Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Güncel
 

Demirtaş Ceyhun, Aziz Nesin, oğulları, dönek edebiyatı ve siyasi ahlaksızlık

Demirtaş Ceyhun, Aziz Nesin, oğulları, dönek edebiyatı ve siyasi ahlaksızlık
 

Bir baba ile oğlu arasındaki ortalama yirmi beş yıllık dönem farkı, ister istemez dünyanın farklı algılanmasına yol açar. Bu nedenle “kuşak çatışması” kavramı, aile içi diyaloglarda ortaya çıkan sorunları ifade etmek için ortaya atılmış kavramlardan birisidir.

Ancak ülkemizde bu kuşaklar arasındaki zihniyet farklılaşması daha derin yaşanır, çünkü değişim çok daha derin ve hızlıdır. Her yirmi beş yılda bir, ülkenin tüm sosyal ve ekonomik yapısı altüst olur, değişir, gelişir. Son yüzyılda, sırf şehir/köy nüfusu arasındaki değişim bile bunun ispatıdır. 1920’lerde %10 olan şehir nüfusu, 1950’lerde %25’lere, 1980’de %50’ye, 2000’li yıllarda ise %70’lere yükselmiştir. Az sayıda elit ve devlet destekli burjuvazi ile çoğunluğu oluşturan fakirlerden müteşekkül toplum yapısından, giderek belirli bir yoğunlukta ve güçte orta sınıfı oluşan bir toplum yapısına doğru yol alınmıştır. Bu nedenle her yeni gelen kuşağın farklı kavram ve değerlerle tanışması, onları önemsemesi kaçınılmaz bir şeydir. Bunu kabul etmeyen ise siyaseten gericidir.

Bu gün, 80 öncesinin sol kalıplarından sıyrılamayan ya da çöken reel sosyalizm deneyiminden sonra ultra milliyetçi zeminlere kayan solcuların en büyük sorunu bugüne ait yeni sol değerler üretemiyor oluşlarıdır. Bugünü karşılayan fikirler geliştiremedikleri için ikna kabiliyetlerini giderek kaybediyor ve dolayısı ile toplumla ciddi bir kopuş yaşıyorlar. Çocuklarını dahi ikna edemeyen ve büyük fikir ayrımlarını yaşayan insanlar mevcut.

Geçen gün vefat eden yazarlarımızdan Demirtaş Ceyhun, bunun en iyi örneklerinden birisi idi. Ülkemizdeki ulusalcı kanadın en önde gelen isimlerinden birisi olan Demirtaş Ceyhun ve oğlu arasındaki ilişki de benzer bir çatışmayı içinde barındırıyordu. Biz bunu oğlunun, babasının hastalığının kritik olduğu dönemlerde yazdığı bir yazıdan anlıyoruz.

Demirtaş Ceyhun’un oğlu olan Ozan Ceyhan, Alman Yeşiller partisinden 1998 – 2000 yılları arasında Avrupa parlamentosu üyeliği yapmıştı. Halen bir Türk kökenli siyasetçisi olarak gerek Almanya’da gerekse de Türkiye’de insan hakları, demokrasi ve özgürlük temelli bir siyasi mücadele yürütüyor. Ozan Ceyhun’un kaleme aldığı mektuptan kısa bir iki pasaj aktarmak istiyorum;

“Babam Demirtaş Ceyhun'da "taraf" bu kavgada. Babalar ve oğullar hep "tartışırlar". Bu sanırım değişmez bir diyalektik kural olsa gerek. Geçmişte "Demirtaş'ın goşist oğluydum". "Baban da revizyonist" derdi arkadaşlarım. Babamdan öğrendim "adaletsizliklere baş kaldırmasını" ama itiraf edeyim "gerektiğinde inandığım doğrular için babamla bile kavga etmek gerektiğini".Son bir yıldır artık aramızda politika konuşamaz olmuştuk. O benim "AB yolunda demokratikleşme çabası içinde çırpınan Türkiye'deki siyasi ittifaklarımı" anlayamaz, ben ise "12 Mart'ları, 12 Eylül'leri zindanlarda yaşamış, oğlunu Kanlı 1 Mayıs Meydanı'nda cesetler arasında aramış bir babanın Veli Küçük'leri nasıl savunur hale geldiğini" kabul edemez olmuştuk.

"Ulusalcı" babam ve onun "liboş" oğlu idik günümüz Türkiye gerçeğinde. Annem aramızda bir tür "BM" gibi tartışmamızı yasaklayarak sükuneti sağlar durumdaydı. Ama Türkiye'nin bu içinde bulunduğu ve de "babam ve oğlu" örneğinde olduğu gibi sadece toplumda değil ailelerde bile bu hesaplaşmanın tartışmalara neden olduğu bir ortamda elbette "baba ve oğul sevgimiz hiç değişmedi". Benimle ayni çizgiye sahip olduğu iddiasındaki bol sayıda "sahtekâra" karşı savunduğum gibi babamı, o da "gözü dönmüş kraldan çok kralcı ulusalcılara" karşı hep beni savundu.”


Baba ile oğul fikir farklılaşmasına bir başka örnek ise, yaşadığı dönemde böyle bir çatışma yaşadıkları yönünde bir bilgi sahibi olmadığımız Aziz Nesin ve oğlu Ali Nesin üzerinden verebiliriz. Buradaki çatışmayı, baba oğul arasında değil, belirli bir camiada, Aziz Nesin’in dondurulan fikirleri ile oğlunun siyasi duruşu arasındaki gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Çünkü Aziz Nesin ile oğlu arasında bir fikirsel ayrıma, yaşadığı dönem için tanıklık eden olmamıştır. Hatta birçok kaynak, Ali Nesin’in babasına büyük bir saygı beslediğini, Aziz Nesin’in ise oğluna büyük bir hayranlık duyduğunu dile getirir.

Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin türbana özgürlük bildirilerine imza attığında, laikçi, resmi ideoloji solcusu camiada büyük şaşkınlık yaşanmıştı. Sivas’ta gericiler, yobazlar tarafından yakılmak istenen bir aydının oğlunun, o yobazların taleplerine destek vermesi yadırganmıştı. Yadırganmakla da kalmamış, Aziz Nesin’in en büyük mirası olan ve en güvendiği çocuğu olan Ali Nesin’e emanet ettiği vakfa yapılan bağışlar aniden kesilmişti.

Ali Nesin orada da kalmadı, 27 Nisan muhtırasından sonra imzaya açılan ve askerin siyasete müdahalesini kınayan “Yurttaşlar Bildirisi”ne de imza atmıştı. Ve yine kimilerince gerici AKP iktidarına dolaylı destek vermişti.

O dönem ilgi merkezi olan ve çok fazla röportajı basın yayın organlarında yayınlanan Ali Nesin’in demokrat görüşleri, yine birçok resmi ideoloji solcusuna göre mezardaki Aziz Nesin’in kemiklerini sızlatacak bir ihanetti. Elbette bu zihniyet için Aziz Nesin öldüğü 1995 yılında takılıp kalmış bir varlıktı ve artık ölümünden sonra her olayda onu 1995’lerden alıp gelmekte bir sakınca yoktu. Hayatı büyük dönüşümlere, fikirsel geçişlere açık olan Aziz Nesin’in, bu dar zihinlerde değişme şansı kalmamıştı.

Bu farklı baba oğul örneklerine Oral Çalışlar – Reşat Çalışlar isimlerini de ekleyebiliriz. Yine Aziz Nesin ve Ali Nesin örneklerinde olduğu gibi bir yüzde yüz ayrışma olmasa da bir fikir farklılaşması bu örnekte de gözleniyor.

Bu örnekleri vermemin bir gerekçesi var. Çünkü zaman zaman, bu dünyadan ayrılmak zorunda kalmış fikir insanlarının, toplumun gözü önünde olmuş sanatçıların, aydınların, bugünün siyasetinde taraf yapılmak istenmesine tanık oluyoruz. Bunun çok sağlıklı ve ahlaki bir değerlendirme olmadığını hep düşündüm ve savundum. Eski dönemlerden alıp geldiğiniz ruhu, insanların kendi tutuculuklarına, dönüşememe, gelişememe becerilerine katık edilmesi ne yazık ki kötü bir tarz.

O insanlara yönelik sempatiden, onların popülaritesinden, kendi fikirleri, hem de oldukça çarpık fikirler için faydalanan insanları, fırsatçı olarak değerlendirmekte, dolayısı ile ahlak dışı bir tavır içinde olmakla suçlamakta bir beis görmüyorum. Kaldı ki, kendi çocukları bile farklılaşmış insanların geçmişe ait fikirlerinin, bu güne karşılık geldiğini iddia etmek dogmatizmden başka bir şey olamaz ve siyaseten gerici bir duruştur.

Demirtaş Ceyhun’un vefatı üzerinden, bir vefa yazısı yerine, siyasi fayda elde etmeye yönelik ve Demirtaş Ceyhun gibi düşünmeyenleri -oğlu dahil- dönek ilan eden küfürle beslenen bir yazı geliştirmek benzer bir ruh halinin ve mantığın eseri olsa gerek. Oğlunun yazısında bahsettiği kraldan çok kralcılar devreye girmekte gecikmediler anlaşılan.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..