Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '12

 
Kategori
Güncel
 

Demek 1 Mayıs Olaysız da kutlanabiliyormuş...

Demek 1 Mayıs Olaysız da kutlanabiliyormuş...
 

Farklı düşüncedeki insanlar, demek ki kavgasız gürültüsüz bir şekilde de bir araya gelebiliyorlarmış....


Son yılların “en güzel 1 Mayıs”ını kutladık. Hatta benim yaşadığım bütün yılların diyebilirim. Tarihimize kara bir leke olarak düşen 1977 yılının 1 Mayıs’ında Taksim’deki olayları yaşayan biri olarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Zaten o günden sonra da bir daha kutlamalara katılmadım. 

Korku öylesine içime sinmiş ki, o zamandan beri büyük kalabalıkların olduğu mitinglere hiç katılmam, herkese de katılmamasını tavsiye ederim. 

Bir önceki yazımda ortaya koyduğum endişelerimin altında da bu psikolojinin olduğunda da şüphe yok. 

Sanırım bu ölüm korkusundan çok, pisipisine gitme korkusu.. Yoksa insanlar bazan kahramanlık yaptıklarını zannederek kendilerini tehlikenin içine atarlar, olayların üstüne üstüne giderler...

 Dün meydanları dolduran ve tam bir “bayram” havası içinde 1 Mayıs’ı kutlayan ve istenirse farklı görüşteki insanların da yan yana gelip ortak eylem yapabileceğini kanıtlayan herkesi tebrik ediyorum ve ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

 *****

 Toplum psikolojisinin farklı bir yönü vardır bilirsiniz. Tek başınıza asla yapmayacağınız şeyleri, o atmosfer içinde farkına bile varmadan yapabilirsiniz. Bu yüzden kalabalık ortamlara provokotörlerin sızması hem doğaldır, hem de kolaydır.

Polisin sıkı arama tedbiriyle, meydanlara kötü niyetli ve bununla ilgili araç gereç taşıyanların alınmaması sayesinde, amacı sadece etrafa zarar vermek, olay çıkartmak ve güzel bir günü tatsız olaylarla karalamak olanlar, devre dışı kaldılar.

 Onlar yine de yapacaklarınınn bir kısmınıı yaptılar ama, en azından, iyiniyetlilerle kötü niyetliler ayrışmış oldu. Keşke bunu polis zoru olmadan doğal yöntemlerle bugüne kadar kendimiz  yapabilseydik...

 *****

 Gazetelerin haberi farklı manşetlerle verdiğini siz de gördünüz. Benim en beğendiklerim, Yeni Şafak’ın “En Güzel 1 Mayıs”, Akşam’ın “Taksim’de 1’lik”, Habertürk’ün, “Rengarenk 1 Mayıs”, Milliyet’in “1 Mayıs’ta Herkes Sokaktaydı” başlıkları oldu.

 Evet sağcısı, solcusu, sanatçısı, eşcinseli, işçisi, öğrencisi, memuru, kadını, Türk’ü, Kürd’ü, İslâmcısı(!) kısacası ülkedeki her kesimin temsilcisi aynı coşkuyu ve heyecanı isterse paylaşabildiğine göre, kavga etmek, olay çıkarmak yerine, ben her gün bu manzaranın yaşanmasından yanayım.

O zaman boşa harcanan zamanımızı, enerjimizi, daha faydalı konulara yönlendirerek, yıkmak yerine “bir şeyler yapmak” imkânına sahip oluruz diye düşünüyorum.

Aslında her zaman savunduğum gibi, bizi ayırıştırıcı konular yerine, birleştirici unsurlara ağırlık versek, en azından hepimiz insan olduğumuzu unutmadan “insanlık” şemsiyesi altında toplanmayı akıl etsek, sonra da hasbelkader bu ülkede birlikte yaşamak zorunda kalmış insanlar olarak en önemli ortak noktamızın “vatandaşlık” olduğunu hatırlasak, daha iyi olmaz mı?

 Bu çok iyimser bir bakış açısı olabilir belki ama, kötümser bakış açılarından varılabilecek bir nokta var mı?

 Birbirinden farklı yüz binlerce insanın meydanlarda böylesine coşkulu bir birliktelik göstermesi, bana gözlerimi yaşartacak derecede bir mutluluk verirken, olaya hâlâ farklı açılardan bakmaya çalışanlar da yok değil...

 Mesela bir gazetemiz haberi “Zulme Karşı Omuz Omuza” diye vermiş... Zulmü yapan kim, zulme uğrayan kim? Bir bayram mı kutluyoruz, bir isyan hareketinde mi bulunuyoruz?

 Bugüne kadarki gerginliklerin temelinde yatan zaten bu anlayış değil mi?

*****

 Olaylara biraz gerçekçi yaklaşırsak, hangi düşüncede, fikirde olursak olalım, hangi dine, mezhebe, felsefeye inanırsak inanalım, hangi renkten, cinsten, ırktan, etnik gruptan olursak olalım, biz önce insanız, sonra da bu ilkenin vatandaşlarıyız.

Bu sebeple içiçe geçmiş, birbirine karışmış o kadar ortak noktamız var ki... Bunları ne ayırmak mümkün, ne ayrıştırmak... Toplum hayatında sosyal olarak yer aldığımız her etkinlik alanında, her çeşit insan var.

 Bir maça gittiğimizde renklerine gönül verdiğimiz bir takımı desteklerken, atılan bir gol sevincini paylaştığımız insanın siyasi görüşünü, etnik yapısını, hangi sınıfa mensup olduğunuu sorguluyor muyuz?

 Bir ibadethanede, aynı kutsal duyguya yüz çevirmiş insanların hangi farklı gruplara, mesleklere, partilere, düşüncelere sahip olduğunu yargılıyor muyuz?

 Bir konserde hayran olduğumuz bir sanatçıyı dinlerken, kendimizden geçerek şarkılara eşlik ederken, bizimle aynı duyguları paylaşanların hangi takımı tutuğunu, nereli olduğunu, ne iş yaptığını aklımıza getiriyor muyuz?

 Bir siyasi parti mitinginde meydanları dolduran kalabalığa karışıp, o heyecanı yaşarken, bizimle aynı duyguyu paylaşanların diğer özelliklerine dikkat ediyor muyuz?

 *****

 Örnekleri çoğaltmak mümkün. Unutmamalıyız ki önce insan olarak hepimiz aynı değerdeyiz. Birbirimize karşı ne üstünlüğümüz, ne ezikliğimiz var. Sonra vatandaş olarak devletin gözünde yine aynı haklara sahibiz.

 Yeteneğimiz, eğitimimiz, yaptığımız iş itibariyle elbette farklı konumlarda olabiliriz. Bunlar bizi bir bütünün parçaları olarak yine değersiz kılmaz. Eğer böyle bir anlayış varsa, buna karşı topyekün mücadele etmeliyiz, adaletin sağlanmasına hep beraber yardımcı olmalıyız.

 Yasalar, insanların istemeden yapmak zorunda kaldıkları bazı yanlışları düzeltmek, bu şekilde zarar görenlerin hakkını korumak için vardır. Yanlışı ortadan kaldıracak olan, hataları en aza indirgeyen, hatta hiç olmamasına çalışan insanlardır.

Birbirimize haksızlık yapmazsak, mahkeme kapılarında sürünmemize gerek kalmaz. Birbirimizi kandırmazsak kimse aldanmamış olur. Unutmayalım ki her fiilin bir faili bir de mefulü vardır.

 Biz bir haksızlık yaptığımızda, sanki avantadan bir şey kazanmış gibi oluruz. Ama bu arada bizim davranışımızdan birileri mutlaka mağdur olmuştur. Aynı açıkgözlülüğü başkaları yapmaya kalkıştığında da, bu kez mağdur biz oluruz.

 Onun için insanlık bize, kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkalarına yapmamamız öğütler.

 Eğer medeniyet çerçevesi içinde oto kontrolümüzü sağlayamazsak, bir insan gibi hareket edemezsek, o zaman birileri zor kullanarak bizi cezalandırır. Bu da elbetteki ağrımıza gider.

Sonuçta, ettiğimizi buluruz ama, bu arada günahsız pek çok kişi de zarar görür.

 *****

 Uzun yıllardan sonra bir kardeşlik havası içinde cereyan eden 1 Mayıs bayramının, insanı ürküten, korkutan, endişeye düşüren şeyler yerine, yarına umutla bakmamızı sağlayan güzellikleri hatırlatmasını çok anlamlı buluyorum ve bu umudu yitirmememiz gerektiğini düşünüyorum.

 

 

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..