Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Cibranî- 12 (Zayıf)

İlk asırlarda tüm hayatını dilediğince yaşayan bir zevk adamı gördüğü bildiği hiçbir dine inanmadan, hiçbir ibadet yapmadan yaşar gidermiş. İnsanlar adamın bu durumunu yadırgar ve yargılarmış. Adam da yüzüne yüzüne konuşanlara da Tanrı’ya inandığını ama imtihan denen bir şey olduğuna inanmadığını, öte tarafta da cennet olmayacağını ve cennetin halihazırda bu dünya olduğuna hurilerinse haremindekiler olduğuna inandığını söylermiş.

Bir gün ünlü bir gezgin bilgenin Bağdat’a geldiğini duyup onu köşkünde ağırlamış, zenginliğiyle göz kamaştırıp cüretle “cenneti burada kurdum, sen bilgesin bilirsin. Cennet bu alemde kendi elimiz kalbimizle kurulmaz mı? Şimdi ben bu cennette sefa sürerken bu da imtihan mı?

Bilge önce şaşırmış çünkü gençliğinde böyle inanan bir derviş ile tanışmış sonra o dervişin çok yaşamadan öldüğünü hatırlamıştı. Sonra da kendisi yollara düşmüş, kitaplardan değil hayattan ve insanlardan öğrenerek bilge olmaya karar vermişti. Şimdi bunca yılın önemli bilgilerinden birini bu kendini bilmeze vermeyi düşündü. Kalbi kırılacaktı ama bazen bilgi ve hakikatte kalp kırıklığından sızardı.

“Ben”dedi. “Bunca insan gördüm, tanıdım izledim. Her açıdan tam birini görseydim, ben de imtihan olmadığına inanacaktım. Fakat gördüğüm herkeste bir zayıf nokta vardı ve kişi yaradılışında o noktadan incinecek zayıflıktaydı”

Adam anlamamış. “Söyle bakalım o halde, benim zayıflığım nerede” demiş galip geleceğine inanıp gülerek. Bilge kölelerin dışarıya çıkmasını istemiş, çıkmalarının ardından demiş:

“Senin zayıflığın mey ile, sefa ve zevk ile, bunca köle ve cariye ile yamamaya çalıştığın yerde” deyip başka bir şey eklemeyeceğini söylemiş.

Bilge gittikten sonra aylarca düşünmüş. Önce mey ardından sefa ve zevki bırakmış, odasından çıkmaz olmuş. Ama yine bulamamış, kölelere bundan sonra tüm kendi işini kendi yapacağını kimsenin onun kapısını çalıp işini görmemesini emretmiş. Tüm işlerini kendi görmeye başlayıp uzun bir süre hiçbir kadını da yatağına almayıp köşkten ayrılıp bir kulubeye yerleşmiş.

Aylar geçip yıllar olmuş, ne gelen oluyormuş ne giden. Kalbi sızlamış, sızım sızım sızlamaktaymış. Esasında zayıflık zırlamaktaymış. Oturmuş ağlamış,

 “hepsi bu gönlüme yamaymış, hepsi de kendim attığım dikişmiş. Hiç biri gönlümün kumaşı değilmiş, ben kimsenin gönlüne serilmemişim deyu deyu yola düşmüş.

Perişan bir hale geldiğinde bir köyde bir kulubeye sığınmış. Köyün en güzel kızı adama acımış her gün yemek yapıp götürmüş, üzerine çul getirmiş.T edavi edip, iyileştirmiş. Adam tekrar yollara düşmeye karar verip köyden giderken kız “gitme” demiş. “Ben seni öyle sevdim ki gönlümün kıyafetinin içerisine bunca yıldır kimse sen gibi yakışmadı, içerisini sen gibi dolduramadı” demiş.

 
Toplam blog
: 231
: 52
Kayıt tarihi
: 04.10.17
 
 

Gelmiş, gider. Görür, seyreyler, anlam çıkarır. Yazdıkları kalbinden taşanlar aklından uçuşanlard..