Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '09

 
Kategori
Eğitim
 

Çocuklarımız okula potansiyel zeka ile başlayıp düşük zeka ile mezun olmasın

Ülkelerin geleceğini belirleyen en önemli güç ve sermaye insan gücüdür. Hele bu insan gücü bir de eğitimli ve bilinç düzeyi yüksek ise o zaman bu gücün sınırlarını tahmin bile edemezsiniz. Bir insan düşünün dünyaya hükmediyor; yine bir insan düşünün hiçbir değer ifade etmiyor. Her iki nokta arasındaki potansiyel aslında, doğru eğitim verilen sağlıklı ortamda bir çok insanın ulaşma ihtimali olan bir potansiyeldir.

Prof. Dr. Nevzat TARHAN „Her çocuk ortalama 100 IQ seviyesi ile doğuyor. Fakat potansiyel zeka 132 IQ olarak düşünüldüğünde acaba eğitim yaşamına giren çocuklarımız bu potansiyelin ne kadarına ulaşabiliyorlar.“ diyor. Zekanın en hızlı gelişim dönemi 6 – 12 yaş arası olduğu da bilimsel bir gerçekliktir. Bir başka ifadeyle okula başlayan çocuklarımız yeterli eğitimi alamadığında zekasının ne kadarını kullanabiliyor?

İ.Ü. Hasan Ali YÜCEL Eğt. Fak. Özel Yetenek Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit DAVASLIGİL uygulanan eğitim yöntemi içerisinde üstün yetenekli çocuklarımızın keşfedilememesiyle ilgili olarak şunları ifade ediyor.

<ı>“Öğrencilerimiz, üniversiteye düşünce tembeli olarak geliyorlar. Eğitim yöntemimiz, çocuklarımızın düşünme yeteneklerini geliştirmelerine yönelik yapıda olmadığı için bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Hazır bilgi çocukların konuları tam olarak kavramasını engelliyor. Fakat yeni düzenlemeyle bu durum giderilmeye çalışılıyor. (SBS sistemiyle) Öğrencilerin düşünmesine fırsat verecek bir yöntem olarak uygulamaya konuldu. Zekâ önceleri değişmez olarak kabul edilirdi. Fakat şimdi biliyoruz ki zekâ dinamik özelliğe sahiptir. Kalıtım ve zekâ karşılıklı etkileşim içerisinde, zekânın bu dinamiğini hareketlendirmektedir. Uygun zamanda uygun uyarıcılar verildiğinde zekâ gelişebilir. Fakat herkes aynı seviyeye çıkamaz bu noktada kalıtım faktörü devreye girer.’’

<ı>Kalabalık sınıflarda kendi gayret ve girişimleriyle yeteneklerini ortaya çıkarabilen öğrenciler mutlaka vardır fakat bunun yanında keşfedilemeyen ve ülkemiz için yitirilmiş yeteneklerde mevcuttur. Eğitim içerisinde bu yeteneklere imkânlar verilmiş olsaydı birçok yeteneğimiz kaybolmayacaktı. Çocukların özel yeteneklerinin keşfedilmesi için mutlaka zekâ analizlerinin yapılaması gerekir. Zeka analizleri yapılmadığı için yeteneklere uygun eğitimde verilememiş oluyor.”

Prof. Dr. Ümit DAVASLIGİL yeteneklerin keşfedilebilmesi için yapılması gerekeler bana göre şunlar olmalıdır, diyor.

<ı>“Eğitim zor olmalı, ancak bu zorluk çocuklarda kırıklık yapacak oranda olmamalı. Ya da ilgisini azaltacak kadar kolay da olmamalı. Okullarımızda sınıflar oluşturulurken zekânın düzeyiyle beraber niteliğininde öne çıkarıldığı bir yöntem uygulanırsa o zaman potansiyelimizi ve yeteneklerimizi ortaya çıkarabiliriz.”

Acaba eğitim sistemimiz mevcut potansiyelimizin ne kadarını üretime katkı sağlayacak bir zeka düzeyine taşıyor. Yani sınavlarda sıfır çeken öğrenciler eğitim yaşamlarına başladıklarında gerçekten sıfırlık bir zeka düzeyinde miydiler?

2007 ÖSS sınavında 47000 öğrenci “0” çekti. Önceki yıllarda da yine buna yakın rakamlardan söz etmek mümkündür.

Okul adı

2007 ÖSS’ye giren

4 Yıllık Lisans Programına

öğrenci sayısı

Yerleşen öğrenci sayısı

Özel Eşref Aydın Lisesi

25

0

Özel Balkan Lisesi

26

0

Özel Elit Gençler Lisesi

14

0

Özel Altınay Lisesi

30

1

Özel Kıraç Lisesi

24

1

Özel 2023 Tercüman Lisesi

8

1

Özel Sadabad Lisesi

3

2

Kaynak: Milliyet

‘İyi ekonomi = İyi eğitim’ anlayışının hakim olduğu düşünüldüğünde de ülkemiz de yerli yerine oturmayan sonuçlarla karşılaşıyoruz. Örneğin 2007 ÖSS’de, binlerce lira para ödenerek eğitim alınan özel okullar bile “0” çekebiliyor.

Aslında buraya kadar olan kısım, binlerce açılımı olan durumunun sadece sınava yansıyan kısmıdır. Ters bir bakış açısı getirip, mevcutlarla yetinmek yerine aslında ne kadar kayıpta olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Ülkemizin kalkınmasının önünü açacak en önemli unsur eğitimdir. Bu ülkenin, barış ortamında ve müreffeh bir ülke olarak kalkınmasının en önemli dayanağı “kalemli ordu” olarak ifade edilen eğitim ordusudur. En kalıcı gelişme de bu ordunun icraatları ile oluşturulabilir. Fakat görülen odur ki yap boz tahtasına dönen eğitim sistemimiz ciddi anlamda “defolu insan” üretimi yapmış ve potansiyeli kullanamamıştır.

Sınıflar Birçok Öğrenci İçin Adeta Hapishane Gibi

Değişen sistemlere ayak uyduramayan öğrenci ve öğretmenlerimiz yeterli teknik donanıma sahip olamadıkları için kendilerinden bekleneni sergileyemiyorlar. Öğrenciler zaten yeteri kadar aile desteği alamıyorlar. Bu da aşikar bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Bu eksikliklerle başladıkları eğitim yoluculuklarını yine değişik engellere takılarak devam ettiriyorlar. Dengeleri tam oturmamış olan bir sistemde pedagojiden yoksun eğitimcilerin de etkisiyle sınıflar verileni algılayanmayan, derse katılım gösteremeyen düşük seviyedeki öğrenciler için bir esaret ortamına dönüşüyor. Bir de öğrencinin zeka türüne göre şekillendirilmeyen sınıf yapıları buna eklendiğinde bu esaret bir kat daha artıyor. Bir insanın anlamadığı ya da ilgi duymadığı bir dersi ya da konuşmayı yıllarca dinlemek zorunda kaldığını düşündüğümüzde söylenmek istenen şey açıkça ortaya çıkmış olacaktır.

Bir eğitimci olarak yıllarca tespit ettiklerimden yola çıkarak bu kanaatimi güçlendirmem mümkündür.

Devlet, ailelerden zeki olarak teslim aldığı bu çocukları yine zeki ve zekasının hakkını vermiş birer yetişkin olarak ailelerine teslim etmesi devlet adına en önemli görevdir. Bu görevi yerine getirmiş bir devlet hem ailelere karşı hem de topluma karşı görevlerini yapmış bunun yanında kendi geleceğini de teminat altına almış olur. Anayasamızın 42. Maddesi ile eğitim ve öğretim yetkisini elinde bulunduranların öyle zannediyorum ki yok ettikleri beyinlerle ilgili ailelere ve topluma karşı bir açıklama yapma yükümlülükleri vardır. Acaba anayasal görev tam olarak yerine getirilmiş midir?

Bana göre insanımız sadece aldıkları ile ilgili yargılar oluşturmak yerine artık, alma hakkı olduğu halde çeşitli sebep ve bahanelerle alamadıkları, fakat en doğal insani haklarının da hesabını medenice sormasını bilmelidir.

Konumuzla ilgili olarak TUYÇEV (Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Eğitim Vakfı) Başkanı Sayın Funda ARDIÇ ile de görüşmeler yaparak düşüncelerini aldım.

“Görüşmelerimiz sırasında birçok noktada mutabık kaldığımızı gördüm. Türkiye’de %2 üstün yetenekli çocuk olduğunu ve bunlar içinde yeterli okul ve alt yapının bulunmadığını ifade eden ARDIÇ, bu çocuklarında tıpkı diğerleri gibi 60–70 kişilik sınıflarda yok olup gittiğini ifade etti.”

Ayrıca ifade ettiği başka bir farklılık ise şuydu, “Türkiye’de üstün yetenekli çocukların yeterli desteği görememesinin sebeplerinden birin de toplumda ki ‘siz zaten üstün yeteneklisiniz kendinizi kurtarırsınız.’ yargısı. Yetenekli çocuklar özürlü çocuklarımız gibi, vicdan rahatsızlığı oluşturmadıkları için toplumdan gelen destek yetersizdir.” diyor.

Bu nokta yanlış anlaşılmadan değerlendirilmesi gerekir diyen ARDIÇ, “Bu ülkenin gelişmesinde çok ciddi ilerleme sağlayabilecek yeteneklerin mutlak surette topluma kazandırılması gerekir diyor. Enbüyük dahi olan ATATÜRK'ÜN neler başardığına bakmak bu konuda enbüyük örnek toblomuzu oluşturacaktır.”

Eğitimde ki bu sorunların son dönemlerle ilgili olmayıp uzun bir geçmişe sahip olduğunu da ifade ediyor.

Çocuklarımızın ilgi ve eğilimlerini ortaya çıkarabilmesini sağlayacak bir eğitim yapısının, milli politika olarak bilinmesi gerekir diyen ARDIÇ ülkemizin bu yitirilen yetenekler sebebiyle kaybının çok büyük olduğunu ifade ediyor.

Vakfın ulaştığı veya vakfa ulaşan üstün yetenekli çocukların anne ve babalarının çocuklarını nasıl eğitmeleri gerektiği konusunda gerekli bilgi ve donanımdan yoksun olduğunu da tespitlerine dayanarak ifade ediyor. Vakfın amacınınsa ulaşabildiği ölçüde yetenekli çocuğa yönlendiricilik yapabilmek olduğunu söylüyor.

ARDIÇ “Yapılan sınavlarında yetenekleri ölçmek değil de tamamen her öğrenciyi tek tip tabanda değerlendiren mantıkla hazırlanması birçok öğrenciyi başarısız göstermektedir. “0” çeken çocuklar, belki de yetenekleri doğrultusunda keşfedilselerdi bu duruma düşmeyeceklerdi.” diyor.

Başarı ölçme kriterlerinin de yetenekler çerçevesinde şekillenmesi gerektiğini ifade ediyor.

ARDIÇ, son olarak da: “Amacımız kör bir eleştiri yerine olması gerekene katkı yapmaktır.” dedi.

TUYÇEV’in üstün yetenekli çocuğu olan ailelere tavsiyeleri de var.

1. Okula asla sinirli bir şekilde gitmeyin; çünkü öfke daha fazla öfkeye neden olur. Eğer çocuğunuz okuldan gelip öğretmeninin ondan nefret ettiğini söylerse, doğal olarak sinirlenirsiniz. Büyük ihtimalle siz de üstün yetenekli olduğunuz için, üstün yetenekli bir çocuğun ailesi olarak sinirlenmeniz daha kolaydır. Büyürken üstün yetenekli olduğunuz fark edilmemiş olabilirsiniz ve bu yüzden okul yıllarından kalan çözümlenmemiş sorunlarınız olabilir. Bu ihtimalin farkında olmaya çalışın; hala geçmişten kalan bir yük taşıyor olabilirsiniz.

2. Bu yüzden soğukkanlı bir şekilde okulu arayın ve çocuğunuzun öğretmeniyle görüşün. Okul belirli aşamaları olan bürokratik bir sistemdir. Sorun sınıf içindeyse önce öğretmenle görüşün; konu hakkında söylediklerini dikkatle dinleyin. Eğer aldığınız cevapların sorularınızı karşılamadığını düşünüyorsanız yine okulun kuralları çerçevesinde hem müdürün hem öğretmenin katılacağı bir görüşme talep edebilirsiniz.

3. Hassas durumlarda duygularınızı göstermekten çekinmeyin. Üstün yetenekli çocuklar ve onların eğitimi hakkında bilginiz arttıkça kendinizi hoş olmayan durumlarda bulabilirsiniz. Örneğin, bir öğretmen eski olduğunu bildiğiniz bir araştırmayı size aktarabilir. Birçok öğretmen yeni bilgilere açıktır; ama bazıları olmayabilir. Bu yüzden çocuğunuzun ihtiyaçlarını karşılamak için başka bir yol bulmanız gerekebilir.

4. Hem başkalarının kullandığı hem de kendi kullandığınız sözcüklere dikkat edin. Eğer bir öğretmen anlamadığınız bir şey söylerse, açıklamasını rica edin. İnsanlar aynı sözcüğü farklı anlamlarda kullandıkları için bazı yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. Aynı dili konuşmuyorsanız karşınızdakiyle anlaşmanız mümkün değildir.

6. Kendinize “bu konunun tarafları kimdir? Anlaşmazlık nerededir?” gibi sorular yöneltin. Sorunu çözmeye başlamanız için önce sorunun kime ait olduğunu belirlemelisiniz. Olası anlaşmazlıklarda öncelikle okul yönetimi, rehberlik birimi daha sonra da üniversiteler ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın yolları açıktır. Çocuğunuzun yapmak istediği şeyler konusunda ona destek olmaya çalışın. Kısa ve uzun vadeli hedefler elirleyip hedeflerine yoğunlaşması konusunda ona yardımcı olun. Kendiniz de kararlaştırdığınız amaçlar doğrultusunda kararlılığınızı koruyarak çocuğunuza örnek olmaya çalışın.

7. Eğer birden fazla çocuğunuz, işiniz, idare etmeniz gereken bir ev/işletmeniz varsa, gönüllü işler yapıyorsanız ve birkaç hobiniz varsa, çocuğunuzun öğretmeniyle en son ne zaman görüştüğünüzü, ne konuştuğunuzu ve ne karara vardığınızı hatırlamak sizin için çok zor olabilir. Görüşmelerinizi yazılı olarak kaydedin. Eğer öğretmen ile bazı konularda karara vardıysanız ve siz de bu görüşmenin daha net olmasını istiyorsanız, görüşmede neler olduğunu özetleyen bir mektup yazın ve bunu öğretmene e-postayla gönderin. Herhangi bir konuda görüş ayrılığı varsa bunu size bildirmesini rica edin

8. Öğretmenlere mutlaka teşekkür edin. Öğretmenle görüştükten sonra, görüşmeden her iki taraf da verim almasa bile, ertesi gün zaman ayırdığı için ona teşekkür ettiğinizi bildiren bir not gönderin. Her zaman içten davranmaya çalışın; çünkü iletişim yollarını açık tutmak çok önemlidir.

9. Çocuğunuzun sınıfı, bulunduğunuz bölge, kanunlar ve üstün yetenekli çocukların ihtiyaçları konusunda bilgi ahibi olun. Çocuğunuzun öğretmeniyle herhangi bir sorun çıkmadan önce tanışın. Okul yılının başında onunla irtibata geçin. Okul aile birliği toplantılarına katılın. Başka bir yerde edinemeyeceğiniz bilgiyi bu toplantılarda edinir, işin iç yüzünü kavrarsınız. Okul kurulunun ve aile birliğinin diğer üyeleriyle irtibata geçin ve üstün yetenekli çocukların eğitimi hakkında ne düşündüklerini anlamaya çalışın.

10. Manevi destek için diğer ailelerle birleşmek kendiniz ve çocuğunuz için bu çok önemlidir. Anne ya da baba olmak zor bir iştir. Üstün yetenekli bir çocuğun(çocukların) annesi ya da babası olmak ise daha da zordur. Çocuklarınızın güçlü yönlerinin, onların dünyaya farklı bir açıdan baktıklarının, derin tutkuları ve yoğun ilgileri olduğunun farkına varın. Eğer birisi çocuğunuz hakkında olumsuz bir yorumda bulunursa, önce kabul edip sonra bu olumsuz yorumu olumlu hale getirmek etkili bir yöntemdir. Birisi çocuğunuzun yalnız olduğunu söylediğinde, “evet, o her zaman özgür ve kendine yeten bir çocuk olmuştur.” diye cevap verebilirsiniz. Birisi çocuğunuzun inatçı bir yönü olduğunu söylerse, ona “kızım kararlıdır ve kolay vazgeçmez.”diye cevaplayabilirsiniz. Ya da birisi çocuğunuzun hikâyelerinin tuhaf olduğunu söylerse, “O çok yaratıcıdır ve hayal gücü kuvvetlidir. Belki bir gün Stephen King kadar iyi olacak.” diyebilirisiniz.

11. Çocuklar süreçten çok ortaya çıkan ürünle ilgilendikleri için yarım bırakılarak etrafa dağılmış projeleri olan birçok aile vardır. El fenerlerinin nasıl çalıştıklarını öğrenmek isterken evdeki el fenerlerini paramparça edip onları bozan çocukları olan başka aileler vardır. Bu aileleri bulun ve kendi deneyimlerinizi paylaşın onlarla. Yalnız olmadığınızı göreceksiniz.

12. Çocuğunuzun iyi eğitilmesi okulun yanında büyük oranda size de bağlı. Çocuğunuzun eğitiminde en önemli kişi onun hayatındaki en önemli kişidir. O kişi de sizsiniz. Çocuğunuzun birçok çeşit kitaba ulaşabilmesini sağlayın. Kitapları onlara uzatıp vermenize gerek yok; sadece onlara okumalarını söyleyin. Sonra da bir yere bırakın. Mutlaka bulup okuyacaklardır.

13. Radyoda farklı müzikler dinleyin. Çocuklarınızın farklı fikir, kültür ve bakış açılarıyla tanışmalarını elinizden geldiğince sağlamaya çalışın. Bunu bir öncelik haline getirin. Aile bütçenizin sizi engellemesine izin vermeyin. Fikirlerinizi başka ailelerle paylaşma konusunda yaratıcı ve cömert olun.

14. Çocuğunuzla konuşun. Bazen kısa cevaplar en iyisidir. “Neden sadece zeki insanların oy kullanmasına izin vermiyorsunuz?” gibi bir soruya “insanların zeki olması onların herkes için neyin en iyi olduğunu bildikleri anlamına gelmez.” gibi bir cevap üstün yetenekli bir çocuğun uzun süre düşünmesine neden olabilir. Eğer daha fazla soru sorarsa onu bilgi alabileceği kaynaklara yönlendirin. Bu örnekte çocuğunuza kütüphaneye gitmesini ve isimini vereceğiniz başarılı bir liderin yazılarını okumasını söyleyebilirsiniz.

15. Unutmayın ki her zaman seçenekleriniz vardır. Eğer devlet okulu faydalı olmazsa, özel okulu deneyin.(Birçok özel okul burs vermekte ya da mali düzenlemeler yapmaktadır.) Tek yaşayan anne babalar için evde eğitim vermek de mümkün olabilir. Evde eğitim veren ve yardımcı olabilecek aileler vardır.

16. Çocuğunuza aşırı yüklü bir program yapmayın ve büyük çocukların da kendilerine aşırı yüklenmelerine izin vermeyin.

Zekâmız ve yeteneklerimiz bundan sonra kaybolmasın diyoruz. Gereken adımların atılmasını da hep birlikte arzu ediyoruz…

Sosyolog İsmail ÖZ

 
Toplam blog
: 30
: 692
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

1974 yılında Bayburt'ta doğdum, sosyolog-yazar olarak çeşitli çalışmalar yapmaktayım...