Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '20

 
Kategori
Güncel
 

Corona ve Travma

Travma bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü derinden tehdit eden olay, durumdur. Kavramak ve baş etmenin oldukça zor olduğu bu deneyimi bireysel belleğimize yerleştirmekte güçlük çekeriz. 2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ilk kez ortaya çıkan corona virüsü salgını tüm dünyaya yayılmaya devam ederken bana bu virüsün toplumlarda trvama yarattığı gerçeğini hatırlattı.  

Afetler, belirli bir coğrafi bölgede aniden ortaya çıkan, kolektif stres ve önemli ölçüde kayıp yaratan, toplumun yaşantısını sekteye uğratan ve kendi başa çıkma kaynaklarını aşan olaylardır. Doğal afetler (Deprem, heyelan, sel, fırtına, kuraklık, orman yangını, hortum vb.), insan kökenli yapay afetler (sınai, baraj patlamaları,  yangınlar, hava, su, çevre kirlenmeleri, ulaşım kazaları), savaş, politik, etnik, dini ya da cinsel istismarlar, cinsiyet-temelli zulüm, tecavüz ve şiddet olayları ile bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın pandemik hastalıklardır. Ülkemizde ve dünyadan corona virüsü afet boyutlarına ulaşmış, bu sorunları yaşayan bireyleri aşarak, sosyologların, psikologların yeni yaklaşım ve çok yönlü dinamik modellerle kavramlaştırmaları ile ele almaları gereken toplumsal, yapısal düzeylere erişmiştir.

Ortak ya da kitlesel toplumsal travma, toplumsal yaşamda insanları birbirine bağlayan dokuları, toplumun sahip olduğu biz duygusunu tahrip eden bir darbe olup, bundan yakınan insanların bilincine yavaş yavaş ve sinsice yerleşir. Afet sonucu, travmaya uğramış topluluk ayrı ortak bir kültür oluşturur, bu kültür ortamındaki bireyler içine kapanır, yalnızlaşır ve sosyalliği azalır. Ki corona virüsü yapısal olarak sosyalliğin en aza indirgendiği izole ve karantina koşullarını oluşturan özellik taşıdığı gibi, toplum;  görsel basın ve sosyal medya yayınları ile yoğun bir bombardıman altındadır.

Toplumsal travmalar, sadece travmayı yaşayan bireyleri değil, bu duruma doğrudan ya da dolaylı biçimde tanık olan tüm toplum kesimlerini etkilemektedir. Bu tarz süreçlerde kişilerde; afet sendromu olarak psikolojik bozukluklar, TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu), dehşet, kontrol kaybı, umutsuzluk, kolay incinebilirlik, şiddetli korku, çaresizlik, tedirginlik, acı, kayıp hissi, öfke, donukluk, yabancılaşma, yalnızlık gibi pek çok duygunun bir sis bulutu gibi topluma dalgalar halinde yayıldığı görülmektedir. Kâbuslar görme, olayın geçtiği yer ve olayı anımsatacak kişi ve konulardan kaçınma, travmasını konuşmak istememe, sese karşı aşırı duyarlılık, en küçük gürültüye bile irkilme ile tepki verme, uykuya dalma ya da uykuyu sürdürmede güçlük yaşama, tahammülsüzlük, sinirlilik, keyifsizlik, mutsuzluk, hayattan zevk alamama, iştahsızlık, kilo kaybı, başkaları tarafından anlaşılmadığını düşünme, konsantrasyon ve dikkat güçlüğü, her şeyden şüphelenme, paranoyak davranışlar ile çalışmada isteksizlik baş gösterir. Travma yaşayanın, kimliği, insan ilişkileri ve dünyaya dair varsayımlarının sarsılmasına neden olur.

Birlik olma duygusu, dayanışmanın güçlenmesi, güvenlik zemininin yeniden yapılanması ile travma etkileri azaltılabilir. Gerginlikler ve çatışmaların sıklaşması ile birbirine yabancılaşma, yalnızlaşma gibi duyguların tırmandığı bir süreç yaşanabilir. Gerginliklerin yaşandığı bir süreçte, alt-gruplar arasında uzaklıklar artabilir; grupların birbirine düşmanlaştırılma potansiyeli artarken, toplumun güvenlik zemini sarsılabilir.

Travmadan direk etkilenmiş olmayanlar bile kendisini yaşadığı yerde güven içerisinde hissedemez. Travma nedeni ile kolektif hafıza görmezden gelinir ya da inkâr duygusu gelişir, toplumun bütünleşmesi engellenerek, toplumsal ruh sağlığını zedelenir.

Toplumsal travmaların onarımında içinde yaşadığımız kültürün yeri büyüktür. Ait hissettiğimiz kültürün parçası olan ifade etme biçimleriyle (şarkılar, ritüeller, anmalar, sembolik eylemler vb.) kendimizi ifade etmek, duygularımızın yatışmasını ve kendi içimizdeki yaşam gücünü yeniden keşfetmemizi sağlar, onarımın yolunu açar ve toplum içerisinde yalnız hissetmeyi engeller. Yaşananlar ne zaman toplumca kabul edilir, gerçeklik iyice anlaşılırsa o zaman travmatik olayı yaşamış insanlar “iyileşme”ye başlayabilir. Konu çok abartılmadan, önemsizleştirilmeden dozajında ciddi disiplinli, agresif bir şekilde toplumca yasaklara ve önlemlere riayet edilmelidir. Ne var ki kimimiz dehşet, kırılganlık, suçluluk, çaresizlik, tedirginlik, öfke, umutsuzluk, güvensizlik, yetersizlik, yalnızlık veya şüphe gibi hisleri çok yoğun bir biçimde yaşayabiliriz. Kimimiz ise tamamen donuklaşabilir ve hissizleşebilir. Kimimiz sürekli olaya dair konuşmak, bilgi almak ve paylaşmak isterken, kimimiz herhangi bir bilgilenmeden uzak durma eğiliminde olabiliriz. Kimimiz duygularımızı ifade etmek ve paylaşmak ihtiyacı duyarken, kimimiz konuşmak istemeyebilir ya da böyle bir şey yaşanmamış gibi davranabiliriz. Sürekli tehdit altındaymış gibi veya ağlamaklı hissedebilir ve o sırada bir tehlike olmasa bile kolayca irkilebiliriz. Rahatsız edici bir takım düşünceler, imgeler veya anılar zihnimizde tekrar edebilir. Virüsün dışında baş ağrısı, göğüs ağrısı, mide yanması, bulanması, kalp, boğazda sıkışma, titreme ve çarpıntı gibi fiziksel şikâyetler taşıyabiliriz.

Toplumsal travmaların etkilerinin iyileşmesi zaman alır. Öncelikli olarak, güç olsa da öz bakımımıza, uyku ve beslenme düzenimize dikkat etmeli, spor yapmalı ve dinlenmeye zaman ayırmalıyız. Çaresizlik ve umutsuzluk duygularının dağılması adına kendimiz ve ötekiler için adım atmaya hazır olmalıyız. İdeolojik keskinliklerden uzak durarak, kişileri bir arada tutan benzerliklere vurgu yapmalı, içinde bulundukları durumu anlatmalarına fırsat vermeli, demokrasi kültürü, demokrasi bağlılığı dile getirilmeli, adalete, toplumsal hafızaya vurgu yapmalıyız.

Özellikle yaşadığımız sorunlar nedeni ile aile yaşamı, sosyal yaşam, iş yaşamı gibi farklı alanlarda ilişkilerimiz veya gündelik hayatımızdaki işlevselliğimiz giderek bozulur. Psikolojik veya psikiyatrik desteğe ihtiyaç duyabiliriz. Travma belirtilerinin sürmesine neden olan hatalı düşüncelerinin sağlıklı düşüncelerle yer değiştirilmesi ile kaçınılan durumların üstüne gidilmesi sağlanarak yaşanan korkular azaltılabilir.

Yaşanılan ekonomik krizinde dikkate alınması ile her türlü işveren özellikle egemen güçler ile erk sahipleri insanlarımızın bu zor süreçte günü birlik yaşamına destek vermeli, bugün ve yarın korkusu, kaygısı, gerilimi, sıkıntısı, anksiyetesi giderilmelidir.

Güvenlik duygusu vermek, sakinleştirmek, öz yeterlilik ve toplumsal yeterlilik duygusunu teşvik etmek, bağlantılı olma duygusunu geliştirmek, umut aşılamak; uygulanması gereken beş ana ilkedir.

Travmadan uzak bir yaşam dileğimle.

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..