Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '19

 
Kategori
Deneme
 

Daha Çok İşimiz Var

Türkçede bir deyim vardır, ‘’ununu eledi eleğini astı, ‘’diye. Bu, bir bakıma gelecek günleriniz için hiçbir işinizin kalmadığı anlamına da gelir. Çünkü yılların yorgunluğu size bu aşıyı yapmıştır. Ve o aşı da tutmuştur. Aslında tutmamıştır da, siz öyle sanırsınız.

İçerisinde bulunduğunuz yaş çemberine kadar ömrünüz un elemekle geçmiş olabilir. Şimdi emekli olunmuş, çocuklar büyümüş, ellerli iş tutmuş, evlenen gitmiş, evlenmeyen gitmek üzere... Bu arada geleceğe dönük bir amacınızın kalmadığını da düşünmeye başlarsınız... Bu düşüncenin sizi usul usul yenmeye başladığını fark etmezsiniz bile. İşte tam burada huzurunuzu, mutluluğunuzu ve keyfinizi kaçıracak iki unsur ön plana çıkar. Can sıkıntısı, geriye dönük içsel pişmanlıklar ve hesaplaşmalar. Ayrıca dışa yansıtamadığınız incecik bir sızı da... Bu iki unsur insan mutluluğunun en temel düşmanıdır. Ana bileşkesi de ne yapacağınızı bilmemektir. Yani her şey bitti sandığınızda hiçbir uğraşla bağlantı kuramadığınız anlamına da gelir, bu durum. Hâlbuki her insanın iç dünyası yeraltı derinliklerinde keşfedilmeyi bekleyen değerli madenler gibidir. Eğer bunun farkında olamazsanız, amaçsızlığın doğurduğu sıkıntı sizi karşılamak için çoktan yola çıkmış demektir. İşte o zaman bu iki canavarla ya yüz yüze gelirsiniz, ya da siz kaçarken o kovalar. Yakalanınca da ne yapacağınız size kalmıştır artık.

Böyle zamanlarda o iki unsur size el ense yapmadan önce önünüzde durup duran işlerinizin daha çok olduğunu da düşünebilir misiniz? Üstelik çeşitli ağrılar bedeninizi yoklamaya başlayıp, ''bu dünyada benim işim bitti, unumu eledim, eleğimi astım,'' ışığı kafanızda yanarken... Eğer böyle bir düşünceye sahipseniz doğa sizi yavaş yavaş bir yerler için hazırlıyor demektir. Size göre bütün bunlar doğru olmasa da, esas doğru olmayan kendi yanlışlarınızı doğru sanmanızdır.

Şöyle bir düşünün.

Yatağa girerken sabah uyanacağınıza dair hiçbir garantiniz olmadığı halde yine de ertesi gün için planlar dolaşır kafanızda. Bu planlar amaçsızlığın gölgesinde kalmışsa eğer, gerçek sizi açığa çıkartacak değerde değildir. İşte o anlar can sıkıntısının sizi yenmeye başladığı anlardır.

Ölümün soğuk yüzünün karşınıza çıkacağından korkmadan, ölmenin de hayatın bir parçası olup devamlı yanı başımızda bulunduğuna inanarak hayatın ertelenememesi gerektiğine inancınız tamsa eğer,  bütün düşlerinizi ileri bir tarihe ertelemenin yanlış olduğuna da inancınız tamdır.

Damarlarınız tıkanmadan, kanser bedeninizi sarmadan, kolunuz uyuşup sırtınıza vuracak bir ağrıyı beklemeden, nefesiniz daralmadan yapılması mümkün olan ve içinizde keşfedilmeyi bekleyen her şey için hiçbir zaman geç değildir inancına sahip misiniz? Ya da, bu güne kadar ertelediğiniz düşlerinizin peşine düşmeyi düşündünüz mü?  Veya çeşitli hengâmelerden fırsat bulamadığınız ve var olmak için kendinizi bir uğraşa kaptırıp, adınızdan mümkün olduğunca uzun süre söz edilecek gibi bir uğraşa kendinizi kaptırmak ışığı yandı mı kafanızda? Çünkü insanın iç dünyasında gizli tuttuğu ve kimselere belli etmek istemediği gerçeğinin üzerindeki örtü kaldırıldığında, öldükten sonra mümkün olduğunca kendi adından uzun süre söz edilmesi özlemi çıkar. Bir de o güne kadar ihmal ettikleri ve pişmanlıkları... Peki, bunu sağlayabilmek için iç dünyanıza lezzet katacak ve can sıkıntınızı yok edecek bir meraka ne dersiniz? Yeter ki sizde gizli duran, açığa çıkmak için keşfinizi bekleyen, mümkün olduğunca sizden beklenilmeyen ve görenlerin veya duyanların sizi gıpta ile izleyebileceği uğraşlar...

Uğraş konusu ne olursa olsun…

Herhangi bir konuda çevrenizdekilere hayret uyandıracak ve sıra dışı bulabileceği bir koleksiyon… İlginç bir yaşamın geçmişini araştırmak… Günün herhangi bir zamanında çıkıp dolaştığınızda sizlerin dâhil olmadığı ilginç konuşmaları ve davranışları öyküleştirmek… Herhangi bir müzik aletini kullanmaya meraklanmak ve onu yaşantınıza katmak... Okumak ve kazanılan öğretileri en yakın çevreye sunmak… Resme merak salmak ve en azından resme görsel olarak katılmak ve sonrasında uygulamaya dönüştürmek... İmkân dâhilinde seyahat edip görebilmek için yıllardır gitmek istediğiniz ve hiç gitmediğiniz aklınızda kalan bir yerleri kendinizce keşfetmek, vs... Bütün bunlara merakınız var ve ilgi alanınıza da giriyorsa can sıkıntısına karşı doğru bir mücadele veriyorsunuz sayılır. Çünkü insan ölene kadar öğrenci sayılır

Bunlar size anlamsız geliyorsa o zaman siz geldik gidiyoruz kıskacındasınız demektir. Biliniz ki yaşam takvimle geçen süre değildir... Hayata anlam katmak, yaşınız ne olursa olsun bir şeylerle sarmaş dolaş olmaktan geçer.

Bir şeylerle sarmaş dolaş olun ki, içinizdeki coşkuyu çıkarabilesiniz. Bu güne kadar sayısız kere gördüğünüz karıncaların hiçbir şeyle uğraşmadığını gördünüz mü hiç?

Anlamsız kalabalıkların üyesi olmamak için daha çok işimiz olmalı…

Şimdi de bir şiir:

yaşamdan düştü sanıp da bizi / sakın bizden ayırmayın gözlerinizi / daha nefes alıyoruz / kalem de tutuyoruz / diktiğimiz çınarın / elmanın / narın gölgesinde oturuyoruz / yaşarken bırakırsak bir iz / gelecek yaşamlarda yer ediniriz.    S.G

 

 
Toplam blog
: 31
: 544
Kayıt tarihi
: 01.05.09
 
 

29.05.1949 Uşak doğumluyum. Lise dahil eğitimimi uşakta tamamladım. Yıldız üniversitesi inşaat bölüm..