Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '10

 
Kategori
Deneme
 

Çocuk ve Kırmızı Pelerinli Balık

Çocuk ve Kırmızı Pelerinli Balık
 

Çıldır Gölü 2008 / ezgi umut


Çocuk ve Kırmızı Pelerinli Balık
Bir çocuk varmış. Sarı bukle saçlı, süzgün benizli bir çocuk. Hayır hayır Prens filan değil bildiğiniz çocuklardan. Annesi ve babasıyla yaşayan bir çocuk. Kardeşi yokmuş galiba. Her hafta sonu dedesini ziyarete giderlermiş ailece. Dedesi kenti kıvrımlar, büklümler yaparak geçen ırmağın öte yakasında otururmuş, yeşil yemyeşil bir bahçenin ortasındaki kırmızı kiremitli, tuğla bacalı kocaman eski bir konakta. Bu ahşap konağın dışardan görünüşü öylesine harapmış ki dökülüyormuş. Hani siz görseniz ayy, ne kadar eski bir konak bu tahtaları da simsiyah olmuş diyebilirsiniz. Ama bizim çocuk hafta sonunu iple çekermiş. Dedesini çok severmiş ya , camlı ceviz dolapların içinde, tavanlara kadar kitapların dizili olduğu o görkemli odada olmaya da bayılırmış. Dedesiyle oturup kahvaltı ederlermiş önce hepsi birlikte. Annesi, babası ve çocuk bahçede bitkilerle ağaçlarla ilgilenirlermiş bir süre. Çocuk ırmağın kenarına gider ve suyun içindeki balıklara bakarmış.

Bir keresinde gözlerine inanamamış. Suyun içinde öylesine güzel bir balık görmüş ki, gelincik kadar kırmızı ve pelerin gibi dalgalanarak akan yüzgeçleri varmış. Hele kuyruğu. Hayran olmuş balığa. Onu tutabilirim diye eğilmiş ırmağa doğru. Tutacakmış balığı ve yanağına bir öpücük kondururup tekrar suya bırakacakmış. Tam elini uzatmış yakalayacakken, balık kırmızı pelerinini savura savura kaçıvermiş. Onu tutabilmek için biraz daha suya doğru eğilince neredeyse ırmağa düşecekmiş çocuk. Babası tam zamanında yetişip yakalamış da çocuk ırmağa düşüp boğulmaktan kurtulmuş. Boğulunur mu ırmakta belki de yüzerdi yavrucağız mı dediniz? Çok zor, çok. Çünkü bu çocuk yüzme bilmezmiş. Hem de ırmakta yüzmek öyle denizde yüzmelere pek benzemezmiş.

Gezintilerden sonra dedesi çocuğu alıp, ceviz kitaplıkların olduğu o büyük salona götürürmüş. Oradan raflardan bir kitap seçer ve çocuğa okurmuş. Öykü bittikten sonra da dedesi çocuğu kütüphaneli odada yalnız bırakırmış genellikle. Çocuk da rengarenk ansiklopedilerin sayfaları arasında uçarmış bilgi evreninde hayaller kurarak. Arasıra da camdan dışarıya bahçedeki ağaçlara ya da gökyüzündeki küçük tombul bulutlara bakarmış. Irmağa düşmekten kurtulduktan sonra aklında tek şey varmış çocuğun. Kırmızı pelerinli balık. Ah kendisinin de kırmızı bir pelerini olsa,şu ağaçların üstündeki tombul bir buluta binse ve ırmağın üzerinden uçsalar. Acaba o kırmızı pelerinli balığı görebilirler mi? Çok yüksekten uçarlarsa göremeyeceğini bilirmiş çocuk. Aslında alçaktan uçmaları gerekirmiş. Ama alçalınca da bulut yağmura dönüşmez mi? Anlayacağınız çocuğun aklında artık hep kırmızı balık varmış da biraz da aklı karışmış. Çocuk balığa tutkuyla bağlanmış diyelim biz.

Bir tatil günü yine gelmişler kütüphane odasına. Dedesi çok heyecanlı bir öykü okuyormuş. Irmağa düşen bir çocuğun öyküsüymüş bu. Öyküde de bir de nar ağacı varmış. Çocuğun gözü penceredeki nar ağacına doğru kayarken camın önünde sehpada kocaman akvaryum takılmış gözüne. Nar ağacını filan unutmuş çocuk, öyküyü dinlemeyi de. Aklı fikri akvaryumun içinde gezen, ipeksi kırmızı pelerinini savurarak gezen kırmızı balığa takılmış kalmış. Irmakta gördüğü balık yüzüyormuş akvaryumda. Çocuk sevinmiş ve gülümsemiş.

"Bakın gülümsedi, gülümsedi" diyen annesinin sesini duymuş uzaklardan. Oysa annesi bahçedeymiş. Camdan öyle görmüşmüş çocuk. Aklı karışmış. Çok tuhaf bir şey daha olmuş. Dedesi daha öykü bitmeden odada yalnız bırakmış çocuğu nedense. Oysa hiç öyküyü yarım bırakmazmış dedesi. Çocuk camın yanındaki akvaryuma yaklaşmış. Tüm arzusu balığı eline almak ve yanağından öpüp yeniden suya bırakmakmış. Ne olduysa olmuş çocuk balığı tam eline alacakken, balık zıplayıp yeşil-mavi halının üzerine atmış kendini. Aldanmış yani, düşlerinin mavi okyanusları sanmış halıyı. Balık ağzı açık orada, halının üzerinde titremeye başlamış.

Çocuk öyle korkmuş ki o da balık gibi titremeye başlamış. Annesine seslenmeye başlamış ama bir yandan da kendisini görmesin diye masanın altına saklanmış.

" Gel melek anne gel, küçük balık ölüyor, kırmızı pelerinli balık ölüyor, onun mavi düşleri de gidecek, ne olur onu kurtar" diye yalvarmaya başlamış. Yalvardıkça yanakları kızarıyor ve kırmızı pelerinli balık da biraz daha direniyormuş ölüme.

Çocuğun yanakları iyice kızarınca annesi demiş ki artık doktor çağıralım. Bakın kendine gelemiyor bir türlü, sadece dudakları kıpırdıyor. Gerçekten de çocuk deredeki balığı yakalmaya çalıştığı andan sonra suya düşecekken boğulmaktan son anda kurtarılan sarı benizli,bukleleri saman sarısı çocuk, bir kerevetin üstünde yarı baygın yatıyormuş köy evinin ırmak kokulu, papatyalı yemyeşil bahçesinde. Sapsarı kıvrık kirpikleri titreşiyormuş ama gözlerini açamıyormuş. Babası koşmuş doktoru getirmeye.

Annesi demiş ki ben pastayı buraya getireceğim. Ve solgun prensime "iyi ki doğdun " diye bağıralım, hep birlikte güç verelim, tutunsun yaşama, demiş. Belki o zaman derin uykusundan uyanır. Dedesi de ırmak kıyısında oturan bütün çocukları çağırmış. Anladınız değil mi rastlantı ya, çocuğun tam da doğum günüymüş o gün.

Çocuk mavi- yeşil halının üzerinde debelenen palyaço balığa bakıyormuş ölmesin diye ama balığı diğerleri göremiyormuş. Çünkü balık düşündeymiş. O sırada masmavi bir ışık inmiş göklerden fısss diye ve seslenmiş çocuklar hep bir ağızdan:

" İyi ki doğdun tatlı çocuk , iyi ki doğdun oğlum " diye.

Çocuk sadece titremiş sevinçten...ve yavaş yavaş gözlerini aralamış. Annesi, babası, dedesi, doktor hanım ve komşu çocuklar çok sevinmişler.

" Uyandı uyandı" diye bağırmışlar. Kerevetin yanındaki nar ağacının ilk narı sevinçten çatlamış ve nar tanecikleri çocuğun üstüne dökülmeye başlamışlar pembe konfetiler gibi.

Çocuk gözlerini yavaş yavaş aralayıp dünyaya bakmış yeniden. Annesi içinde kocaman bir palyaço balığı olan kavanozla yanıbaşında duruyormuş. Çocuk bu işe çok şaşmış.

ezgiumut 2010 Mart 4

http://blog.milliyet.com.tr/Palyaco_baliginin_dusleri/Blog/?BlogNo=232068
daki Mami Daçka imzasıyla şiirler yazan arkadaşımız Muharrem Soyek 'in Palyaço Balığın Düşleri adlı güzel şiirinin verdiği esinle yazılan bir deneme -öyküye izin verdiği için kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.

 

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..