hasat, en verimli ürün ve en tatminkâr sonuç bu andan itibaren elde edilecektir.

Genç kalmanın yöntemlerinden birisi bu olmalı. Geçmişinde oluşturduğun tüm deneyimi, tecrübeyi bir kenara bırakıp, ona yaslanmadan, sanki sıfırdan başlıyormuşçasına, yeni bir maceraya atılıyormuşçasına heyecanlı olmak, esas önemli olanın bundan sonra göstereceğin çaba olacağını duyumsamak yaşama dair ciddi bir motivasyon kaynağı.

Bundan önceki 249 blogun bende yarattığı his, az önce söylediğim duyumsamaya yakın. O dönemde, o acemilikle ancak bu kadar yazılabilinirdi. Daha iyisini yazmak mümkün ve bu günden sonrası o daha iyinin hayat bulacağı gün olacak büyük olasılıkla. Ama bu elbette bir his. 2500. blogumu dahi yazsam aynı şeyi düşüneceğimi biliyorum.

Yaklaşık 610 günde 250 blog. Neredeyse her iki buçuk günde bir yazı. Bir yanıyla bakınca çok abartılacak bir şey değil. Yani 60 saatlik diliminin (2.5 günün), belki 1 saatinizi ayırdığınız bir yazı çabası.

Ancak hepimiz biliyoruz ki, yazı yazmak kalemi ele almak ya da parmakları klavyeye götürmekle sınırlı bir çaba değil. Hatta işin bu kısmı büyük olasılıkla sürecin en kolay ve sona en yakın olan noktası. Sorun ne yazılacağına karar vermek ve karar verilen yazıyı zihinde ilmek ilmek örmek.

Bu nedenle birçoklarımız için olduğu gibi, benim içinde MB’de yazmak, sadece 60 saatlik yaşam diliminin 1 saati ayrılarak yerine getirilen bir etkinlik değil. Büyük olasılıkla yazı yazma sürecinin onlarca katı bir zaman diliminde zihnin yazıyla yoğrulması anlamına geliyor bu etkinlik. Geçen gün Sayın Murat Ertaş’da yazdı. MB faaliyeti özellikle yoğun ilgi bekleyen iş ve eş sahipleri için zor bir hobi.

Eş için söylemeyeceğim ama sadece işe yoğunlaşmış bir yaşam, -ki sahip olduğum iş mesleğimi icraa edebilmem için anlamlı gördüğüm ve hala heyecan duyduğum bir iş olsa da- çok fazla cazip gelmiyor. Hele ki, uzun yıllar İstanbul’da yaşadıktan sonra kendisini taşraya hapsolmuş hisseden birisi olarak.

Bu ifadeyi kullandığım birkaç İstanbul’da yaşayan arkadaşımdan ters yönde yorumlar almıştım. “İyi de biz İstanbul’da yaşıyoruz ama İstanbul’la temasımız son derece sınırlı. Bizim içinde yaşam işyeri, ulaşım ve ev sarkacında gidip geliyor. İşyerinde veya evde hangi kapalı ortamda internete ulaşabilirsek, dünyaya ile bağı ancak onun üzerinden kurabiliyoruz” cümlesiyle geri dönüş yaptılar bana.

Galiba istesekte istemesekte, internet ve sanal cemaatler, kendi taşramızdan dünyaya açılan pencere. Bu nedenler artık yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası.

Yazıyı zihinde kurgulama sürecini abartmadığım ve bu kurgulama sürecinde dış dünya ile bağımı tamamen kopartmadığım sürece, yazıyı kaleme almak, yayınlamak ve yorumları cevaplamak aşırı bir süreç almaz diye düşünüyorum. Geriye kalıyor diğer yazıları okumak ve yorum yazmak. Bu ise zannedersem, bu ortamı paylaşımcı kılmak adına yazı yazmak kadar anlamlı bir çaba olmalı.

Ancak bunu, yazdığım bloglardan daha başarısız olduğum bir nokta olarak değerlendiriyorum. Şu ana kadar 250 blog için yaklaşık 1000 yorum almışım ama karşılığında bu kadar yorum yazdığımdan emin değilim. Umarım bundan sonrası, daha fazla yorumla bu ortamda yer alabilirim.

Şu ana kadar yazılarımı okuyan, ilgi gösteren, yorum göndererek paylaşımda bulunan arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bu ilgilerinin karşılığını gösteremediklerimden de özür diler, beni affetmelerini isterim.

Nedense 250 bende çeyrek izlenimi bıraktı. Ezginin Günlüğü'nün 25. yıl albümünün isminden kalan bir yansıma büyük olasılıkla.

Umarım 1000'i görürüm ve umarım 1000 son olmaz.

Daha uzun yılları paylaşmak dileği ile,


Resim; Yaratıcısını bilmiyorum ama kaynağı bu adreste; http://13072008.net/b/wp-content/uploads/2008/07/connection_by_redandre.jpg

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..