Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '09

 
Kategori
Deneme
 

Delinin hatıra defterinden notlar 3

Delinin hatıra defterinden notlar 3
 

...


....

Balkonda oturmuş kıyıyı zalim bir yar gibi döven dalgaları izliyorduk. Rüzgar yapraklarla dans ediyordu. Uzaktan yankılanan köpek sesleri akşamın gelişinin haberini veriyordu. Güneş, bütün kızıllığı ile ufuktan batıyordu. İkimizde derin bir sessizliğin içinde kayıp olmuş gibiydik. Rakımdan bir yudum aldım ve sessizliği bozdum.

- Ne o yine dalgınsın Dost. Burada değil de başka yerlerde dolaşıyor musun gibi geldi. Neler düşünüyorsun. Hüzün bulutları sarmış gibi yüzünü.

- Aşk düşünüyorum, nasıl ele avuca sığmayan bir şey olduğunu, getirdiklerini götürdüklerini, hayatın içindeki yerini ve neden suçu hep aşkın üstüne atığımızı. Aşk’tan neden bu denli korkar hale geldik. Shakespeare’in şu sözlerini gerçekten çok severim; "Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir... Aşk gözle değil ruhla görülür." Yoksa Bailey’nin dediği gibi; Aşk dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısından mı yaratılmıştır. Aşk ve sevgi gerçekten acıtır mı nasıl olmalı bir aşk, bir tarifi var mı? Kime güveneceğiz. Galiba bunu çok iyi seçmeliyiz. Aklıma G. Garcia Marquez’in “Yaralara Dair” adlı hikayesi geldi. Dinlemek istersen anlatayım.

-Tabi anlat zevkle dinlerim.

- Yaşlı ve çirkin bir tüccar, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel ama taş kalpli genç bir fahişeye gitmiş... Yaşlı adam uykuya dalınca, genç kadın soyguncu arkadaşlarını çağırmış. Soyguncular odaya girince tüccar uyanmış ve dövüşmeye başlamış. Haydutlar kalabalık oldukları için yaşlı tüccarı kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa tüccarın zayıf ve çirkin bedeninde yara açılmadığını, can alıcı darbelerin hiç iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler. Ancak en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile tüccara hiç birşey yapamıyormuş... Sonunda korkup kaçmışlar...

Dövüşü izleyen kadın yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş. Bir kez daha ama bu kez aşk adına tüccarla sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Güzel kadının her dokunuşunda tüccarın bedeninde yeni bir yara beliriyormuş. Derin darbelerin, bıçakların, kılıçların ağır yaraları imiş bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda tüccar kanlar içinde kadının kollarına yığılmış, ölmüş...

Gerçekten aşk böyle bir şey mi? Bu türden aşklar mı yaşıyoruz. Aşktan bu denli korkmamızın nedeni bundan mı? Acı çekmek istemediğimiz için mi kendimize yalan dünyalar kuruyoruz. Kabuk bağlayan yaralarımız gerçek aşkla karşılaşınca oluk oluk kanamaya mı başlıyor. Bu yüzden mi ortalık da tedirgin ve gergin dolanıyoruz. Birini koşulsuz sevmek bu kadar zor mu? Aşk acıtır mı ?

- Çok derin sorular bunlar Dost. Cevabını bilen var mıdır bilmiyorum doğrusu. Belki doğru insanı bulunca, doğru cevapları da bulabiliriz. Ama aşk her şeye rağmen çok güzel bir duygu ve acılarına rağmen yaşanması gerekir. Madame De Scudery’in dediği gibi, İnsan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar.

…Devam edecek…

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..