Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

27 Temmuz '13

 
Kategori
Anılar
 

Dedemin köşesi

Dedemin köşesi
 

Çok çocuklu aileden olmanın güzel yanları da var. Ben çok çocuklu ailemizin alttan üçüncüsüyüm, yani benden büyük tam altı büyüğüm var…
Adana’nın küçük bir mahallesi Gazi Paşa mahallesinde oturuyorduk, evimiz bir bağ eviydi, küçük ama bizi dünyaya getirenlerin müthiş organizasyonları ile rahatça sığıyorduk…
Evimizin yüz yüz elli metre ötesindeki bir sokağın içerisinde “anneannemlerin” evi vardı. Arkasında portakal mandalina nar erik ve yenidünya ağaçları bulunan bir bahçesi vardı. Ben çok severdim orasını. O yüzden hem rahat etmek hem daha özgür olmak için henüz on bir yaşındayken çok sevdiğim anneannemin yanında yaşamaya başladım, ta ki askere gidene kadar. Askerden döndüğümde ise anneannem ölmüştü…
 ***
Anneannem müthiş bir kadındı, nefes darlığı vardı, ne zaman nefes almakta zorlansa burnuna adını hala bilmediğim sarıçiçekler sokar rahatlardı. Bir de damlası vardı ilaç olarak çay bardağındaki suya üç damla damlatıp içerdi.
Yaşlanmıştı üstelik çok da telaşlıydı, hastalandığında zaman zaman yardıma ihtiyacı oluyordu.
Zaten annem de beni başından savmak için değil onun için ona yardım olmam için orada kalmama razı olmuştu..
Pirinçten yapılmış “karyolaları” vardı yatak odalarında yaylı, ben ve kardeşim Melahat üzerine çıkar zıplar dururduk.
Anneannem ya da dedem gördüler mi kıyametler kopardı, kıracağız diye…
Anneannem sık sık bahçeye geçer bahçede ağaçların altında çıkan otları temizler sık sık sulardı ağaçları ben de yardımcı olurdum. Zaten oldum olası suyla çamurla oynamayı çok severim…
 ***
Dedem tam bir Osmanlı beyefendisi idi, bir dönem Halep de görev yaptığı için ona “Halepli dede” derdik. Son derece otoriterdi. Her zaman güzel giyinir saçları taralı mutlaka kravat takardı, gömlekleri kollarından manşetli…
Yürüyerek pazara gider alışverişini yapar gelirdi. Gelir gelmez de henüz kızarmaya yüz tutmuş yerli malı domatesleri çıkarır pencerenin kenarına kızarsınlar diye dizerdi…
O dönemlerde henüz televizyonlar hayatımıza çok girmediğinden cızırtılarla çalışan bir radyosu vardı. Galiba markası “Telefunken” idi tam hatırlamıyorum. Annemlerin ki aklımda AGA markaydı…
Tek eğlencemiz bu radyoydu ama dedem ajans dinleyeceğim deyip alırdı elimizden bu zevki, her saat başlarında…
Zaten haberleri yani ajansları ya gazetelerden alırdınız ya da radyodan…
Sık sık sel olur elektrikler kesilirdi. Elektrikler kesildiğinde ne gazete basılabiliyordu ne radyolar çalışıyordu, dünya yıkılsa haberiniz olmazdı…
Dedemin bir köşesi vardı, bahçeye bakan pencerenin önüne koyulmuş tahta sedir, sedir üzerinde yumuşacık bir döşek köşelerinde de anneannemin elleriyle diktiği köşe yastıkları. İşi biter bitmez hemen oraya oturur ya gazetesini okur ya da radyodan ajansları dinlerdi. O güzelim köşe yatıklarına dayanır büyük bir zevkle bahçeyi kuşları seyrederdi…
Ne zaman oturmaya kalksak ne anneanneme ne de bana izin vermezdi, nenem de boş ver der gibi gözümün içine tatlı tatlı bakar gülerdi. Zaten yüzü öylesine temiz saçları öylesine beyazdı ki “pamuk nineler” gibiydi…
Ne kadar kıskanırdım dedemi, aklımda hep onun oturduğu bize izin vermediği köşeye oturmak ve bahçeye bakmak vardı…
Kızardım da, hazmedemiyor muşum demek ki şimdi ki aklım öyle diyor, evin en güzel yeri en güzel köşesi neden dedemin köşesi, büyük haksızlık diyordum…
 ***
Bir gün okuldan geldim, okulu hiç sevmezdim, canım sıkılmış karnım aç, baktım anneannem de yok ki yiyecek bir şey isteyim. Dedeme nasıl bir cesaret gelmişse bana dedim ki “sen hep bu köşede oturuyorsun benim oturmama da izin vermiyor musun, yoksa beni sevmiyor musun dede, diye sordum…
Dedem döndü, eyvah dedim şimdi kızacak patlatacak ense köküme bir tokat yere yapışacağım fukara sümüğü gibi…
Olmadı; “bu köşede oturmayı çok mu istiyorsun, olur ama acele etme nasıl olsa bir gün sende benim gibi oturacaksın, bu köşe sen istesen istemesen de seni bulur…” dedi. Tabi o zaman ki aklımla anlamıştım ama bende yazma hastalığı var ta o günlerden kalma, on yaşımdan beri Etibank’ın verdiği kareli not defterim var ona yazarım…
Dediği gibi yaptım; o köşeye gittim oturdum saatlerce bahçeye baktım, bahçeye giren kedi köpekleri saydım dallara konan kuşları kovaladım hatta pencereye kadar uzanan yenidünya ağacından meyvesini bile koparmıştım…
Ama dedemin o söylediği cümleyi “ Bir gün sen istesen de istemesen de o köşe senin bulur” sözünü yazmıştım defterime…
Yıllar sonra dedemi de anneannemi de arka arkaya kaybettik, önce dedem öldü sonra ben askerdeyken anneannem, askerden kaçarım diye bana haber vermedikleri için cenazesini göremedim. Dönünce öğrendim. Şimdi “asri mezarlıkta” yatıyorlar, ruhu şad mekânı cennet olsun ikisinin de…

Annem iki kız kardeşti, teyzem Halep de bir pilotla evliydi, onlar ölünce teyzem Adana’ya geldi o eve yerleşti. Tabi gelir gelmez de evin düzenin dekorunu eşyalarını değiştirdiler.
Ne dedemin köşesi kaldı ne anneannemden bir tek eşya, tamamını dağıttılar. Hatta benim canım annemin tarihi el yapımı bir udu vardı çatıdaki odada, o da arada kaybolup gitti. Sattılar mı birine mi verdiler benim hiç haberim olmadı…
 ***
Geçen gün o defterimi buldum eskileri atmaya hazırlanırken, “Bir gün sen istesen de istemesen de o köşe seni bulur” lafını okudum…
Dedem haklıymış; şimdi evimizde oturma odamızda bir köşem var, hanımın diktiği değil ama mobilyacıdan aldığımız köşe yastıkları da “sarı lacivert,” bende o köşeye oturmak ve televizyon seyretmekten çok hoşlanıyorum…
Benden başka kim oturuyorsa oturmaya kalkarsa tepem atıyor kızıyor kaldırıyorum “köşemden”
Bu yazıyı hazırlamadan önce oğlumu çağırdım ve olayı ona anlattım. Beni dikkatle dinledi; “demek ki dede olmak sırası sana gelmiş” dedi kıs kıs gülerek...
 ***
Yine rahmetli babamdan bir sözle veda edeceğim; “Kaybettiğiniz anları sonsuzluk bile geri getiremez…”

Tüm güzellikler içinde ama daima sevgiye kalınız…

 Erdoğan ÖZGENÇ

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..