Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Davut

Davut
 

Bir ağacın arkasına saklanmış küçücük bir yüz. Ağacın çatallanmış dalları arasından parlayan kara gözler. Yabancı insanları görmeye alışık değil belli. Bu alev alev yanan yaz gününde küçücük ellerine pempe eldivenler giymiş. Gülümseyerek bakıyorum uzaktan. Ona baktığımı görünce gözlerini kaçırıyor. Ayaklarıyla toprağı didikliyor. Utandığını anlıyorum. Adını soruyorum O ise sessizliğini bozmuyor.

Sesimizi duyan annesi mavi kapılı alçak evinden dışarıya çıkıyor, ellerini eteklerine siliyor. Çekingen bir eda ile "hoşgeldiniz" diyor. Esmer yüzünde içten bir gülümseme var. Evin önündeki tahta sedire oturuyoruz. Biraz ilerideki tarihi caminin fotoğraflarını çekmek için geldiğimizi anlatıyoruz. "Çok insan geliyor oraya" diyor. "Geçen gün Bulgarlar geldi. Çok beğendiler camiyi." Çocuğu gösteriyorum adını soruyorum "Davut" diyor. Davut saklandığı ağacın arkasında bize bakıyor. Pembe eldivenli elleriyle yüzünü kapatıyor. Annesi eldivenlerini işaret ediyor ve gülümseyerek: "Çocuk işte..."diyor. Annesi ile konuşmaya dalıyoruz. Davut evin etrafında oyuna dalıyor bizi unutuyor. Artık utanmıyor. Erik ağaçlarının altında kendine taşlardan tahta parçalarından oyuncaklar yapıyor.

Kadın eşinin öldüğünü söylüyor. 2 yıl önce kaybetmiş onu. 3 çocuğu olduğunu birinin lisede diğerinin ilkokulda okuduğunu anlatıyor. Davut ise 6 yaşında henüz. Kapkara gözleri esmer bir yüzü var. Üzerinden düşen kadife pantolonunu çekiştirip duruyor. Bizim sohbetimizden sıkılıp evin önünde koşuşturmaya başlıyor. İçimden ona bin tane şey söylemek geliyor.

Annesi içeriye giriyor. Birazdan elinde nar ekşisine suyu karıştırarak yaptığı şerbetle geri geliyor. İçimi tarifi imkansız bir keder sarıyor. Onun yapıp yapabileceği ikramın bu olduğunu ve bundan utandığını gözlerinden okuyorum. Kapısı bile doğru dürüst yerine oturmayan bir evde yaşıyorlar. Ona bir zamanlar arkadaşının, ayakkabılarının yırtıklığından utanan Orhan Kemal'e söylediği sözü söylemek "Sen ne utanıyorsun, zenginlerimiz utansın." demek istiyorum ama susuyorum. İçimdeki kederi onun kederiyle harman ediyorum ve sessizce oturuyorum. Uzaktaki tarlalarda dalıp giden gözlerimin önünden bin isyan ordusu geçiyor. Çaresizlikten ve dünya üzerinde bu kadar önemsiz bir nokta olmaktan, değiştirememekten nefret ettiğimi düşünüyorum.

Davut geliyor beni tüm düşüncelerimden koparıyor. Öyle habersiz bakan çocuk gözlere hüzünle gülümsüyorum. Başını okşuyorum benden kaçmıyor artık. Pembe eldivenli elini dizimin üzerine koyuyor, öylece duruyoruz. Davut ve ben, birimiz kederle birimiz tüm çocuk kayıtsızlığı ve habersizliği ile öylece...

Fotoğraf: Tarık Aytaç Gürbüz

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..