- Kategori
- Özel Günler
Çingene kızın çığlığı
ÇİNGENE KIZIN SESSİZ ÇIĞLIĞI (8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için)
SİTEM
Peşine düşeceğin bir anı seç
düşlerinden
içinde patlamaya hazır imgeler olsun
şiirlerimden...
Kavaldan çıkan ezgiyim
alıyorum acıyı derinliklerimden
dönüp gidiyor eski yerine
geçmişe armağan ediyorum
anıları
yeniden çiziliyor gözlerime...
Beyaz gülün kanatlı sesiyim
sana seslenen
Havva dan beri üşüyorum
ellerimde mahcup bekliyor
ısırdığım elma
sana geliyorum
beni akla...
ÇİNGENE KIZIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
En yaralı yerinizden öpmeye geldim, yaralarımı gösterip...
Yeni bir hüzün ayarlıyorum kendime, Çingene Kızı dediniz adıma, varoluşuma bakıyorum bir de varoşlarıma! Başlangıçlar başlıyor; görünmeyen bedenim, hırçınlık barındırıyor gördüğüm manzaralara... Bilinmeyen bir coğrafyadan gelen sıcacık bir ezgiyim oysa...
Hüzzam makamından şarkılar damlıyor hüznümün livarından doğduğum bu yerlere… (alıp başımı ve bakışımı gitsem sığ sularda kirlenmesem). Bu yerler ki köprübaşı derlerdi, kutsal ağaçlarla donatılmış Aden Bahçesi formundaydı o dönemler...Hüznü seçtim, ateşi sevdim burada. Şarap içtim, Dionsos ile Ariadne nin düğününe, Telete nin doğumuna, Nikaea nın sabrına...
Benimkisi çalınmış bir gençlik öyküsü hüzne tirad...Çingene Kızının öyküsü değil, hepimizin öyküsü yani... Tibetli rahipler neler bulmuşlardı Sanskristçe de bu öykülere dair bilinmez...Hangi mabetlerin duvarına kazınmıştı acılar... Yazgım ki milyonlarca yıllık acılar nehrinin tutsağı, Havva dan beri üşütüyor...En olmayacak yerinde evrenin, suskunluğa inanan dağlar gibi kaderini sordum bulutlara, yıkıntılar arasında devinimden uzak gövdemin...
Deniz kutsuyorken Fırat ı uykusuz, Kavimler Göçü nden kalma talanla, sağır bir özne dolaşıyor haritalarınızda... Bu yüzden gittikçe gömülüyor geçmişim Fırat a... Binlerce yıllık yoldan geldim, karyaditler kadar yorgunum... Belki de Penelope nin kederiyim beklemek dokuyan...
Yeni bir hüzün ayarlıyorum!... Neyin başlangıcıyım, Zeugma Mozaikleri nde, fiyortlarımda hangi suçun kantatı...Hangi tutkunun kurbanıyım, eski kentin ruhunun hangi demindeyim...
Bir zamanlar şaman peygamberiydim şifa dağıtan... Yaralarıma hangi rubailer iyi gelir kimbilebilir... Etimde kırık cam parçaları göremediğiniz-görmek istemediğiniz... Öyküler anlatıyorum tasavufi ama yarım yamalak, bölük pörçük...
Belkıs ın sırdaşıydım Süleyman ın özleminde... Yorumlayabilir mi Mümtaz Mahal in rüyalarını Taç Mahal, ya da görkeminde anlaşılabilir mi?...
Dağın şifresi neyi gizler vadisinde; nasıl yargılar rüzgarı gecikince, yüzü belirsiz zamanda... Gözlerimde çözemediğiniz biraz da Magdelena ve Meryem in anlatılan hüznü değil mi taşıdığım?.. İhmale gelmez yaralarım, kim Leyla, kim Mecnun olabilir ki bu havada... Bakıp vuslat ağaçlarına...
Yeni bir hüzün ayarlıyorum kendime!.. Bir zamanlar Jan Dark tım yakılan... Hayatını oyunlaştırdığınız Evita nın ruh eşiydim, merak edip tiyatroları dolaşan... Bazen Edit Piaf oldum şarkılar söyledim hüznümden Paris sokaklarında serçe misali... Bazen dizelerinde çırpınıyordum Furüğ un...Kimi zaman ilk olmanın bedeli ile hırpalanan Afife Jale... Bazen kavram karmaşası yüzünden öldürülen genç kızların saçlarıydım anlamsızca savrulan...Bazen anaların kanayan yarasıydım yüreklerden akan...
Hangi kuşatma da kayboldu, hangi yenilgide unutuldu imgelerim .. Hangi gidişleri saklar cephemde...
Su kuşlarının ağıtı varken kimin elleri dikendir tenime...
Yeni bir hüzün ayarlıyorum kendime!... Ayıntab ın özlemiyim, bir yanım sessizliğim öbür yanım sesiniz... Bu güne geldi yarına da ulaşmak ister şiirlerim...,
İsimsiz eylemler var yamacımda, kökleriniz bende, solabilirim bu gece, havaya suya toprağa düşen cemre kalabilmeliyim bu kentle bu kentte...
Keziban KARAASLAN