- Kategori
- Gezi - Tatil
Dağa kaçtım - Gamersos eteklerinde, Yörükler Mevkii'nden Manastır'a doğru
13 Şubat 2013
Mehmet Yavuzcezzar
Bu gün de; son zamanlarda adet olduğu üzere, biraz da Tireli dostumuz Hasan Hoca’ya yakın olsun diye Tire civarında dolaşmaya, özellikle Aydın Dağları’nı tavaf etmeye devam ettik. Bu vesile ile yönümüzü Gamersos’un meşhur kalesinin eteklerine, Dibekçiler Yaylası'ndan göçerek buralara gelen Yörüklerin dağa yayılmış meskenlerinin bulunduğu Yörükler Mevkii'ne çevirdik.
Yol boyunca geçtiğimiz tarım alanları, bu yıl yağan yağmurlardan nasibini çokça almış. Torbalı’dan sonra Belevi’ye doğru uzanan Cellat Gölü ile Belevi Gölü de neredeyse dolmuş durumdaydı.
Belevi Gölü
Saat 9 gibi Tire’de Hasan Hoca ve arkadaşı emekli öğretmen Ethem Bey ile kahvehanede buluştuk. Bugün Ethem Bey’in katılımıyla 4 kişi yürüyecektik.
Hasan Hoca bize yine sürpriz yapıp bu kez bir tencere dolusu “dalgan böreği” getirmiş.
Dalgan böreği (fırın çöreği); dalgan(ısırgan)ların haykırdığı baharın habercisi bu aylarda; kadınların köyde fırın etrafında toplanıp haftalık ekmeklerini pişirirlerken, işleri bitmeye yakın yorulup acıkınca, artan hamurlarına, civardan topladıkları dalganları katarak, zeytinyağı ve acı biber ilavesiyle fırında bir güzel pişirip afiyetle yedikleri yerel bir börek.
Bu gün biz de bu lezzeti tattık. Tatmakla kalmayıp hep beraber zeytin, bal ve çay eşliğinde bir tencere böreği mideye indirdik.
Kahvaltımızı bitirdikten sonra Selçuk yönüne doğru, bir zamanlar Efes-Sardes geçişini sağlayan eski Kral Yolu’nu takip ederek Çayırlı Köyü yakınındaki Çavuş Çeşmesi’ne vardık. Aracımızı çeşmenin yanına bırakarak saat 10 gibi Yörükler Mevkii’ne doğru yürüyüşe geçtik. Geçtik geçmesine de; 5-10 dakika sonra Ethem Bey “tıkandı”, tabir yerindeyse “su kaynattı”. Ethem Bey, çeşme yanındaki kıl çadırdan yapılma çay evine geri döndü, biz 3 kişi kıvrıla kıvrıla yükselen yolu takip edip, Akçaşehir Köyü'nü sağımızda bırakarak yolumuza devam ettik.
Yörükler Mevkii yolundan Akçaşehir
Yol boyunca yanımızdan akan dere; bir sağımızda bir solumuzda bitiveriyor, bazen de karşımızda küçük şelale şekline bürünüyordu.
Küçük şelale
Doğa uyanmaya başlamış, şeytan payamları (bademin atası) ve sandal ağaçları çiçeğe durmuş, zilcanlar coşmuş, körpe kuzu kulakları (ekşi kulak) ve çeşitli otlar yeşermişti. Tam da kuzu kulaklarını gördüğümüzde, dostumuz Hasan Hoca hemen yerel bir yemek tarifi verdi bize, şöyle ki: Taze kuzu kulakları ve yeşil soğan ince ince kıyılır, bir miktar bulgur ile birlikte karıştırılarak suyun içerisine atılır, üzerine biraz zeytin yağı, yeterince tuz ve acı biber eklenerek bir çorba elde edilir ve adına da “iç karması” denir.
Kuzu kulağı Anemon
“Karışık iç karması” da denilen bu yemek ile ilgili bir başka tarif de şöyledir: Bir bağ kuzu kulağı, 5-6 yaprak marul, taze soğan ve maydanoz ince ince kıyılır, önceden haşlanan yarım kilo kadar bulgura zeytin yağı, salça ve biber eklenerek karıştırılıp afiyetle yenir.
Bizi gözetleyen atlar
Bizi gözetleyen bir çift atın bakışları arasında yürümeye devam ettik. Yürüdükçe yükseliyor, yükseldikçe de ayaklarımızın altında uzanıp giden aşağıdaki Kazovası'nda Karagöl'ün yağan yağmurlarla yeniden geri dönüşüne tanıklık ediyorduk.
Aşağıda Karagöl
Bir yanımızda, Batı yönünde Gallesion (Alaman) Dağı ve Keçi Kalesi, diğer yanda Doğu yönünde Pers Satrabı Gamersos’un kalesinin izlerinin yer aldığı “Fesat Tepesi” ile Kartaltepe, aşağıda Küçük Menderes Ovası (Kazovası) ve ileride Bozdağ’ın zirvesi... Bu coğrafyada keyifli bir yürüyüş yaparak Dibekçi yörüklerinin mesken tuttukları Yörükler Mevkii’ne vardık.
Yörükler Mevkii'ne çıkarken karşıda Bozdağ
Civarda makiliklerin arasına gizlenmiş tonozlu mezar yapılarına rastladık. Çalılıklar arasında dolandığımız sırada yerde sabit kayaya oyulmuş ve kapağı yana açılmış İ.Ö. 5-4.yy.a tarihlenebilecek bir lahit mezar daha gördük. Bütün bu buluntular bize Gamersos’un eteğindeki bu yerin bir yerleşimin nekropolü izlenimini veriyordu.
Helenistik Dönem lahitleri
Dönüşe geçip Manastır Mevkii’ne yürümeden önce, daha önceki yıllarda tanıştığımız ve hasta olduğunu öğrendiğimiz Dibekçi yörüklerinden Hüseyin Ali’yi muhteşem coğrafyaya hakim tepedeki evinde ziyaret ettik.
Geldiğimiz yoldan geri 1 saat kadar yürüyüp, çeşme başından sağa orman yoluna saparak 2 km kadar oldukça dik bir yokuşta hayli zorlanarak Manastır Mevkii’ne ulaştık; ama az daha aşağıda sabırla bizi bekleyen Ethem Bey gibi su kaynatacaktık.
Manastır Mevkii'ne çıkarken
Asırlık çınarlarla çevrili Manastır Mevkii'nde, birçok eski yerleşim yerinde olduğu gibi; muhtemelen defineciler tarafından eşilmiş, kazılmış topraklar, bazı yapı kalıntıları, makiler arasında da eşilmiş alanlara rastladık.
Manastır Mevkii Kazılmış alan
Yemek molasını şırıl şırıl akan derenin kenarındaki çeşme başında; sucuklama yaparak geçirdik. Yemek ve dinlenme sonunda, bu yörenin baharda ne kadar güzel olacağının hayalini kurarak dönüşe geçtik.
Yürüyüşümüze başladığımız Çavuş çeşmesindeki çadır kafeye vardığımızda, bizi bekleyen Ethem Bey’in midesinde çay ağacı çıkmak üzereydi.
Dostlarımızı Tire’ye bırakıp evin yolunu tuttuğumuzda saat 5 civarıydı. Yol üstünde Belevi Gölü kenarındaki çay bahçesinde çaylarımızı yudumladıktan sonra, gün batmak üzereyken İzmir’e doğru yola koyulduk.
Yazan/Düzenleyen: M.YC
Edit: İ.F.